2018 de Yeni Çıkanlar Kitaplar
Koca bir kışı geride bırakıyoruz. Bahar ağaçlar çiçeklerle donanırken, yayımevleri kitapçıların rafları yeni kitaplarla donatmaya başladı.
Koca bir kış geride kaldı. Ağaçlar çiçeklerle donanırken, raflara da yeni kitaplar dizildi.
İyi okumalar…
İki Denizin Buluştuğu Yer
Hızır (a.s.)
Suriye’de İşgal ve Direniş (1919-1922) Türk Basınına Yansımalarıyla
Atilla’nın Ölümü – Cecelia Holland
Yazar Cecelia Holland’ın Türklere hayranlığı, tarih bilgisi, kıvrak edebî becerisi ve en önemlisi Batı toplumunun kodlarını çok iyi bilmesi bu eseri eşsiz kılmıştır. Yazar, Attila’nın tesis ettiği üstün devlet sistemini doğrudan Attila üzerinden değil de sıradan bir Hun karakterin üzerinden başarı ile aktarırken aynı zamanda Hunların Avrupalılarla nasıl ilişkiler kurduğunu, Avrupa Hun Devleti’nin nasıl yıkıldığını da anlatıyor.
Elbette ki tüm bunlar belli bir edebî yorumla anlatılmaktadır. Yazar neredeyse tüm süreci biri Germen diğeri Hun iki erkek arasındaki dostluk üzerinden nakleder. Tedirgin bir barış ortamında merakla başlayıp sevgiyle devam eden bu dostluk, iktidar hırsı ile sınanacaktır.
Zaman Lekeleri – Ömer F. Oyal
Zaman Lekeleri, Ömer F. Oyal’ın kaleminden sürükleyici bir memleket ve memleketten insan manzaraları tarihi…
“Şahitlik, adı konulmamış bir tutsaklıktır, akıp geçenin hatırasına hapsolmaktır.”
25 Temmuz 1943… Çukurova Ekspresi iki gün sürecek Adana-İstanbul seferi için yola koyulur. Namus derdi ya da yasak aşk yüzünden kaçanlardan, askerlere, memurlara, müzisyenlere, mahkûmlara, kondüktörlere dek pek çok insanı ve hikâyeyi taşıyan, üstelik bütün bu hikâyelere büyük bir merakla kulak veren 11 numaralı vagondayız. Anlatıcı ise bu meraklı vagonun ta kendisidir.
11 numaralı vagonun ağzından iki gün boyunca tanık olduklarını ve sefere ilk çıktığı 1900 başlarından Bağdat demiryolunun inşasını ve haliyle bir imparatorluğun yıkılıp yeni bir devletin inşasının 1943 yılına kadar gelen hikâyesini dinleriz.
Uygur Yazıtları – Erhan Aydın
Bu kitap, Uygurlar tarafından yazılan Tes, Tariat, Şine Usu, 1. Karabalgasun, Hoyto-Tamır, Sevrey, Xi’an (Karı Çor), Suci, 2. Karabalgasun, Arhanan ve Gurvaljin-uul yazıtlarınının, Türk runik harfli metnini, transkripsiyonunu ve günümüz Türkçesine aktarımını konu edinmektedir. Bu yazıtlar üzerinde çalışacak araştırmacılar ve öğrencilere kolaylık sağlaması için runik metin, okuma ve anlamlandırma, her satır için alt alta verildi. Bu metinlerin Türk runik harfli biçimleri de kitabın sonuna toplu olarak eklendi.
Halk Hukuku Uygulamaları ve Sürgün Gelinler – Hicran Karataş
Hukuk, kadim zamanlardan günümüze kadar uzanan zaman içinde, topluma üye olan bireylerin karşılıklı hak ve sorumluklarını belirleyerek, bireyler arasındaki ilişki ve faaliyetlerini düzenleyen kültürel bir sisteme karşılık gelmektedir.
