ALTIN
DOLAR
EURO
BIST
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Hatay °C

Sadece Bir Hece | Gülüm Çamlısoy

26.01.2022
332
A+
A-
Sadece Bir Hece |  Gülüm Çamlısoy

‘’Saçlarımın ucundan başlıyor artık kırılma

Kelimelerin tadına bakıyorum

Zehrinden korktuğum acı kelimeler yutuyorum yanlışlıkla…’’(Alıntı)

Albenisi mi ömrün hani mimozaların dolandığı bahçenin girişi ve üzerime serili binlerce tomurcuk; uçuşan polenlerin isyanını çekiyorum içime ve hapşırıyorum şiir dilinde varsa yoksa içimdeki hengâme bir de dört duvarım içine hapsolduğum hayatın devasa çatışı iken ve işte tek sığınağım: önce Tanrı sonra annem.

Düşlerimi kefenlemedim henüz ve ben aralıksız düş doğuruyorum oysaki henüz küçük bir çocuk kadar korunaksız ve masumum ve metanetimle sınanıyorum bense bırakmadan elimden dirayeti bazen ufacık bir fanusa sığdırıyorum yüreğimi içine de evreni içinde ben yokum ama.

Yokluğum da varlığım da bir insanlar için yine de yaşamın tadını çıkarmaya çalışıyorum içimdeki oyun bahçesinde.

Tutmaksa bir yerleri tutunmaksa hayallere.

Sarı liralar yutuyorum çocukluğumda ve her misketi arkadaş belliyorum ve ben bir ker bile taş sektirmedim ömrümde ne de olsa hayat izin verdiği kadar oynamam da mutlu olmam da yasaklandı bana kendimi keşfettiğimi güne değin.

Mustarip olduklarım değil asla yakındığım.

Layık olduğum güzellikler ben yaklaştıkça uzaklaşan.

Çağıranlar var beni uzaktan bense çağlıyorum ve kuruyorum ölü bir dere yatağı gibi.

Çivilendiğim o soğuk duvar oysaki ben bir duvarı bile güldürebilirim içimdeki şarlatan çocuk sayesinde.

Olmuyor ama.

Sahne dolmuyor.

Sayfalar açmaksa payıma düşen ve işte zafer benim!

Bir ‘’aferin’’ almak da değil üstelik niyetim sadece sevginin gücünü sunmak istiyorum insanlara ve bu yüzden hem yazıyorum hem ağlıyorum hem seviyorum hem de b/ağrım yanıyor.

Bir şölen adeta kalemle buluşma vaktim.

Şenlikli bir iki saat geçirdiğim kalemle sevişip sessizliğimi yazarak giderdiğim yine de fazla bahsetmiyorum sevgiden çünkü sevdiğimi fark eden her insan ürküp çok uzaklara gidiyor üstelik benim onları yolcu etmemi de beklemezken üstelik hayallerimi de çalıp sırtlanıp firar ediyorlar içimdeki gezegenden bense uydusu olduğum aşkın bana sinsice güldüğünü sezinleyip ve de utanıyorum aşkı telaffuz ettiğim için. Elbet bir paranoya geliştirdiğim aşikâr üstelik çocukluğumda yaşadığım yaşattığım da aralıksız bir paranoya…

Günlerden bir yaz vakti.

Değil yazmak okumayı dahi sökmediğim ve bacak kadar boyumla tüm gün teybi dinleyip ezberlediğim şarkılar ta ki anlamını çözemediğim o şarkının ne anlam ifade ettiğini anneme sorana değin ve şarkı hala kulağımda:

‘’Aşktan da üstün aşktan da üstün.’’

Rengim pembe ve mahcup.

Sadece bir hece.

Sadece bir kelime.

Üstelik bana bir ömür yoldaş olacağını bilmediğim.

Aşk nedir sahi?

Aşina olduğu bir soru olmasa gerek annemin ve o da mahcup gözlerle s/üzüyor beni:

‘’Seni sevmek gibi güzel kızım.’’

Ve hızlıca geçiyor mutfağa.

Bense mutlu ve şaşkınım ama içime de bir kurt düşmüyor değil hani ve işte aşk ile olan ilk tanışıklığım.

Gözlerim kocaman elimde bir bardak limonata ve de limonata tadında iken hava anlıyorum ki; bu tek hece başıma çok iş aşacak.

Aşkın lütfu ve latif esintisi.

Günlerden illa ki aşk.

Mevsimlerdense ilkyaz.

İlk yardım alan sefil oyuncaklarım ve hayali oyun arkadaşlarım.

