Bir Deli Aranıyor! | Tahir Alangu
SOKAKLARIMIZ BİLE BİZLERE TANIDIK GELMİYOR ARTIK…
Girişlerde “wellcame” çıkışlarda “Goodbayy”
Millet olarak kalmak, zamana ve asırlara karşı koymak, dilin gelecek kuşaklara bozulmadan ve yozlaşmadan ulaşabilmesi dildeki, imlâdaki birliktelikle mümkündür. Dildeki, imlâdaki birliktelik millî güvenlikteki, millî savunmadaki birlikteliktir. Bu birlikteliği kaybeden milletler, millî güvenliğindeki, millî savunmadaki birlikteliğini kaybetmiştir demektir.
Şeyh Edebali’nin oğlu Osman Gazi’ye Öğüdü’nde. “Haklı olduğun mücadeleden korkma, Bilesin ki, atın iyisine doru, yiğidin iyisine deli derler…” diyor. “Bir Deli Aranıyor” derken ülkesini bu kör kuyudan çekip çıkaracak bir cesur kişiyi aradığımızı belirtmek istiyorum.
Eskiden ülke içindeki ve dışındaki düşmanlardan, ajanlardan(çasıt) haberdar olmak için özel ulaklardan yararlanılırdı. Bu teşkilat Türklerde oldukça gelişmişti ki özellikle Osmanlının en önemli devirlerinde daha da gelişerek hizmet vermeye devam etmiştir. 1839-1861 Sultan Abdülmecit döneminde Balkanlar’daki muhtemel ayaklanmalardan haberdar olabilmek maksadıyla gizli haber alma servisinin kurulduğunu ve başına da Rum asıllı CİNİVİS EFENDİ’nin getirildiğini biliyoruz. Sultan İkinci Abdulhamit’in özel doktoru Rum asıllı MAVROYANİ PAŞA’nın anlattıklarına göre, 1863 Sultan Abdülâziz döneminde kurulan teşkilatın başına ise bu defa da BARON C. adlı biri getiriliyordu. Abdülhamit bu konuda daha da ileri giderek ülkede kuş uçsa haberdar oluyordu. Onun içindir ki devrilmekte olan çınarı, otuz üç yıl daha karaların ve denizlerin ve kürrei arzın güneş batmayan muhteşem İmparatorluğuna gölge düşürmeden ayakta tutuyordu.
Devrin dahisi Enver Paşa da bu konuda oldukça başarılıdır. Bugün eskisinden de daha iyi, yüz de yüz Türk olduğunu bildiğimiz millî istihbaratımız var… Peki bugün, eskisinden daha mı az bilgilendiriliyoruz ki bilgisayar dilini bir veya birkaç üniversiteye havale ederek Türkçeleştirememişiz? ! .
En çok kullandığımız cep telefonlarımızda dahi, yabancı dile mecbur ediliyoruz. Bunları da mı seçip gönderdiğimiz vekiller yerine biz düşüneceğiz. Bir mesaj gönderiyoruz, yerine iki, hatta üç mesaj üçreti ödememiz ise tam bir rezalet. Dilimizi bu derece değiştirenler karşısında hiçbir önlem alamamışız. Aldık ise bu ne umursamazlık? .. Niçin bu hale geldik? .. Levhalar, bankalar, giyim kuşamdaki kelimeler; otomobil markaları, mutfak eşyalarımız, mobilyalarımız, hatta yediğimiz her tür şekerleme, çikolata, büsküvi iliklerimize kadar yabancı kelime, yabancı markalar cirit atıyor… Dilimiz gidiyor, imlâmız gidiyor, insanlarımız yabancı dil budalalığı ile o ülkenin diline mecbur edilerek egemen dilinin kölesi yapılıyor.
Derece derece gün be gün giderek kendimizden, milliyetimizden uzaklaştırılarak yabancılaştırılıyoruz… Türk Dünyasındaki öz be öz kardeşlerimiz ile elli yıl önce hiçbir engel olmaksızın konuşabilecek iken, yine çok bilmiş dilcilerimiz yan yana gelip alfabe birliği derken araya başka bir engel de “q, w, x” nın da ortak dilde kullanılmasını kabul etmişlerdi. Bu Türkiye için büyük bir hata olmuştur.
Türkçemiz özellikle 1980 ve sonrası, kademe kademe 1990, 2000 yılları ve günümüze gelindiğinde kasıtlı ve bilerek sistemli olarak bu oyunun bir piyonu olmuştur. En üst makamdaki cumhurbaşkanından tutun da en sırandan pazarcıya kadar yeni kelime üretip ve onu kullanır hale gelinmiştir. 2007’ye gelindiğinde güzel Türkiye’mizin cadde ve sokaklarında tek başına TÜRKÇE LEVHAYI dürbünle arar hale geldik.
Bakın,
Garsona hitaben: “Bize iki çay getirebilir misiniz? ” demek yerine: “İki çay alabilir misin? ” “Üç kahve alır mısın? ” veya “İki su alabilir miyim? ” Buyurun alın. Size engel olan mı var?
Kullanılış yeri ile anlamı farklı, yapısı bozuk cümleler.
Birinci cümlede: Sanki sizin cebinizde paranız yok da siz başkasından ricada bulunuyorsunuz. “İki çay alabilir misin? ” olmuyor, ikinci cümlede önümüzdeki masanın üzerinde bir sürahi var da biz suyu alıp içebilmek için, nezaketi elden bırakmayarak garsondan izin istiyoruz. “İki su alabilir miyim? ” Dahası… Divan Oteli demek dururken Hotel Divan, Marmara Oteli demek varken, The Marmara gibi bir hastalığa tutulmuşuz.
Çay içmek Çay almak
Kahve içmek Kahve almak yerine ve yanlış olarak kullanılıyor.
Teknoloji ile memleketi istilâ eden kelimeler:
Türkçe Karşılık bulunan aletler:
Buzdolabı Bilgisayar Derin dondurucu
Dilimize girişi engellenemeyen kelimeler:
Air-conditioner Disket Faks Kamera
Kompak disk Monitör Printır Radyo
Televizyon Tubeles Video Walkman
Kaset Air-conditioned araba Diskjokey (Vicey) İngilizce olarak kısaltılıyor.
Videojokey (Vicey) Fakslamak Hardware Software
Zapping, zaplamak Zomlamak
“Ülkesini yüksek istiklâlini korumasını bilen Türk milleti, dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır. M.K.Atatürk”
Arboretum ağaç parkı
Viyadük köprü yol
Eskort koruma aracı
Fac simile belgegeçer. Kısaltılmışı (Faks için, belgeç)
Reyting değerlen-dirme
Rantiye avans karşılığında, öndelik
Boarding card için uçuş kartı
ZİHNİMİZİ ve Ruhumuzu da ELE GEÇİRMİŞLER. Bizi kendilerinin istediği gibi “MANKUT” olarak düşündürüyorlar… Savaş ve Barış