Yalnız Gölgem | Yılmaz Pirinççi
Hiç bir şey yapmak gelmiyor içimden bugün.
Gözlerimi sana kapamak hep sende kalmak istiyorum.
Ne güzel olurduk oysa biz seninle.
Bak bugün cumartesi mesela.
İş telaşı yok.
Yorgunluk yok.
Yetişmemiz gereken bir yer yok.
Uyurduk seninle ne güzel güneş camlara vurana kadar.
Nefesimde nefesinin kokusu…
Dağılmış saçlarını uyandırmadan…
Ayakuçlarıma basa basa çıkardım odadan.
Sen kokusu dağılmasın diye yavaşça kapıyı örterdim odamızın.
Hortumu çektiğim gibi bir çırpıda yıkardım balkonu.
Önümüzde yemyeşil çimler.
Sabah sulanmış ağaçların genzimizi yakan kokusu.
Sahile vuran dalgaların sesi duyulurdu kulak verdiğimizde denize.
Nasıl kışkırtır insanı demlenen çayın buğusu
Nar gibi kızaran ekmek yanında peynir ve zeytin
Ve illaki portakal kabuğu reçeli
Birde,
Birde gözlerinde kaybolan gözlerim.
Yeşillikler düştüğü an masaya yine usulca açardım kapıyı.
Dağılmış saçlarını hafifçe toplar,
Yüzünün mabedinde kutsardım dudaklarımı.
Yanağının sıcağında güneşe durmuş kar gibi erirdim.
Çay kokusuna karışırdı sesinden içime dolan baharlar.
Canımmm derdim.
Bin can giderdi benden sana…
Ne güzel olurduk sen gitmeseydin.
Durmadan öten cırcır böceğine gülümser.
Bunun da ne gecesi belli ne gündüzü derdik.
Sonra ben çayları doldururken sen bardakları yenilerdin.
Bir de sıcak sudan geçirirken, biliyorum bakıp bakıp gülümserdin.
Dirseklerin masada.
Ellerini çenenin altında birleştirmiş ,
Başını hafifçe yana eğip beni seyrederdin.
Neler geçerdi aklından bilmiyorum?
Ama ben gözlerinin derinliğinde ölmek isterdim.
Yanaklarına düşen o allık…
Biraz mahcup biraz kırılgan o bakışların…
Kısık sesle bir müzik açardın ikimizin de sevdiği.
Bir günahı çıkarırdı sanki son zamanlarda
“Bilmeden oldu” derken…
Karşı evin çatısına tüneyen karga,
Arada bir çöplüklere uğrayan martılar.
Balkon demirlerine astığım saksılarda sardunyalar,
Adımlarına uyan adımlarım…
Bütün iç çekişlerimde niye geç kaldık ki diye kederlenirdim.
Ne güzel olurduk sen gitmeseydin.
Duvarlar sesini özledi biliyor musun?
Kokum, kokunu özledi.
Nefesim nefesini.
Ellerim nereye konacağını bilmeyen ürkek kuşlar gibi şimdi.
Bakışlarım dalıp dalıp gidiyor.
Uzadı saçlarım yine.
Yine camlara vuracak Nisan yağmurları.
Ay ışığında parlayan asfalt yolda yalnız gölgem.
Gölgeni özledi.
Yılmaz Pirinççi
…