Dolar 34,4910
Euro 36,3975
Altın 2.965,97
BİST 9.261,52
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Hatay 19 °C
Çok Bulutlu

Tıbbiyeli Hikmetin İzindekilere Selam Olsun! | İbrahim Uysal

14.03.2022
381
A+
A-
Tıbbiyeli Hikmetin İzindekilere Selam Olsun! | İbrahim Uysal

Kişilerin olduğu gibi toplumların, milletlerin de yaşamlarında öyle dönemler olur ki, “ya burada aklı başında iki kişi yok mu?” denilir.

Kim ne derse desin, böyle bir zamandan geçiyoruz.

Çocukken, “Mart” ile ilgili bildiğim tek şey güzel ninemin ayaz olunca, “aman oğlum dikkat et, hasta olma. Bu Mart, kapıdan baktırır, kazma kürek yaktırır” sözü idi.

Sana bana nispet yapar gibi “12 Mart” çocukluğumuz dank geldi. Radyodan, babamlar haber dinlerken, pek de bir şey anlamadan gelip geçti. Daha sonra anladım ki gelmiş ama gitmemiş. Çökmüş bahtımızın üstüne, hem de gitmemek üzere.

İlkokula başladık, YEŞİLAY HAFTASI (1-7 Mart) kutladık ama bizim evde ne içki ne de sigara içen vardı. O yüzden pek bir şey anlamadan. Sosyal içicilik dışında yine durum aynı…

Şehirlerin cadde ve ara sokaklarında, kızlar ve oğlanlar. Yarınlar onlara emanet!..

Üniversiteye geldik, meğer benim yaşamımda her yeri olan ama özel bir durum olarak da “günleri ve kutlamaları” olması gereken bir de KADINLAR GÜNÜ (8 Mart) varmış. Eee, arkadaşlarımızın günlerini kutladık, ama yan yana, omuz omuzaydık, “niye ki” diyerek.

Öğrencilik yıllarında pek anımsamıyorum ama sanki hep varmış gibi kabul edildiğinden midir nedir? Kamuda Çalışmaya başlayıncaya kadar, Mehmet Akif’in yazıldığını bildiğim İSTİKLÂL MARŞININ (12 Mart), kabulünün özel olarak kutlandığını çok sonradan öğrendim.

Üniversitede okurken, 14 Mart’ı pek sevdik. O gün Hacettepe Üniversitesi ve karşısında bulunan Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi öğrencileri pek bir bakımlı ve şık olurlardı. Hastanede küçük çaplı kokteyllere denk gelirseniz de bir ki şey yer, içer araştırırdık.

Öğrencilik dönemlerim için haksızlık etmek istemem ama tarih ve devrim tarihi derslerinde hep okuduğumuz bir de ÇANAKKALE SAVAŞININ zafer kutlaması olurmuş 18 Mart’ta.

Bizim köyde her gün nevruz/bahar olduğundan, özel bir gün değildi. Ama yaşlılar hep anımsatırlardı. Hıdırellez oldu, geldi derdi. Sonra Ortaokul ve Lisede ilçede, biz de bohçamızı, torbamızı hazırlayıp, piknik yapmaya, HIDIRELLEZ KUTLAMAYA giderdik.

Ankara’ya Üniversiteye gelince, okulun ve semtlerin meydanlarında lastikler, odunlar yakılıp, üstünden atlayarak da bir bayram kutlandığını gördük. Aynı gün (21 Mart)ta Nevruzda bir bayram kutlanırken, ilk olarak polis ve Jandarma copu yenildiğini görüyordum.

Lisede bütün derslerin öğretmenleri yoktu. İngilizce, beden eğitiminden tutun da biyoloji dersine bile ilçenin doktoru, eczacısı, Orman İşletmesi olduğundan, bize de hangi ders anımsamıyorum, ama orman mühendisleri girmişti derslerimiz de onlar anlatmışlardı. 21-26 Mart arasında Dünya Ormancılık Günü/haftası kutlandığını.

Okulların bir de Kütüphanecilik Kolları vardı. Görevli öğretmenin girişimi ile bütün öğretmenler her sınıfta bir kütüphane kurama telaşına girilir, öğrenciler sınıfa kitaplar taşırdı. Meğerse 27-30 Mart arası KÜTÜPHANE HAFTASI olarak kutlanırmış.

