Sessiz Veda | Bircan Tan Gabriel
BİR DELİ’NİN MEKTUPLARI
Sabahın körü. Deliksiz bir uyku sonrası, üzerimde tatlı bir dinginlik var. Açık olan radyodan gelen kadife seslerden içli buğulu olanlar içime içime işliyor. Vardır ya herkesin dinlerken darmadağın olduğu bir türküsü, Yanık sesli aşık Zaralı Halil Söyler‘in yanık türküsü ’Akşam Olur Gölge Düşer Kıyıya’ bamtelimin yayına kendini sürüp yıllar öncesinin anılarına değdiriyor beni. Bu ciğerimin yarası mı? Değil. Şu uslanmaz söz geçmez deli divane gönlümde hiçbir zaman hışımla kaçmadığım yaşanmışlıklarım var. Uy beni beni!
Zaman buzların denizlere geldiği sene. Muharebe zamanlar tıpkı volkan patlamasının kül ve toz parçacıklarını dünya atmosferine yayması gibi; kaybolan insanlar, ocakları söndürülen evler, dükkânının kapısına vurulan kilitler… Kalbim ise bir oktavın içinde sıralanan sekiz sesin bir bütünü gibi bir inip bir kalkıyor.
İşte o koştura koştura çatlatılan beyaz yeleli taylar zamanının en güzel eylem sevgilisiyiz ben ile sen. Seni ilk gördüğümde kalbim gitti geldi. Nereye geldi nereye gitti onu bilmiyorum. Beynim tecavüze uğramış gibi kilitlendi, trak girdi her şey silindi bir anda. Beynimle beraber ağzım dilim, bilumum duygularım durdu. Zaten seni hep gördüğümde koca sahnede replikleri unutup apışıp kalan bir tiyatro oyuncusu olur bir kilo ter atarım. Seninle uzun seneler sürecek bir yolculuğa çıktık o gün. Sen bu yolculuğun olgunlaştıkça tatlılaşan dutu gibisin. Gözlerinde zümrüt parıltısı, rengin Narçiçeği. Ben ise hergele sığır sürüsünün bıraktığı bokun organik mükemmel gübresini ayaklarımın altına sermiş gibi iştahlı, kendine sığmayan Abdestbozan çiçeği olmuş hışımla kendimden hep fışkıranım. Okyanus fırtınası yemiş olsak ta biz zaten durmadan sevişip acıları birbirimizin koynunda dindiren değil miyiz? Yeri gelir birbirimiz için söz yazar, beste yaparız. Yeri gelir bahçeli evimiz olsun enginar yetiştirelim gibi düşümüz olur. Yeri gelir çocuk resimleri gibi şiirler yazar, çocuklukta yaptığımız gibi Saklambaç oynarız; bir iki…yirmi sağım solum söbe saklanmayan ebe.
Dikensiz bir gül bahçesi değil elbet bizdeki yaşanmışlıklar. Sana kırgınlıklarım, yorgunluklarım da olur. Bu güzel sarhoşluk içindeki kalbimin kısık sesini sana getirememek yüreğimde esen kasırgaların yakıtı olur. Isındıkça bunlar, kasırganın şiddeti bir o kadar büyür. Dalgalarım çakan şimşeklerle bir olur, günışığım ise korkutucu karanlıklara döner. Ben o sonsuz karanlık koridorda güm diye ha bire bir o yana bir bu yana, bir şeylere çarpıp dururum hep. Seninle hayali kavgalar yaptığımda olur. O zaman ışık olup atmosferde uzun dalga boyunda kırılır, kısa dalga boyunda dağılıp parçalanır, Mars gibi öğlen vakti kırmızı, günbatımında mor bir renk alırım.
Bu filmden bir kahraman bir hain mi çıkar? Hayır çıkmaz! Bu filmden ya iki hain ya iki kahraman çıkar. Bir gün şu feleğin çürük işlerinden birine takılırsam, tüm gördüklerimi 36×24 mm bir dünya içine sığdırıp sizlere aksettirdiğim o karelerden kendim de düşeceğim. Vasiyetim var sana; ihtiyar kızıl karınca, gözlerimi koruyan, nemlendiren gözkapaklarımı yiyemeyecek. Çöpleri eşeleyen uyuz bir köpeğe yal olmak isterim. Unutulan bir halkın bayrağı gibi hiçbir yere yakıştırılmayayım, varsın kendi evimden başka hiçbir duvarda yer edinmeyen karanlık şeyler olayım, fark etmez. Ben her zaman kelebeğin uçup gitmesi gibi bir salıncakla Marmara üzerinde ağır ağır sallanıyor olacağım;bir Salacak İskelesi’ne, oradan Haydarpaşa limanına, öteye Harem İskelesi’ne, daha arkada Selimiye Kışlası’na, sol ucunda ki Kız Kulesi arasında uçup uçup döneceğim. Biliyorum bu aşk, aradan geçen on yıllara karşı, koyu kıvam sessizlikte, ağustos böceklerinin cırıltısı dışında başka bir şeyin duyulmadığı anlarda, tatlı bir gülümsemeyle hep anlatılacak.
Geriye kalanımsın. Bu aşk unutulmaz bir bestenin güftesine sığar. Anthony Quinn ölmesiyle nasıl sinema bitmediyse benimkini de dünyanın güneşe arkasını dönüp gitmesi gibi bir şey say. Her ayrılık bir vurgun, biliyorum insanın damarını incitir. Bıçakla kesilmiş bir hayat bana da keder veriyor. Kimseleri yerime koyamazsın bunu bilsem de yine de sakın ha kalbine buzlar gelmesin. Sen bahçeme diktiğim nar ağacı, ben ise tavın kaçmasın diye gölgende biten otunum. Ruhuma verdiğin taşkın bir saadetin güzel sarhoşluğu içindeyim şimdi.
Zehir zemberek, öylesine özlüyorum seni!