“Uzanıp dokunuyorum, ellerim yanıyor.”
Ne zaman sıla ateşi düşse yüreğime,
Topkapı terminali çağırır beni,
Her yüz Samsun’dur bana her köşe Samsun,
Sıla yolcusu otobüslere, paramparça yüreğimi,
Gelip geçen vapurlara hasret türkülerini.. .
-Gurbet elde bir hal geldi başıma,
Ağlama gözlerim mevla kerimdir
Samsun, sadece -infarktında yüreğimin-
Sılaya gönderecek selam mı kaldı..?
Penceresinde ebruli hanımelleri açmış.
Felsefenin temel ilkelerini hatmediyorum,
Haliç’te bir köhne vapur güvertesinde,
Atilla İlhan’dan bir karcığar şarkı söylüyor
Ben sana mecburum biliyor musun?
Parkam da dün akşamdan kalma
Kahrolsun oligarşik diktatörlüğün-lekesi.
Martılar sılaya selam götürür mü?
“Ne zaman bir köy türküsü duysam
şairliğimden utanırım” diyor üstat.
Utanmak ne ki Bedri hocam?
Nerede Yeşil başlı bir gövel Ördek görsem
Ben insanlığımdan utanıyorum.
Turnam selam söyle benden sılaya
Söyle benim için anam ağlasın.
Gülhane Parkında, Bin yıllık çınarlar gölgesinde
Kelepçelenmiş bir garip ceviz ağacı
Göz göze geliyoruz, utanıyorum
Boğazdan bir gemi süzülüyor;
Uzanıp dokunuyorum, ellerim yanıyor
Gurbet elde bir hal geldi başıma,
Ağlama gözlerim mevla kerimdir.
Fal bakıyor çingene kızlar
Bahariye Mensucat Fabrikasında
Hovarda aylaklara göz kırpıyor
Yaldızlı kağıtlara sarılı,
şiirler satıyorum, şiirler, şiir….
Galata Kulesinden bir delikanlı,
Bu şiirler nasıl yazılırdı ölüm olmasa
Ölüm Allah’ın emri, ayrılık olmayaydı
Galata’nın deniz mavisi kör gözleri,
Kaç bin köle canı yoğurdu kim bilir bu kulenin harcını
Kanatlar altında seyreder miydi ?,
Bin kocadan arda kalan bive-i bakireyi.