Araştırmada, yerel bir hukuk düzeninin normlarını nasıl ürettiği, denetlediği ve uyguladığı üzerinde durulmaktadır. Çalışmaya konu olan sahada gelenekselleşmiş bir ceza olan sürgünün geçmişten günümüze nasıl yaşatıldığı, örnek vakalarla ele alınmıştır. Türk hukuk tarihi boyunca, bu cezanın ilgili olduğu evlilik norm dışı cinsel davranışın değişim ve dönüşümü yapısal işlevsel kuram modelinin önerdiği kavramlar üzerinden tartışılmıştır. Çoğulcu Hukuk kuramı ve Yapısal İşlevsel Kuram bağlamında halk hukuku düzenlerinin norm kaynakları, normlarını denetleyen birimleri ve norm ihlalleri karşısında uyguladığı yaptırımlar kültürlerarası ve yerel örnekler üzerinden etüt edilmiştir
Feminist Bir Yaşam Sürmek – Sara Ahmed
İkinci dalga feminizmin “Kişisel olan politiktir” önermesi, sosyal bilimlerin merkezinde bir gedik açtı. Sara Ahmed, bu gediğin çapını “Kişisel olan teoriktir” diyerek genişletmek, kuramsal olanın yaşamsal olanla ilişkisini yeniden kurmak için cüretkâr hamleler yapıyor; akademik çevrelerce dahi “radikal” olarak betimlenen bu hamlelerin gündelik olana içkinliğini gözler önüne seriyor. Düşüncemizle eylemlerimiz arasında bütünlüklü bir ilişki kurabilmenin, savunduğumuz değerleri hayatımıza yedirebilmenin keyifli ve bir o kadar çetin mücadelesine ışık tutuyor.
Feminizme tutunmak, onun çatısı altında mücadele etmek, sesinin yankısında kendini duymak; işyerinde, aile sofrasında, akademide, ikili ilişkilerde kazanılan her tecrübeyi eleştirel düşünceyle buluşturmak… Feminist bir yaşam sürdürmenin her şeyi sorgulanabilir kılmakla mümkün olduğunu vurgulayan Ahmed, öğrenmenin, deneyimlemenin, yaşam ile düşünce arasındaki çatışmalı sürecin hiçbir zaman sonlanmayacağını belirtirken sorgulamayan, kendi sınırlarını inşa eden her hareketin iflas etmeye mahkûm olduğunun da altını çiziyor.
“Umut olan yerde, zorluk vardır” diyerek önümüze çıkacak engelleri birer motivasyon kaynağına dönüştüren, feminizmin gerekliliği ve feminist bir hayatın nasıl sürdürülebileceğine dair coşkulu, davetkâr ve umut dolu bu metin, gözünü budaktan sakınmayanların, elini taşın altına koymaktan çekinmeyenlerin kolektif eyleminin bir davetiyesi niteliğinde.
“Feminizmin korku salmasına şaşmamalı; birlikte tehlikeliyiz.”
Unvansız Maktul – Andrea Camilleri
“İroni hayatta kalmanın tek yoludur.”
Sicilya’nın 19.-20. yüzyıl İtalyan yazınına sağladığı katkı, diğer bölgelerin her birininkine kıyasla nicel üstünlüğe sahip olduğu gibi, nitelik bakımından da önde gelenlerdendir. Unvansız Maktul’un yazarı Andrea Camilleri de, Verga ve Pirandello ile başlayan uzun bir yazarlar dizisinin günümüzdeki son temsilcisi, ülkesinin şu sıralar dünyada en çok okunan ve çeşitli dillere en çok çevrilen yazarıdır.
Pek özgün, pek renkli, çok yönlü sahne ve perde adamı kişiliğiyle göz kamaştırır Camilleri: Roma Deneysel Sinema Merkezi’nde öğretim verdikten başka, kırk yılı aşkın süreyle senaryo yazarlığı, tiyatro ve televizyon yönetmenliği, hatta aktörlük yapmıştır; 1978’de başlayan olağanüstü verimli yazarlık etkinliğinin yüzüncü ürününü 2016’da yayımlamıştır. Günümüzde 92 yaşında, Roma’daki evinde hâlâ üretmeyi sürdürmektedir: Gözleri artık görmediği için yapıtlarını dikte ederek, hem ancak Sicilya lehçesini, üstelik onun “Vigata ağzını” bilen birisine.
