Plan Yaparken Kaderi Güldürmeyin | İbrahim Uysal
Yaşamda “ben ben” demeyi sevmem. Çünkü “ben, ben” demek bir kompleksin ürünü, sonucudur. Bir başka “ben” olayı vardır ki, sizin olaylara, kişilere ve durumlara ilişkin tavır ve davranışınızı açıklar.
Bir köy delikanlısı olarak büyüyünce, öyle büyük hedef ve idealleriniz olmaz. Hele bir de evin büyük oğlu iseniz, zaten size biçilmiş rol bellidir. Babanın yükünü almak; malı mülkü, tarlayı toprağı idare edip, kardeşlerine bakmak.
Bu açıdan bakınca, senin özel bir çaba harcamana gerek yoktur. Hani o ünlü Meksika yerlilerinin sözü vardır ya, “Kul plan yapar, kader gülermiş!..” diye, işte ben de tam öyle olmuşum.
Anamın, Babamın tarla tokat işlerini yapacak iken, birden kendimi Ankara’da bürokrasinin içinde buluverdim. İşler güçler, projeler derken çok erken gelen yöneticilik pozisyonları ve siyasiler ile zorunlu ilişkiler.
Bir de, o dönemler bürokrasinin içinde solcu olunca, zorunlu olarak “çirkin ördek yavrusu” olup çıkıveriyorsunuz. Bu yüzden de, her olan şeye ve yapılan herkesten daha fazla özenli ve dikkatli olmanız gerek. Çünkü hatanın geri dönüşü ve size affı yok.
Geçmişte kişisel olarak bana ya da genele yapılan hataları yapan kişilerin bazıları ile çok farklı düzeyde arkadaş, dost olduk. Birçok şeye geri dönüp, bakabilme olanağımız oldu.
İster güvenlik güçlerinde asker, sivil görev yapsın, ister kamunun idare organizasyonlarında çalışsın ve önemli görevler ifa etsinler o kadar çok kişinin pişmanlığını görüp, konuştum ki o yüzden bugünkülere iki kelam etme hakkım var.
Devlet, Kamu bizi yıllarca eğitti, yetiştirdi, adam gibi adamlar etti ve sorumluluk sahibi olmamızı sağladı ve dahası öğretti.
Özellikle hükümet kanadında ki siyasilere, kamu görevlilerine, olduğu gibi yerel yönetimlerde ki belediye çalışanlarına, güvenlik güçlerine seslenmek istiyorum, 14 Mart Tıp bayramında tartakladığınız kişiler ne sizlere, ne de iktidardakilere düşman, sadece bazı konularda ilgililerin dikkatini çekmek istediler, o kadar. Üstelik hepsinin tuzu kuru ve olanları kuzu gibi seyredenlerin hakları için tartaklanıyorlar.
Size isim vererek iki anımı aktarayım.
Toprağı bol olsun, bir gün Av Baha Erken Ağabeyimin Kızılay’daki bürosundayız. Tesadüfen uğradım. İçeri girince, odada oturdukları Mamak Muhabere Okul Komutanı General Selahattin Gökkartal paşaya, “bak senin şu şu işlerini rica edip, yapak kişi bu” deyip, beni gösterince, paşa o yaşına karşın ayağa kalktı ve bana hiç beklemediğim bir sağı gösterdi.
Ben hemen kendimi toparlayıp, “aman paşam” deyip yerine oturttum, ama olan olmuştu. Ben de, kendisini tanıdığımı, hatta askerde “asteğmeni” olduğumu söyleyince rahatladı.
Doğal olarak, ne zaman ve nerede diye sordu.
Dört ay Gaziemir Ulaştırma okulu, dört ay sizin orası ve kalanını da Ağrı destek kıtaları deyince, benim “sakıncalı asteğmen” olduğumu anlayıp, bana “sakıncalı” olmayı yakıştıramadığı için olsa gerek, çok üzüldü ve “keşke bana gelseydiniz, bakardım” gibisinden sözler söyledi. Sizin hiç bir kusurunuz yok deyip olanları anlattım.
Bu kez de olayın asıl müsebbibi bir hâkim idi. Onun da toprağı bol olsun Yüksek Yargıç, Yargıtay Üyesi Erol Öcal ağabeyimin odasındayım, emekli olmuş birileri geldi ve beni de tanıştırdı.
Antalya’da hâkimlik yaptığı için Antalya anıları paylaşılıyordu. Ben de, Antalya İnşaat Okulunda okurken, başımdan geçen ama yaşamımı karatan bir adli olaydan söz ettim.
Dünya çok küçüktür denir ya, ben de bir mahkeme anını anlattım. Okulda derste idim ama, bazı sınıflar meslek lisesinin teknik resim laboratuvarlarda derse gitmişler ve sağ-sol öğrenci kavgası yaşanmış.
Bir gün sonra, okula polisler geldi ve ben de dâhil on arkadaşı alıp doğruca mahkemeye, orada da hâkim, “Antalya’da anarşiye izin vermeyeceğim,” deyip bizi dört gün kapalı cezaevine yollaması ile olay başladı. Dört gün sonra masum bulunup çıktık, ama gel gör ki sicil dosyamdaki, “sağ görüşlü öğrencileri darp” suçu, hep sicili bozuk, tescilli solcu yapıp, o kadar çok bedeller ödedim ki!..
Hâkime olanları anlatınca, nasıl üzüldü anlatamam.
Bazı görevler elbette ki önemlidir. Hatta siz kendinizi kahraman olarak bile görebilirsiniz. Ama unutmayın, yaşam uzun, bir gün siz de vatandaş olarak, çektirdiklerinizi tanıyınca çok üzüleceksiniz.
İnanın bir gün, 89 yaşındaki, Doktoru Profesörü tartaklayan polis de çok üzülecek, vicdan azabı çekecek.