Huzurevinde Bayram | Hatice Elveren Peköz
Kısa film hikayes
Bir bayram sabahıydı, mevsimlerden bahar…
Zehra ana, huzur evinin en sakin ve en sessiz müdavimlerinden biriydi.
En çok da bayram gelince bir başka olurdu. O her bayramda, bir seveni gelecekmiş gibi herkesten önce kalkar, hazırlanırdı. Sonra da çocuk sevinciyle düşünü kurduğu sevenlerini beklerdi.
Zehra ana Darulacuze’de, yetimler yurdunda büyümüştü. Sonraları bazı ailelerin yanında yaşamış ve evlendirilmişti. Ama yıllarca birçok istese de hiç çocuğu olmamıştı. Bu nedenle onun kimi-kimsesi de yoktu. Eşini de erken yaşta kaybetmişti. Yaşı da ilerleyince, eşinden kalan üç-beş kuruşluk aylığını Huzurevine verip orada yaşıyordu.
Zehra ana, çocuğu olmasa
da yıllarca Mehmet adında bir oğlanın hayali ile yaşardı. Bayramlarda herkese,
“benim de Mehmet adında bir oğlum var. Bu bayram gelmezse, öteki bayramda
mutlaka gelir” der dururdu.
Onu herkes tanır ve
kimsesi olmadığını bilirdi.
“Tamam Zehra ana. Merak etme. Mehmet oğlun, bu bayram olmasa öteki bayram gelecektir. Sabırlı ol biraz!” deyip onu geçiştirirdi.
Huzurevinin çalışanları,
her bayramda onun bu haline üzülürdü. Görevlilerden biri bazen biraz kılık
değiştirerek birkaç saatliğine de olsa Zehra ananın, uzaklardan gelen oğlu
Mehmet rolünü üstlenirdi. Sonra da birlikte aldıkları, elinde küçük hediyelerle
onun yanına gelirdi.
“Zehra ana, ben geldim.
Oğlun Mehmedin… ver ellerinden öpeyim. Bayramın kutlu olsun ana” der, boynuna
sarılırdı.
Zehra ana bu küçük oyunlara inanır mıydı, belli değildi? Ama inanmış gibi yapar ve oyunun bir parçası olurdu. Belki de bu küçük mutluluk oyunları, ona bir yıl kadar yeterdi.
Yine bir bayram günüydü.
Zehra ana o gün de
yataktan erken kalktı. İlk iş olarak pencereye koştu. Başına aldığı eşarbı
kayıp ve düştü. Aksak adımlarla pencereye doğru yöneldi ve perdeleri araladı.
“Tam yedi bahar, yedi
bayram oldu,” diyerek başını öne eğdi.
Başını kaldırdı, ufuktan
yeni doğan güneşin sıcaklığı içini ısıttı. Ötelerde bir karı koca ve yanında
yedi-sekiz yaşlarında bir çocuk vardı. Uzaktan onların Huzurevine doğru
geldiklerini gördü. Aralarında gülüşerek geliyordu.
İçinden, “tamam, onlar…
Evet, o olmalı? Oğlum, Mehmet… Memedim…Tam yedi bayram, yedi bahar geçti ve
sonunda geldin,” diye iç geçirdi.
Zehra ana
heyecanlanmıştı. Biraz da çarpıntısı vardı. Ani hareketle kapıya yönelince, bir
an sendeledi ve çabuk toparladı. Dizlerinin sızısına rağmen aşağı inmek üzere
merdivenleri hızlı adımlarla inmeye çalıştı. Bekleme, salonuna geçti. Etrafına
anlamsızca bakınmaya başladı. Dudakları kıpır kıpırdı. Bir dua okuyor, bir de
bebek ninnileri söylüyordu. Bir görevli ona bir bardak çay getirip verdi.
Zehra ana ona çay getiren görevlinin dediğini bile duymaz olmuştu. Görevli, onun hal ve davranışından Bayram günü olduğunu anlamıştı.
Çok geçmeden ziyaret
saati gelmiş ve kapılar açılmıştı. Bekleme salonu bir anda kalabalıklaştı.
Zehra ana bir düşten
uyanır gibi kendine geldi. Gözleriyle genç çiftle çocuğu aramaya başladı. Çok
geçmeden onları kapıdan girerken gördü. Görür görmez, oturduğu yerden güçlükle
ayağa kalktı. Ama onları bulmasıyla kalabalıklar arasında bir an kaybetti. Bir
süre sağa bir süre sola dönenip durdu. gittikleri yöne doğru vargücüyle onlara
yetişmeye çalıştı. Nihayetinde onları görmüştü. Arkalarından koşar adım
yetişti, ama dizlerinin bağı çözülmüş gibi ilerleyemiyordu.
Karı koca, yanlarında
küçük kız çocukları ile gözden bir kaybolup bir görünüyorlardı. Zehra ana
onları Huzur evinin yan koridora saparken gördü. Son bir gayretle arkalarından
hızlı adımlarla ilerlemeye çalıştı.
“Oğlum Memedim… Anam,
kuzum… Dur. Bak, anan. Memedim bekle, ben buradayım. Mehmet’im yavrum dur!”
diye seslendi.
İlk önce onu duyan
olmadı.
Küçük kız çocuğu yaşlı
kadını görmüş annesinin erklerinden çekiştirip duruyordu. Babası da küçük kızın
işaret ettiği Zehra anayı gördü. Onu görünce genç çift bir ara durakladı. Sonra
bir şey anlamadıklarından dolayı yoluna devam etti.
Zehra ana son bir
çabayla genç çiftin yanına doğru ilerlemeye çalışıyor, bir yandan da aynı
cümleleri tekrarlıyordu. Nihayetinde genç adamı yakalamıştı. Genç adamın
ceketine asılarak çekiştirmeye başladı. Nefes nefese kalmıştı.
Genç adam, onu bekleyen başka bir yaşlı kadına sarılmak üzereydi. Kimse bir şeyin farkında değildi. Zehra ana, genç adama haykırırcasına seslenmeye devam ediyordu.
Mehmet..! Mehmet’im!
Kuzum! Dur da duy beni.
Genç adam biraz da
şaşırmıştı ve ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Merakla kadına döndü.
“Teyze buyur. Evet, benim Adım Mehmet de. Ya senin?” diyebildi.
Zehra ana, genç adamın boynuna sarıldı.
“Mehmet’im… Oğlum…
Geldin demek. Tam yedi bayram, yedi mevsim oldu!” dedi ve yere yığıldı.
Koridorda herkes o yana
koştururken, sabahın ışıkları bir anda soluklaştı…
Perde kapandı ve her şey kararır birden..!
Hatice Elveren Peköz