Şapkasız Çıkmam Abi | Nermin Akkan
“Yılların
hızına yetişemiyorum” deriz her zaman. Oysa küçük bir fısıltı, minik bir
dokunuş yıllarca geriye götürür bizi iki nefes arasında.
Benim için özel bir konumu olan arkadaşımın küçük bir espirisi yılların
gerisine uçurduğu gibi beni.
Hayatımın harcı doğanın kucağında karıldı benim.Koyunların kuzuların arasında,
köpeklerle aynı kemiği kapışma noktasında bibirimizi ısırmadan doğanın aheginde uyum içinde büyüdüm. Isı
farkını tolore edişimde bile dişlerimin arasında hâlâ tadını aldığım meşe
yapraklarının payı vardır.
O yüzdendir algılayamayışım hâlâ girmediğim kümese
tüyümü bırakmaları tilkilerin. Olmadığım kavgada tırnak izime raslamaları şer
odaklarının.
Ruhumun en dingin olduğu zamanlar ise at sırtında
uçtuğum zamanlardı. Eğerli atlardan oldum olası hoşlanmazdım hiç. İstediğim
anda, gözüme kestirdiğim boyumca çimenlere geldiği zamanda “hoop”
aşağıya atlamam gerekirdi çünkü. At eğerli olunca ayagını çekeceksin üzengiden,
pozisyon değistireceksin, gemi gevşeteceksin, bir sürü merasim yani! Oysa ben
anında akmalıydım yere dertemeden yara bere.
Rahmetli dedem hep uyarırdı beni “eyersiz
atlara binme, düşeceksin, kör topal kalacaksın kimse almayacak seni” diye
korkusunu dile getirirdi ama nafile.
Bayılırdım tırısa geçmiş atın sırtından kırağı
belenmiş çimenlere akmaya. Soğuğun tenimdeki kavgasına ıslıkla tempo tutardım
hoplaya zıplaya.
Yayla evlerini bilen bilir.
Mertekler, biribirinin üstüne bindirilerek yapılır
ve aralarında oluşan boşluklardan göğü izlersiniz. Ayı, yıldızları, bulutların
dansını, büyülü bir bahçeye girmiş gibi mest olarak seyredersiniz.
Ben de yayla gecelerinin bu egzotik seremonisinde
uykunun koynuna belenirdim ki anne özlemim de bir nebze geceye ağardı böylece.
Geceleri çobanların ıslık sesleri hâla
dudaklarımın en lezzetli şekerlemesidir. Yolda, evde, ellerim ceplerimde bir
ıslık tutturmuşsam eğer, bilinki yaylaya gitmişimdir kaşla göz arasında.
Geçen gün bir arkadaşımın düzenlediği şiir
etkinliğinin ilk gecesine götürmek üzere çiçek aldım parayı uzattım. Çiçekçi
yüzüne yayılan gülümsemeyle birlikte “istemez” dedi.
Bir an celâllendim ve önyargıyla saldırıya
hazırlanmıştım ki “öyle güzel ıslık çalıyorsunuz ki bu çiçekler
bizden” dedi.
Meğer çok sevdiğim Ata Barı ıslığımın konuğuymuş
bu arada.
Yayla yaşamıma Çoban Sali, yeni bir heyecan
katmıştı. Uzun boyu, başındaki görkemli tiftik papağı, kaytan bıyıkları , kirli
kara sakalıyla, ufak tefek bir adam olan babama tezat bir güven veriyordu bana
ve tabancayla atış talimleri yaptırıyordu gizli gizli.
“Uçun kuşlar uçun sılaya doğru anadan babadan
yardan hiç haber yokmu?” diye ıslık çalmaya başlayınca da yastığım
sırılsıklam olurdu anne özlemiyle.
Böyle severdim iste ben Sali Abiy’i. Ana yerine,
baba yerine, sıla yerine koyardım ve çoğu kere at sırtından omuzlarına ağardım.
Bilirdi çocuksuz hâlamdaki çalıntı çocukluğumun
gerekçesini ve şımarmalarıma kucak açardı şefkâtle.
Bir sorunun varlığını hidsederdim de bazen sormaya
da çözmeye de aklım zorlandığı için eslerdim hızımla çoğunda. Merak ederdim
Sali abi’nin saçlarını ve O, hiç görmediğim saçlarının üstüne beyaz tiftik
papak takardı hep .
İçin için kızardım beyaz papağa amma hiç
diyemezdim “bunu takma” diye. Oysa dilimin hiç edebi yoktu kendi bildiği
doğruda.
Atlar gün içinde meşgul olduklarından sabah
erkenden at binerdim ben.
At sırtında uçtuğum sabahardan birinde baktım ki
Sali abi koyunları yola hazırlamış, azık torbası sırtında, son kontolleri
yapıyor ve beyaz papak hafif yollu sola kayık başında yine.
Birdenbire düşünmeye bile gerek görmeden atın
karnına çıplak ayaklarımla bir iki dokunuşta bulundum. Bir iki – üç hoop!
Kaydım Sali abi’nin tepesine. Atmaca gibi papağı başından kapıp, tortop olmuş
bir vaziyette kendimi yere bıraktım.
Vaveylanın kopuşu Sali Abi’nin “vay anas…..
” diye başlayan ve bitişini duymadığım küfrüyle başladı. Atım az ileride
durmuş hengameyi izliyordu. Sali Abi olanı biteni çözmüş ama koyunlarla
köpeklerin derdine düştüğü için bana dönemiyordu bile.
Bağırışlara oba halkı panik içinde eşlik edince,
ben papağı göğsüme bastırmış pozisyonumu hiç bozmadan alnımdan akan kanın
görmemi engellediğini anlayamamanın getirdiği korku eşliğinde “nefvü
sığhuğğğ”(kör oldum) diye çığlığı bastım.
Baygınlığım geçtiğinde hâlâmın kucağındaydım ve
papak hâlâ benim kucağımdaydı.
Sali abi bir daha papak örtmedi ve genç yaşına
rağmen bembeyaz olan saçlarını saklamadı hiç. Utanmadı da bi daha ağasına kaçan
karısının orospuluğundan.
Ama ben kadınsı zaafların yükünden arık hiç
çıkartmadım Sali Abi’imin papağına öykünük papakları.
ŞAPKASIZ ÇIKMAM ABİ !
NA