Ve mart biter giderdi.

Öyle bir döneme girdik ki okullarda öğretilenler ile tarihimizi ve ülkemizi tanıyacak halde kalsaydık, vay halimize.

Ben bir 14 Mart’ta öğrendim TIBBİYELİ HİKMETİ.

Yine, 1919’un Mart’ında, İstanbul’da, Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane’yi, İngiliz birlikleri işgal edince; emperyalist İşgalcilere karşı okullarını kurtarmak için 14 Mart’ta Tıbbiye öğrencisi Hikmet’in önderliğinde ayaklanıp, büyük bir gösteri yapıp okulun iki kulesi arasına büyük bir Türk Bayrağı asıp, işgal kuvvetleri ile çatıştıklarını çok sonra öğrendim.

7 Eylül 1919’da, temsilci olarak katıldığı Sivas Kongresinde, Mustafa Kemal’e: ” Paşam, temsilcisi bulunduğum tıbbiyeliler beni buraya bağımsızlık davamızı başarma yolundaki savaşa katılmak üzere gönderdiler, mandayı kabul edemem. Eğer kabul edecek olanlar varsa, bunlar her kim olurlarsa olsunlar şiddetle red ve takbih ederiz. Farz-ı mahal (örnek olarak), manda fikrini siz kabul ederseniz, sizi de reddeder, Mustafa Kemal’i vatan kurtarıcısı değil vatan batırıcısı olarak adlandırır ve tel’in ederiz (lanetleriz”

Paşanın da, “Arkadaşlar, gençliğe bakın; Türk millî bünyesindeki asil kanın ifadesine dikkat edin! Gençler, vatanın bütün ümidi ve istikbali size, genç nesillerin anlayış ve enerjisine bağlanmıştır,” Tıbbiyeli Hikmet’e de dönerek: “Evlat; müsterih ol. Gençlikle iftihar ediyorum ve gençliğe güveniyorum. Biz, azınlıkta kalsak dahi mandayı kabul etmeyeceğiz. Parolamız tektir ve değişmez: Ya istiklal, ya ölüm” demiştir.

Güçlü olmak güzel bir şeydir. Bir ülkenin kurucusu ve kurtarıcısı olarak Mustafa Kemal Atatürk bile, kendi milletine ve milletinin insanına güvenmiştir. 1937’de sağlık sorunları ağırlaşınca, yurt dışında tedavi ya da yabancı hekim getirilmesi önerilerine “Beni Türk hekimlerine emanet ediniz” diyecektir.

Uzun yıllarını kamu yönetimine vermiş birisi olarak o masalarda olmak, oturmak muhteşem bir duygudur.

Ne derseniz “O”dur. Ama bu bir şey ifade etmez.

Yaşanılan son süreç, Cumhuriyetin bütün kurumları gibi sağlık kurumlarını da yok etmiştir. Bu sıradan bir “Cumhuriyet düşmanlığı” ya da sağlığın ticarileştirilmesi olayı değildir.

Artık ne olduysa oldu, herkes olanların farkına varmalı ve özellikle de yurt dışından mülteci, sığınmacı ya da ucuz iş gücü bahane edilerek sağlık çalışanı, doktor gibi kişiler ile bu ülkenin nüfus yoğunluğunun değiştiğinin farkına varılmasının vakti çoktan geldi de geçti bile.

Olay sadece hastaya hekim olayının çok dışında çıkmıştır.

SAĞLIĞIN ÖZELLEŞTİRİLMESİ, sağlık sorunun çözümden öteye geçmeye başlamış ve ülkeden beyin göçüne çanak tutar hale gelip, ülkenin demografisini/nüfus yapısını değiştirecek boyuta doğru gitmektedir.

Olayı siyasi olarak değil, sakin bir kafa ve yurtsever bakış açısı ile değerlendirmek gerekmektedir.

Atatürk’ün güvendiği ve kendini emanet ettiği hekimler, kendilerini feda edercesine yurtseverlik bilincinde Tıbbiyeli Hikmetten almışlardır.

Tüm sağlık çalışanlarının TIP BAYRAMLARINI KUTLUYORUM!..

ibrahim uysal
BİR YORUM YAZIN
ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.