ALTIN
DOLAR
EURO
BIST
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Hatay °C

Haftanın Kitabı – Yaşar Kemal ve Tek Kanatlı Bir Kuş / Ayşe Kaygusuz Şimşek

Haftanın Kitabı – Yaşar Kemal ve Tek Kanatlı Bir Kuş / Ayşe Kaygusuz Şimşek

Yaşar Kemal, öykü dilinde anlattığı 72 sayfalık “Tek Kanatlı Bir Kuş” romanında, bir tür korkuyu anlatıyor.

 

 

Korku, insani bir duygu olmasına karşın, küçük olumsuz durumlardan insanı koruyabildiği gibi, korkarak yaşamak birçok şeyi yanlış yapmaya da sürükler. Korkuyla yaşamak insanı, kendi iç çelişkilerine düşürür ve birçok sağlık sorunlarına sebep olur.

Hem korkusuzluk hem de aşırı korku hastalık halleri taşır. Böyle durumlarda korkuyla yüzleşmeden, korkunun nedenini tespit edip, doğru çözüm üretmeden sağlıklı bir yaşama kavuşmak olası değildir.

Roman tam da bunu anlatmaktadır. Korkuyla yüzleşmek!

“Tek Kanatlı Bir Kuş” aynı zamanda, günümüz toplumsal yaşamın bir yansımasıdır.

Roman, kahramanlarından biri olan posta memuru Remzi Beyin, uzak bir kasabaya tayininin çıkmasıyla başlar. Kasabanın adı “Yokuşlu”dur. Yokuşlu, anlam bakımından bile bir zorluğa, oraya varabilmek için bir çabanın gerekliliğine işaret eder. Remzi Bey ve karısı Melek Hanım altı kişiyle birlikte bir tren kompartımanında zor bir yolculuk yaşarlar. Bir de, tahta bir kafesin içinde kedileri vardır yanlarında. Tren yolculuklarına alışık olan Melek Hanım’a, kedilerinin çiş kokusuna karışan ayak kokuları bu kez dayanılmaz gelir. Başlangıçta sıradan bir koku gibi algılansa da roman sonlarına doğru görüyoruz ki bu koku, çürümeye yüz tutmuş kapitalist emperyalizmin kendi kokusudur. Remzi Bey ve karısı üç günlük yolculuğun ardından ıssız bir istasyonda inerler.

Remzi Bey, tanımadığı insandan, tanımadığı yerden korkar ve her atamada aynı şeyleri yaşar. Melek Hanım, kocasına hizmette kusur etmeyen, sorgulamayan, rahat bir eştir. Yani kocasına karşı tam bir annedir.

Traktörün hiç adı bile geçmeyen, otobüs ve dolmuşların gitmediği bu ıssız yerlere trenle gidişleri aynı zamanda demiryollarının önemini hatırlatır bize. Issız yerler olmasına karşın görevli istasyon şefinin varlığı, demiryolları, Atatürk Türkiye’siyle şimdiki Türkiye’yi kıyaslamamızı, geniş boyutta düşünmemizi sağlayan konuşma, istasyon şefinin odasında geçer.

“Şefin arkasında duvarda kaşlarını iyice çatmış, alt yanı yırtılıp saçaklanmış, sapsarı bir Atatürk resmi yan yatmış duruyordu.

“Ha, ona mı bakıyorsun?”         

Remzi Bey gülümsedi.

“Bak bak, iyi adamdır ya, fazla canı sıkılmış. Bak bak, iyi gelir sana.” s.14

Odasında bulunan kanepeyi iktidar koltuğuna benzeten istasyon şefi Sadrettin Bey, bu koltuktan kimlerin gelip geçtiğini,  Ecevit Hükümetinin dağılma nedenini hatırlatır ve şimdiki hükümetin durumuna gönderme yapar.

“Rahat rahat otur Müdür Bey… Rahat otur. O kanepe kırık bacakları seni değil Eceviti bile götürür.”

“Bu kanepe Eceviti de, İsmet Paşayı da, Fevzi Çakmağı da götürmüş gene kırılmamış. Ha kırılmaz. Rahat rahat otur.” s.16

Daha sonra konuşmanın akışı kahramanlar arasında para ve yatırıma kayar. Meryem Hanım sıradan bir ev hanımı olmasına karşın, belli bir takım insanların birbirlerine nasıl yardım ettiklerini anlatırken, günümüzde yaşanan yolsuzluklara ve usulsüz ihalelere dikkat çeker.

