Sıcak Yaz Akşamları Üzerine / Nebih Nafile
Yazar – Ozan Nebih Nafile, bu haftaki köşesini Adil Okay’a ayırmış…
Sıcak bir ağustos gecesinde müzik dinliyorum. “Kemanı ağlatan adam” olarak bilinen Farid Farjat çalıyor… 1938’de Tahran’da doğmuştur. Keman virtüözüdür. Bu yıl on ikincisi düzenlenen Füsun Sayek Sağlık ve Kültür Etkinlikleri sebebiyle çok kez İskenderun ve Arsuz’a gittim. Yaz akşamları sıcak. Bazen bunalır, hiçbir şey yapmak istemezsiniz. Bilgisayarımın başına geçmeden önce telefonumdan yüreğimi serinleten bir yazı okudum. Yazı, her zaman mücadelesinde dimdik duran bir yürek, her şeye rağmen yazmaktan ödün vermeyen, doğruları savunmaktan ve paylaşmaktan geri durmayan, tutsakların sesi olan kentlimiz Adil Okay’a aitti.
Yazısını paylaşmadan önce biraz Adil Okay’dan bahsetmek isterim; Gezer, yazar, arada sırada fotoğraf çeker. Kısa bir hapishane hayatı ve uzun sürgün yılları. Peki ne yaptı bu sürede… Durmadan mücadelesine devam etti. On sekiz kitap, üstelik hepsi birbirinden güzel okunası kitaplar. Adil Okay, Antakya’da doğdu. İlk ve orta öğrenimini doğduğu ilde, yüksek öğrenimini Adana’da yaptı. Politik nedenlerden dolayı Adana ve Ankara cezaevlerinde yattı. 1981’de yurtdışına çıktı. Bir süre Lübnan’da, Filistin kamplarında kaldı. 1983’te Fransa’ya yerleşti. Sürgün yıllarında iki arkadaşıyla beraber ‘Fransa Postası’ adlı aylık dergi yayımladı. Mülteci derneklerinde uzun yıllar aktif görev aldı. Yirmi yıl sürgünden sonra Türkiye’ye dönebildi. Çalışmalarıyla “15. Ömer Seyfettin Öykü” ve “6. Hasan Bayrı Şiir” yarışmalarında ödüle layık görüldü. 2012 Yılında da ‘Mersin 68’liler Derneği’nin ‘Onur Ödülü’nü aldı.
Sevdiğim bir kişilik, kitaplarını okudukça daha çok daha çok saygı duyduğum Adil Okay Ağabeyimin “Yaz Sıcakları ve Okumak” başlığı ile sosyal medyada paylaştığı yazısını siz değerli okuyucularımla paylaşmak istiyorum.
“Sıcak. Çok sıcak. Bu sıcakta yazmak da okumak da zor. Peki ne yapmalı? “Yaz uykusuna yatmak” gören, duyan, konuşan insanlar için ulaşılması güç bir lüks. Üstelik baksanıza “yangın yeri her coğrafya” … Doğanın çığlığı… Çocukların çığlığı… Tutsak yakınlarının çığlığı… Mültecilerin çığlığı… İş cinayetlerinde hayatlarını kaybeden insanların yakınlarının çığlığı… Tüm kapıları sıkı sıkı kapatsak bile yatak odalarımıza kadar sızıyor. Elimiz kalem tuttuğu için yazmadan duramıyoruz.
Yazmanın dışında -Dünyevi işleri, eş-dost- akraba ilişkilerini asgari düzeye indirsek bile mutlaka yapmamız gereken işler – görevler var. Ve tabi okumak…
Okumadan yaşanır mı? Yaşayan çok elbette. Ama benim için olanaksız. Hele hele “yazıyla” ilgilenenlerin okumadan yaşaması, kendini yenilemesi mümkün değil. Sadece yazıyla değil, örneğin plastik sanatlarla da uğraşanların çok okuması gerekiyor.
Elbette sanatın kitleleri etkileme gücü vardır. Sağaltıcı-sorgulatıcı gücü vardır. Bu nedenle egemenler her dönem, kimi zaman zor yoluyla, kimi zaman da maddi çıkar karşılığı sanatı ve sanatçıyı kendi çeperlerinde tutmaya çalışmışlardır. Örneğin edebiyat, otoritenin zincirlerini kırarsa, sansür ve oto-sansür’ü aşarsa, resmi tarihin dışında gerçek tarihin yazılımına katkı sunabilir.
Ve yazmasak bile, sanatçı olmasak bile keyif için de okumalı değil mi. Sadece öğrenmek için değil. Zaten iyi bir eser keyif verirken asıl amacı o olmasa bile yeni dünyalara kapı açar.
O halde cehennem sıcaklarına rağmen okumaya devam.”
…
Sizler günün yirmi beşinci saatini yaşarken şair-yazar Adil Okay Ağabeyimin “Yirmibeşinci Saat” şiir kitabını, yok yok önce “az çalışmalı aşka zaman ayırmalı” sorgulayan denemeler kitabını okumanızı şiddetle öneririm…
Nebih Nafile 15 Ağustos 2018 Defne-Hatay
Kaynak: Özyurt Gazetesi.