Cenevre Gölü’ndeki Olay – Stefan Zweig
Bir garsonun ızdırapla dolu karşılıksız aşkı; bir hizmetçinin bir baron ile olan tuhaf ilişkisi; Cenevre Gölü’nde beliren esrarengiz bir adam… Stefan Zweig o benzersiz üslubuyla tutkuları, burjuvaziyi ve savaşın çözümlemesini yapıyor.
Üç hikayeden oluşan bu kitap, “Orman Üzerinde Yıldız”adlı birinci hikayede sıradan bir garsonun bir barona olan tek tafralı aşkını, ikinci hikaye “Leporella”, gençliğini ve kadınlığını hatta insanlığını hiç yaşayamamış bir hizmetçinin hayatını, üçüncü ve kitaba ismini veren hikaye “Cenevre Gölü’ndeki Olay” ise Rusya topraklarından koparılarak savaşa yollanan cahil bir köylünün hikayesini anlatır.
Zeytindağı Ateş ve Güneş (Karşılaştırmalı Eleştirel Basım) – Falih Rıfkı Atay
Dört yıl süren bir savaş nasıl hatırlanır? Bunun tek bir yolu yordamı olmasa gerek. Ancak Türkiye’de özellikle Birinci Dünya Savaşı’nın hatırlanmasıyla ilgili çok çetrefil ve girift bir durum var. Türkiye halen bu savaşın Çanakkale gibi bazı bölümleriyle yatıp kalkarken, Falih Rıfkı Atay’ın önce Ateş ve Güneş, sonra Zeytindağı’nda anlattığı Suriye Cephesi, sondaki bozgunun etkisiyle olsa gerek adeta yok sayılır. Atay, bu iki kitapta, aynı malzemenin iki ayrı dönemde nasıl farklı hatırlanacağını bize gösterir. Cüneyt Tandoğan’ın Zeytindağı’nın farklı yıllardaki basımları üzerinden yürüttüğü eleştirel karşılaştırma ise, hafıza ve hatırlamanın her yeni dönemde yeniden konumlandırılması gerektiğini iyice anlamamızı sağlar. Tandoğan’ın ortaya çıkardığı bu ilginç yayın, Atay’ın eserlerini sadece tarihe tanıklık açısından değil, hatırlama ve hatırlananı yazmanın metinsel değeri üzerinden de yeniden düşünmemizi sağlayacak.
Sultan Abdülhamid Han ve Sherlock Holmes – Yarvent Odyan
Cumartesi günü 1904 senesi Ağustos’un yirmi birinci günü. İstanbul’da yayınlanan sabah gazeteleri dahili haberler sırasında bir cinayet işlendiğini bildiriyorlardı. Haber yönünden en fazla kaydı bulunan Şafak Gazetesi Boğaziçi’nin bazı köylerinde büyük bir heyecana sebep olan bu kanlı vaka hakkında hepsinden fazla tafsilatlı malumat veriyordu.
Şafak gazetesi bu vakayı şöyle naklediyordu:
“Dünkü gün Kandilli’de öğleden sonra garip bir cinayet meydana gelmiştir. Kandilli ile Vaniköy arasında bulunup, boş olduğu zannedilen bir evden geceleyin şüpheyi davet eden müthiş sedalar duyulmasıyla beraber, ertesi günü komşular ve özellikle bitişiğinde bulunan evin bahçıvanı polis komiserine müracaat etmişlerdir.
Bahçıvan evvelki akşam beş kişinin adı geçen bu haneye girdiğini, gecede iki kişinin dışarı çıkıp savuştuğunu görmüştü. Komiser bu hanenin sahibi bulunan köylü Hasan Ali Efendi’yi bularak onun refakatiyle gelmiş ve hanenin kapısını açıp, içeriye girmiş ve o sırada dehşetli bir manzara karşısında bulunmuşlardır. Hanenin aşağı katında denize nazır geniş bir oda içinde üç insan cesedi kanlar içerisinde yan yana serili duruyorlardı.”
