Zaman Değişti | Hüseyin Evcil
Yasalar, piyasalar, talepler değişti…
İnsanlar da çok değişti bu arada. Toplumun geneli, güdümlü medyanın kıskacına girdi ve insanların hafızaları, ufukları kilitlendi.
Belimizi kıran şeyleri özetlersek :
İklimler gri, düşünceler kaypak, sevgiler yapmacık. Bugün için böyle.
Yeni kuşakların önemli bir bölümü kolaycılığı, hazırcılığı, tembelliği, düşüncesizliği seçti.
Bırakalım, bazı gençlerin ovaya, tarlaya, bahçeye adım atmalarını, asla köyde kalmak, asla köyde yaşamak istemiyorlar. Dedelerinin, ninelerinin, babalarının, amcalarının ocaklarını tüttürmek istemiyorlar.
Koyun, keçi, inek bakımı nedense onlara ağır geliyor. Kendilerine nezaketle sorulduğunda, köylerinin ismini saklayıp, şehirde oturduklarını söylüyorlar. Bir fidanı dikmekten, bir ağacı budamaktan, bir tavuğu beslemekten, bir koyunun tüyünü kırkmaktan, bir damı süpürmekten acizler.
Oysa köylü olmak, köyde yaşamak, köyde çalışmak çok özel bir onur kaynağıdır. İnsan, kendi köyünün ismini, bilgilerini, değerlerini, coğrafya özelliklerini mümkünse dünyanın öbür ucuna kadar götürmelidir, fırsat bulduğu ölçülerde köyünü her mekanda tanıtmalıdır.
1 –
Hızla köyden kaçan genç kuşaklar apar topar şehre taşındıklarında çağdaş,
modern bir şehirli birey gibi davranabiliyorlar mı ? Hayır.
2 – Kimseden borç para almadan
kendi ayaklarının üzerinde durabiliyorlar mı ? Hayır.
3 – Komşuları ile, yakın çevresi
ile % 100 uyum sağlayabiliyorlar mı ? Tam değil.
Uyum sağlama oranı, sosyal
alanlarda tutarlılık oranı % 30 – % 40 civarlarında saplanıp kalıyor.
Oranlar değişmiyor.
Problemler çıkıyor. Bocalıyorlar.
Türkiye Cumhuriyeti ’nin dilber
köyleri hep boşaldı. Emekliler, yaşlılar oturuyor köylerde.
Eğitim yapılmayan köy okulları
ise, içler acısı. Kırık, dökük hepsi. Çirkin yapılara dönüşmüşler. Sanki
savaştan çıkmışlar.
Büyükşehir Yasası gereği :
Köylerin mahalle olarak düşünülmesi, anılması, resmi işlem görmesi de hoş
değil.
Ben sisteme bir türlü alışamadım.
Düzenleme adı altında,
düzensizlik yaşanıyor. İlçe yönetimleri, topu il yönetimlerine (Büyükşehre)
atıyorlar. İlden bekleniyor hizmetler.
Peki, hizmetler zamanında
gelebiliyor mu ? Hayır.
Daha üst bir yaşam tarzı uğruna,
moda olan şeyleri yakalamak uğruna adeta düşman ateşinden kaçar gibi,
köyden kaçmak, köyü terk etmek
çözüm müdür ?
Enine, boyuna düşünüldüğünü,
bilinçli hareket edildiğini sanmıyorum.
Örneğin : Köyden göçen, şehirde
zar – zor geçinen, yoksul sayılabilecek bir aile. Yüksek rakamlı kiraları
kabullenip, apartman katında oturmakta ısrar ediyor. Kira ödemelerini
aksatıyor. Oysa şehrin kenar semtlerinde çok daha hesaplı evler var. Fakat
onları beğenmiyor. Odun kesmek, soba yakmak, soba külü temizlemek istemiyor.
Elektrik, klima ya da doğal gaz ile ısınmak istiyor. AVM ’lerde, Pizza ’larda
oturmak (oralarda görünme çabası) istiyor. Yaşı daha 25 fakat her yere motorla,
taksiyle gidiyor. Yürümek istemiyor. Çünkü gösteriş hastalığının pençesine
düşmüş durumda. Zaaflar diz boyu.
Telefon manyaklığı zaten tavan
yapmış durumda. Avrupa rekoru bizde.
İki adet taksisi ve dört adet
motosikleti bulunan (ergenlik dönemindeki çocuklarına armağan niyetiyle
almışlar … ) köy kökenli aile gördüm. Şaşırdım kaldım. Fakat onlara göre çok
normal.
– Benim param. Benim yaşamım.
İstediğim, sevdiğim her şeyi alırım. Kim karışabilir ? Kim ne diyebilir ? Ben
de insanım.
gibi bir görüşe sahipler
(bazı genç insanları ve bazı orta
yaş insanları kastediyorum).
Böyle görüş olabilir mi insanda ?
(israfı, fikirsizliği
kastediyorum)
Olmamalı ama oluyor işte.
Eski insanların, doyumsuz –
şımarık insanları tanımlarken kullandıkları kısacık bir cümle vardı :
– Gök görmedik !
derlerdi.
Gün geliyor, ibreler tersine
dönüyor, her şey tıkanıyor. Geçinemeyen, borçları çoğalan kişi, bunalıyor,
agresif – saldırgan oluyor. Köyde kalan büyüklerinin ne zaman öleceklerini düşünmeye
başlıyor. Değeri küçük olsun ya da büyük olsun, uzaktaki potansiyel miras (mal,
mülk) onu zamansız tahrik ediyor.
İşte bu, çok riskli, çok
tehlikeli bir tahrik. Şeytani bir tahrik olup, düşünen kişiye zararlar verir.
Şehirde, kahvehanede, okey masasında
konuşulana bakalım şimdi -}
– Sorma birader. Kocamanlar hala
debeleniyorlar. Ölemediler. Yedi canlılar. Kaç defa ameliyat geçirdiler. Yeter
gari. 100 sene mi yaşayacaksınız ? Kazık mı çakacaksınız ?
Aile büyüklerinin ölmelerini
dilemek, hesaplamak kadar dünyada ve Mahşer Günü ’nde, o günahkar insanı
şiddetle çarpan, dibe batıran başka bir şey olamaz. Rezillik.
Yapılanın, dört kelime ile
açıklaması şu -}
Cahillik + Bencillik +
İnançsızlık + Nankörlük
Saygısızlığın, yozlaşmanın en
yüksek basamağı. Gıyabında bir cinayet projesi.
Ayrıca şu da var. Mutlaka
yaşanır, insanın başına gelir. Bugün yürümeyen, yürümekten kaçınan genç insan,
yarın
(diyelim, 5 yıl sonra – 10 yıl
sonra) hiç yürüyemez.
Oturduğu yerden kalkamaz.