Yitik Ayvaz – Ali ASAFOĞULLARI
Sabahın seherinde kucaklardım ormanı
Makilerin arasında başlardı o ilahi dans, erkenden…
Çiğ düşmüş çimlerin üstünden,
Gökyüzüne fışkıran papatyalar, arz-ı endam ederken,
Salyangozların mutlu türkülerini dinlerdim.
Her gün, yeni bir gelecek çizerdim kendime
Lastik çizmelerimle;
Alnıma yazılan müjdeleri beklerken!
Ve bilirdim;
Cennet varsa, böyle bir yerdi…
Daha o yıllarda başladım demlemeye kendimi…
Doğayla ve duayla!
Islak çimenle toprak kokusuna, çam reçinesi eşlik eder,
Tıka basa doldurdu ciğerlerimi…
Amanos’lar amadeydi emrime!
Yunus’un sorguladığı sarıçiçekle gelincikler, iyi bilirler beni…
Seveni… Sevmeyeni…
Ne çok incinmiş kalp gördüm;
Dizlerini döveni, dövmeyeni…
Gelmişine, geçmişine söveni… Sövmeyeni…
Gecemi gündüzüme eklerken!
…
Kuş cıvıltılarını gölgelerdi, ilkyazda
Kelebek kanatlarından yayılan nağmeler…
Deruni ve kavi…
Ebemkuşağı renklenirdi her dem…
Hem gökyüzüne ilk ben verdim o ismi; Mavi!
Sahi! Bilmiyordun değil mi?
Saman balyaları…
Harmandan savrulan altuni damlalar…
Yayık gümbürtüleri… Tahta odanın tülleri…
Ninem kokan bahçe gülleri…
Çocukluğumun realiteleri, rüyaları… Düşleri…
Paldumlar… Hamutlar… Çeki kayışları…
Deri eyerler… Üzengiler… Mahmuzlar…
Hayallerde gezinti… Rüzgârlarla raks…
Adi adım… Tırıs… Dörtnala…
Yüzüme savrulan yeleler…
Yanaklarımı okşayan ılık yeller…
Atıma vurulan gem…
Çiçek matineleri arasında ömrüme salınan dem…
Merhametle susku…
Ve o bitmez matem.
…
Karasabanın, toprağın karnını yırtan gıcırtılarının,
Kaba saba bir adamın, narin bir kadının kalbini yıkan lakırdılarından,
Daha evla olduğunu bilirim.
İşte bu yüzdendir ‘dilimi yemişliğim.’
Yeminim, Bu yüzden…
Ahrazlığım!
Tandır çalıları… Alaz… Cehennem çıtırtıları…
Ve oradan tanyeriyle yüzüme vuran yalaz…
İnsanlığın, bunca hızla kirletilmesine,
Lal olmanın utancı bana azken,
Aymazlara hazmış…
Şimdi ziyan olmuş ömrüm, sırtıma yük biraz…
Ey yüce Yaradan;
Yeni bir sevdayla ey başımı… Bük… Sanadır bu niyaz…
Antakya, 27 Ekim 2018
Ali Asafoğulları