“Atatürkün köşkü var ya, orası… Doktor, bilirsiniz canım, herkes bilir, Necmettin Beyin köşkü de var orada. Fabrikatör Salih Bey altı milyona ev yaptırdı oraya, ev değil saray. Gazeteci Safa Bey de bir köşk yaptırdı oraya ki saray, şarkıcı Müzeyyen de köşk. Aklın varsa arsa al arsa… Biz, paramız olursa… Bugün arsa al Fülüryeden yarın sat on misline. Remzi Bey sana yardım eder kardeşim.” s.17

Roman ilerledikçe ulaşım sorunun, atamaların ve bütün meselelerin Ankara’dan biteceğini üstüne basa basa anlatır bize.

“Ankaraya, Ankaraya…” dedi Sadrettin Bey. “Ankaraya git Remzi Bey, derhal tayinini yaptır başka yere.  Yokuşlu yok.”s.18

Dolmuşların gitmediği,  gitmeye korktukları bu dağ köyünün artık yok olduğuna inanmaya başlar insanlar.

“Fazla bir şey bilmiyorum ama Yokuşluya bir şey olmuş. Dağ çökmüş altında mı kalmış, bir şey mi olmuş, geçende birisi anlatıyordu. Bir şey olmuş işte.” s.18

Yokuşlu’ya çöken dağ, iktidarın oyunlarını bozan, genç neslin yarattığı, çevre duyarlılığıyla başlayan, en temel insan hak ve özgürlüklerine sahip çıkma doğrultusunda büyüyen Gezi olaylarıdır.

Remzi Bey ve Melek Hanım geceyi, etrafa ağır ve acı bir koku yayan ceviz ağacının dibinde geçirirler. Bir gün öncesinde olduğu gibi yanlarına yeni insanlar gelip geçer,  lakin bir türlü Yokuşlu’ya girmeye cesaret edemezler. Kendilerini oraya getiren, ama Yokuşlu’ya girmeyen dolmuş şoförüyle kavga edenlerse bize, hep bir kurtarıcı bekleyen insanları hatırlatır.

Çevre köylerin birinde annesinin oturduğunu ve sekiz senedir annesini görmediğini, Almanya’dan geldiğini söyleyen Zeliha, İstanbul’lu kocası Hüsam’la birlikte gelir. Zeliha’nın Almanya’dan gelmiş olması bize Lenin’in, “Bütün ülkelerin işçileri birleşin” sözünü hatırlatır.

Zeliha mini etek, ince uzun topuklu ayakkabı giymiştir. Köyünü, annesini görmeden gitme düşüncesi Zeliha’ya ağır gelir. Bütün cesaretini toplayıp, kasabaya doğru koşmaya başlar, kocası geri dönmesi için arkasından koşar, bileğinden yakalar.

“Bak. Teyze girilmez diyor.”

“Ben girerim,” diye bağırdı Zeliha.Bugüne bugün bir işçiyim, bir işçi kadınım. Ne varsa bu kasabada gireceğim. Bırak beni.” s.46

“Ölsün,” dedi Hüsam. “Ben bıktım artık. Canıma tak dedi. Hep böyle bu kadın. Her yerde.”

“Her yerde,” dedi sessiz işçi”. s.47

Geçen ay, ‘Evrensel Yazarımız Yaşar Kemal’e başlıklı yazdığım bir mektupta, Yaşar Kemal’in son eserlerinden biri olan ve bulaşıcı bir korkuyu anlatan, Tek Kanatlı Bir Kuş’u okumadığımı ancak, ‘korku bela bir şeydir! İnsana inanılmaz kötülüklerin kapısını aralatır’ diye yazmıştım. Kitabı okuduktan sonra yani şimdi gördüm ki, benim anlatmak istediğim korku, Yokuşlu’nun kendisidir. Yokuşlu, iktidarın kendisi olduğu gibi aynı zamanda kapitalist emperyalizmin de kendisidir.  Kapitalist emperyalizm kendine benzemeyenden, kendine benzemeyenlerin güç olmasından korkar. Kendini ve kendi devamlılığını sürdürebilmek için insani değerlerden uzaklaştıkça uzaklaşır.