Bu dehşet verici kanlı olay ve bu olayı takip eden ve zamanın padişahı Sultan Abdulhamid ve sultana yakın çevrelerinde bizzat dahil oldukları esrarlı, kanlı cinayet olaylarının iç yüzünü öğrenmek için kitabı elinizden bırakamayacaksınız.
Bir İngiliz Hemşirenin İzmir Hatıraları – Martha Nicol
On dokuzuncu yüzyıl İngiltere’sinde sağlık hizmetlerine büyük katkısı olmuş ve Türkiye için de önemli bir isim olan Florence Nightingale, yaşadığı dönemde yeni bir seyahat şekline öncülük etmiştir: Hemşirelerin Seyahati. Nightingale’den sonra İngiltere’den başka gönüllü hemşireler de Doğu’daki İngiliz hastanelerine gitmek için valizlerini toplamakla kalmamış aynı zamanda gittikleri yerlere “kültürel valizlerini” de taşımışlardır. Bu “valizi” kısmen taşımayı başarmış olan Martha Nicol de, 1855 yılında görevi nedeniyle altı ay süreyle İzmir’de bulunmuş ve ülkesine döndükten sonra da anılarını yayımlamıştır. İşte elinizdeki bu çeviri onun İzmir’in beşeri, coğrafi, sosyal yapısını da içeren İngiliz bir hemşirenin anlatısıdır. Kaldığı süre boyunca Nicol, kent hakkında mikro ve makro düzeylerde gözlemlerini kaleme almış, bu gözlemleriyle İzmir’in günlük yaşamı konusundaki bilgilerimizi zenginleştirmiştir.
Duino Buluşması – Bedirhan Toprak
Bedirhan Toprak’ın yeni şiir kitabı okuyucularla buluşuyor.
“Yedi ırmağını birden akardı için göklerin ve yerin
Yedi ırmağını birden, yedi güneşler denizine içinin
Yedi ırmağını birden, içine, yedi güneşler denizinden”
Diğer kitapları: “Anahtar Âyini” (şiir, 1999), “Dün Gördüm Gece Bir Rüya” (roman, 2004 Selahattin Kaya Roman Ödülü), “Fanfa” (roman, 2005), “Köpek ve Şairi” (roman, 2006), “Su Yazısı” (Tek Yakalı Irmak /Sonsuz İçin Üç El Ateş, şiir, 2007), “Gnossiennes” / “Uykuyla Uyku Arasında” (şiir, 2017).
Modern Türk Şiiri (Olgular, Eğilimler, Akımlar) – Mehmet Can Doğan
Mehmet Can Doğan, modern Türk şiiri üstüne yaptığı çalışmalarını yeni araştırmalarla geliştirip derinleştirerek sürdürüyor. Daha önceki araştırma, inceleme ve eleştiri yazılarını Şiiraze (2005), Şair Sözü (2006) ve Şiir Arkeolojisi (2011) kitaplarında bir araya getiren Doğan, bu kitabında modern şiirimizi olgular, eğilimler ve akımlar çerçevesinde tartışıyor. Özellikle süreli yayınlarda kalmış yazıların izini sürerek şiire ilişkin çatışmaları, içe ve dışa dönük kırılmaları tarihsel, kültürel ve siyasi boyutlarıyla inceliyor.
Şu Bizim Kırılganlığımız – Eugenio Borgna
İtalyan psikiyatri hekimi ve yazar Eugenio Borgna’nın daha önce çok ilgi gören Ruhun Yalnızlığı, Melankoli, Bekleyiş ve Umut adlı kitaplarından sonra bir değerli eseri daha Türkçe’de!
“Kırılganlıktan ve duyarlılıktan, zayıflıktan ve istikrarsızlıktan, incinebilirlikten ve sonluluktan, özlemle arzulanan ama asla varılmayan sonsuzluk kaygısından soyutlanmış insani bir durum nasıl olabilir ki?”