Aşkın bir ölçüt olduğu mu?

Aşkın bir uzantısı olduğum mu?

Âşık oluyorum ardı ardına nerede ise hayatıma eşlik eden her insana her nesneye.

Devasa bir rahmet ve ben en çok aşkı bir de Rabbimi severken ve git gide büyüyen bir ivme ile kendimi de sorgularken bulacakken.

Aşka dair bir özet değil hani.

Aşkın ta kendisi iken yaşamak.

Bir rengim yok henüz ama beyaz olduğumu söylüyor herkes.

Saçımda uçuşan kızıl kelebekler bir de kelebek yakalamak için bahçeye çıkmayayım mı?

Oysaki ben hayallerimi kovalıyorum ve oyun çağımda daha çok hayal kuruyorum ve hayali meslekler ediniyorum.

Hayatımın nerede ise her anında saklı binlerce anı.

Bir nüans ise yaşamak.

Bir redif mi yoksa?

Ya da rutubetli bir oda ve duvar.

Ve kim olursa olsun yaşayan yeryüzünde aşkı layığıyla yaşaması ve yaşatması gerekirken.

Revaçta olan bir kelime: öznel ve özel.

Niteliği olan ama günümüzde niceliği önem arz eden.

Parayla pulla ölçülmeyen ve hayallerin sınırsızlığında rambursman yaptığım belki de: hele ki bankacılığı dahi aşkla üstüme geçirmişken ve provizyon almaya gerek duymadan havale yaptığım bir duygu.

Çocukça bir heves addedilse de.

Üstelik nefsimi çocukken öldürüp nefes nefese yaşayıp sevmenin de bana verdiği haz ve coşku ile aşkı telaffuz etmek hayatımın her evresinde bana eşlik eden.

Üzümünü ye de bağını sorma…

Asla da kabullenmediğim bu yüzden ağzım açık bile değil üstelik aç biilaç yaşadığım ama ruhumu katıksız duygularla aşkla beslediğim.

Vakıf olduğum her duygu her farkındalık.

Coşkunun da eşliğinde aşkın koruyucu kanatlarında uçmakla iştigal.

Heyecanımın asla sonlanmadığı.

Bazense hezeyanların solmadığı.

Harcı âlem de değil üstelik hercai hiç değil.

Adeta Hemzemin Geçidi içimdeki köprünün ayakları yıkılsa bile can simidimle kıyıya ulaştığım…

Aşk bir cankurtaran.

Aşk bir can yeleği.

Aşk bazen bir kâbus.

Pekişen duyguların nazarında aslında aşk, hayatın ve kâinatın şifresi.

Asla ve asla iki kişinin arasında kalacak kadar da sığ bir duygu değilken aşk ve aşkın aşina olduğu bazen özlem bazen hasret bazense imkânsızlıkla değeri daha da artan bir o kadar acıtan…

Ve işte aşkla yaşadığım kadar aşkla iştirak ettiğim hayatın her kulvarında eksiksiz yaşamak ve hissetmek iken aşkı.

Bir insan ya da nice insan genelde aşktan ve çokça sevilmekten ürkerken belki de yaptığım en büyük hata aşk sayesinde kendimi bulduğum bir o kadar bulmama vesile pek çok insana da aşk ile yaklaşırken üstelik kadın erkek fark etmeden aşk adına hatırı sayılır işlere başarı ile imza attığım ama genelde hayata tutunamadığım elbet vesile olan yaşadığım kırgınlık ve hayal kırıklığı ve pişmanlık ile aslında aşkı tek hak eden layığıyla yaşayacak bir insan iken kendime yaptığım haksızlık yüzünden tek ayakta cezaya kaldığım ömrün de rövanşı iken şimdilerde haiz olduğum sayısız duygu ve imkânsızlık…

Arayışınsa asla sonlanmadığı belki de uzaklardan esen o rüzgârın ve şairin de kulağıma fısıldadığı gibi:

‘’Vasiyetimdir

En güçlülerden seçilsin

Beni taşıyacak olanlar

Ahtım olsun,

Yükleri ağırlaşsın diye iyice,

Tabutumun içinde tepineceğim…’’

Tıpkı an itibari ile ve de bir ömür ben hayatı aşk diye diretip de simgelere sakladığım vasiyetim ve ön sözü ile hayatımın romanının asla da taviz vermediğim değerlerim bir o kadar yalnızlığım…

ETİKETLER: , , , , ,
Gülüm Çamlısoy
BİR YORUM YAZIN
ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.