“Soluksuz kaldım. Birden aklıma tıp etti. Aklıma tıp edince aklım başıma geldi, her şeyi anladım, hiç insan yok. Bu kasabanın insanları bu kuşlar. Hiç insan yok. Bağırıyorum, bağırıyorum sesim çıkmıyor.”

Yokuşlu kendine dokunanı yok etmeye çalışır, insanlar bundan korkar. Ama Zeliha bir işçidir, kadındır, güçlüdür ve cesaretlidir. Bu da bize, yaşama, olaylara sınıfsal bakmaya işaret eder. Kadının kararlılığıyla, gücüyle, yaşamdaki ve sınıfsal mücadeledeki yerini vurgular. Melek Hanım da kadındır lakin verilenle yetinen, halinden şikâyetçi olmayan bir kadındır. Zeliha ise gençtir, çevresine duyarlıdır. Korkuyla, ürkerek, titreyerek, akşamın alaca karanlığına aldırmadan, koşarak girer kasabaya.

“Kendini tutmasa kayan toprak onu alıp alıp yere vuracaktı. Korktukça apartman pabuçlarını göğsüne bastırıyordu, gölgeler uzadı, evler sallandı, gece yarasalarla doldu, çıt yoktu ortalıkta. Sessizlik ağır bastırdı. Zeliha, yukarı yokuşa vurdu kendini, bir köprü geçti, bir puhu sesi duydu.” s.52

Kitabın sonu da, günümüzde yaşananlar gibi ucu açık bir belirsizliktir. Okurken öyle sıradan bir şeymiş gibi gelen ama bittikten sonra insanı sarsarak düşündüren bir roman. “Okumak için zaman bulamıyorum” diyenlerin zorlanmayacağı 72 sayfalık kitap, yolculuklarınıza arkadaşlık edebilir.  İyi gelecek. Mutlaka okumanızı öneririm.

 

 

 

 

 

Administrator
Administrator
Editörden Yazı Atölyesi, Çağdaş Türk ve Dünya Edebiyatı’nı merkezine alan bir Websitesidir. Yazı Atölyesi’ni kurarken, okurlarımızı günümüzün nitelikli edebi eserleriyle tanıtmayı ve tanıştırmayı hedefledik. Yazarlarımız, Yazı Atölyesi’nde, edebiyat, sanat, tarih, resim, müzik vb. pek çok farklı alandan bizlere değer katacağını düşünüyoruz. Bu amaçla, sizlerden gelen, öykü, hikaye, şiir, makale, kitap değerlendirmeleri, tanıtımı ve film tanıtım yazıları, anı ve edebiyata ilişkin eleştiri yazılarla, eserlerinize yer veriyoruz. Böylelikle kitaplarınızla eserlerinizin yer aldığı Yazı Atölyesi’nde, dünya çağdaş edebiyatı ile sanatın pek çok farklı alanında değer katacağına inanıyoruz. Yazı Atölyesi kültür sanatın, hayatın pek çok alanını kapsayan nitelikli edebiyat içerikli haber sunar. Bu nedenle başka kaynaklardan alınan, toplanan, bir araya getirilen bilgileri ve içerikleri kaynak belirtilmeksizin yayına sunmaz. Türkçenin saygınlığını korumak amacıyla ayrıca Türk Dil Kurumu Sözlüğünde önerilen yazım kuralları doğrultusunda, yayınladığı yazılarda özellikle yazım ve imla kurallarına önem verilmektedir. Yazı Atölyesi, üyeleri ve kullanıcılarıyla birlikte interaktif bir ortamda haticepekoz@hotmail.com + yaziatolyesi2015@gmail.com mail üzerinden iletişim içinde olan, bu amaç doğrultusunda belirli yayın ilkesini benimsemiş, sosyal, bağımsız, edebiyat ağırlıklı bir dijital içerik platformudur. Katkılarınızdan dolayı teşekkür ederiz. http://yaziatolyesi.com/ Editör: Hatice Elveren Peköz Katkılarınızdan dolayı teşekkür ederiz. http://yaziatolyesi.com/ Editör: Hatice Elveren Peköz Email: yaziatolyesi2016@gmail.com haticepekoz@hotmail.com GSM: 0535 311 3782 -------*****-------
YAZARA AİT TÜM YAZILAR
BİR YORUM YAZIN
ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.