Kitaplarında yalnızlık, ölüm, hastalık, mutsuzluk, korku, kırılganlık, umutsuzluk üzerine derinlemesine düşünen, ruhsal sorun ve hastalıklara son derece insani bir bakış açısı getiren Borgna’dan yine ses getirecek bir başka “manifesto”: Şu Bizim Kırılganlığımız…
Sula – Toni Morrison
Edebiyat tarihine armağan ettiği ölümsüz karakterler ve çarpıcı kurgularla dünya edebiyatının önde gelen isimlerinden, Nobel ve Pulitzer ödüllü yazar Toni Morrison ırk ve cinsiyet ayrımcılığını görünür kılan romanlarıyla okurların belleğinde eşsiz bir yer edinmiştir.
Kadın olmanın kuşatılmışlığını birlikte, yoksulluk ve yoksunluk içinde büyürken öğrenen iki kız arkadaş üzerinden suçu dahi paylaşmanın, aşkın ve ihanetin çarpıcı hikâyesi Morrison’un şiirsel dilinde hayat buluyor. Toplumsal normları kabullenişle, kendini bulma ve özgürleşme çabasının çelişkisi dönemin çetin atmosferinde gitgide çözümsüz bir h al alırken, farklı olana karşı duyulan korkunun birleştirici gücü Morrison’un usta kalemiyle gözler önüne seriliyor.
Güvendikçe yara almanın, sahiplenişin yarattığı esaret korkusunun, yaralara ama en çok da yaralayanlara duyulan özlemin, bütün olma, tamamlanma arayışının ve her şeye rağmen ayakta kalmanın; kadın olmanın incelikli hikâyesi: Sula.
Türkiye’nin En Güzel Kahvaltıları – Mutlu Tönbekici, Tülin Kılıç
Kahvaltı sevenler için muhteşem bir rehber. Gazeteci yazar Mutlu Tönbekici ve seyahat yazarı Tülin Kılıç bir yıl boyunca tüm Türkiye’yi dolaşıp en iyi, en ilginç kahvaltıcıları keşfetti; yedi, içti, fotoğrafladı ve beğendikleri 113 kahvaltıcıyı sizler için detaylı bir şekilde kaleme aldı. Bu kitap sizi gittiğiniz bölgedeki popüler kahvaltıcılardan kurtarıp kaliteli, lezzetli ve yöresel tatları bulmanızı sağlayacak.
En iyi serpme kahvaltı nerede servis ediliyor, en iyi nohut dürüm nerededir, en yaratıcı ekmek üstü lezzetler hangi kafededir, en güzel mıhlamayı kim yapar, en güzel ev yapımı fındık ezmesi nerededir, reçellerin kraliçesi kimdir, anne usulü pişiyi kim yapar, hepsinin cevabı bu kitapta!
Parantez Aşklar – Dursaliye Şahan
Yasak Aşklar üzerine…
Yazar Dursaliye Şahan’ın yeni kitabı “Parantez Aşklar”, Sola Yayınları etiketi ile raflarda yerini aldı.
Aşk bir tutkuysa, hangi yasak onu durdurabilir ki! Gönülde olmayan bir aşkı, hiçbir kâğıt parçası var edemez. Düzen, töre, yasa yüreklere hükmedemez. Aşka parantez açılır mı, elbette açılamaz; açılmamalı da! Bazen yaşayamadıklarımız, geride bıraktıklarımız; geçmiş sayılamıyor. Aksine, onlara hep gelecekmiş gibi bakıyoruz. Bu kitaptaki öykülerde aşkına parantez açmak zorunda kalanlar kaleme alınmış ve onların pişmanlıkları, uzaklıkları, kayıpları…
“İnsanların, üzerinde en çok kafa yorduğu şey nedir? deseler, muhtemelen ilk üç sıradan birini aşk alır. Bu en çok konuşulan kavramın elli bin yıl içinde binlerce tarifi yapıldı. Cinsel kimliklerin arttığı günümüzde 8 milyara yaklaşan bunca insandan aynı algıları ve tepkileri beklemek, en hafifinden saflık olur elbette. Elinizdeki öykülerin ortak teması, ‘yasak’ aşklar üzerine. Bir anlamda, parantez içine hapsedilen aşklar.
(Kitap Tanıtım Bültenlerinden derlenmiştir.)