Günün Hikayesi | Pis | Zeynep Mete Uçak
“Evin her tarafı toz içinde, gece yarısından beri toz alıyorum, çamaşır suyuyla siliyorum her yeri” dedi komşusuna. “Kızz Nihal ikindiye gelmiş, sen hala temizlik mi yapıyorsun o saatten beri?”
Abla temizlenmiyor dedi geniş alnından sızan teri elinin tersiyle silerken. “Kız bana bak hele, yüzüme bak yüzüme!”
Nihal biraz daha kapandı beyaz tülbentinden, sarkan pembe boncuklu iğne oyasının altına.
Bedia bir çırpıda kavrayıverdi yuvarlak çenesini iki parmağıyla. “Ah yavrum yine mi yaptı yapacağını, elleri kırılsın, boyu devrilesice, nedir sana yaptığı bu zulüm evladım gitsene polise”
Elindeki bezi daha da bastırdı Nihal, kanayan yaralarına bastırırmış gibi, gözlerinden akan buz kırıntılarına aldırış etmeden.
Bedia yerinden kalktı ,ilenmeler eşliğinde mutfağa geçti, mutfağın her köşesinden yayılan çamaşır suyu kokusunu, içine çekmemek için başörtüsüyle ağzını kapattı. Musluğun yanında dizili olan su bardaklarının parıltısından olacak gözleri kamaştı bir an. Musluğu açtı pencerenin koluna uzandı su akarken. Temiz havanın içeriye dolmasını bekledi. Uzun zaman bardaklara takılı kaldı düşünceleri. Bir bardak aldı kirlenmemesine dikkat ederek suyu doldurdu. Tekrar içeri geçti yine beddualar ederek.
Nihal bütün hırsını, bezden ve parkeden çıkarırcasına silmeye devam ediyordu. “Ah yavrum hiç mi sesin çıkmaz? Hiç mi bağırmazsın bunca eziyet edilirken, yan komşunum senin, bunca senedir gözümle görmesem inanmam bu evde hır gür olduğuna”
Nihal derin bir nefes aldı çamaşır suyundan, gözlerinde zapt edemediği, pınarlar çoştu. Ağlasa yerler kirlenecekti, en iyisi eteğini açmaktı göz yaşlarına. Usulca sokuldu komşusuna.
Hiç anlatmamıştı hikayesini kimseciklere. Anlatabilse belki çare olacaklardı derdine. Belkide koşarak gidecekti ölümüne. Yavaşça yasladı omzuna dert yükü başını, anlatmaya başladı roman olacak öyküsünü.
Elinde tuttuğu bardağı sıkıca kavradı, iki yudumdan sonra.
Abla beni yetimhaneden almışlar. Daha beş yaşındayım, annem olacak kadın bırakmış, babam belli değilmiş onca adamın arasında.
Beni alanlar ilk başlarda iyi idiler, tüp bebek çıkana kadar; üvey annem hamile kalmıştı hem de ikizlere. Biri kız biri oğlan olmuştu, nasıl da sevinmiştim kardeşlerim olunca. İlkokula gidiyorum daha üçüncü sınıftayım.
Kardeşlerimin yükü sırtımda, evde bütün işler benim üstümde.
Ama okulda çok mutluyum, öğretmenim her saçımı okşadığında, yıldızlardan taç yapıyordu başıma. Okul birinciliğini bırakmıyorum kimseye. Öğretmenim gurur duyuyor benimle, ailemin aksine. Onlar ise ara ara pis diyorlar bana sen pissin hatta piçsin. Anlamıyorum ilk başlarda çocuk halimle banyoya koşuyorum, ellerimi yıkıyorum saatlerce, ellerim ayaklarım yara bere içinde. Zaman geçtikçe anlıyorum üvey olduğumu, onların söylemesine hiç gerek kalmıyor anlayacağın.
İlkokul bitince göndermediler ortaokula. Öğretmenim eve geldi yalvar yakar, ikna etti dışarıdan okumaya. Evde habire temizlik yapıyorum “pissin sen” sözlerinin ağırlığında. Hatta yetmiyor komşuları, çağırıyor halı yıkamaya, merdiven silmeye. Öyle inanıyorum ki pis olduğuma habire ovalıyorum hem kendimi, hem evi hem de bitmek bilmeyen komşu pisliklerini. Meğer para alıyormuş karşılığında.
Bu pisliğim ya annemden geliyor ya da ırsi olacak herhalde. Peki piçliğim Bedia abla” diyor… “Piçliğim!” Gözleri dolu dolu.
Kuytularda okuyarak ders kitaplarını, kimseye çaktırmadan geçiyorum sınıflarımı. Ortaokul bitince yine dışarıdan bu sefer benim zorlamamla liseye başlıyorum. Ama işlerini aksatma diyor kanı kanıma uymayan annem.
Serpilip büyüyorum baba denmeyecek ocakta. Bu sefer göze batıyorum, güzelliğim dokuz mahallede söyleniyor. Bizimkiler tedirgin oluyorlar. Bir akşam onları konuşurken duyuyorum. Anam olacak, “başımıza bela getirecek bu bizim” babaysa biraz daha merhametli, “daha çocuk sayılır” “Yok yok bizim Neriman’ın oğlu varmış gönlü kaymış iyi de başlık verecekmiş” diyor. Ruhunda merhameti sadece kendi kanından olanlara barındıran kadın.
Başlık parasını duyan adamın gözleri ışıldıyor ama demeden de geçmiyor “O evli değil mi hanım?” “Evli evli olmasına da gönlü kaymış bir kere iyi de para verecek dedim ya! Yıllardır bakıyoruz bu veledi zinaya.”
İçi rahatlamış gibi oluyor babamın ya da adamın. Odaya daldım, beni uçurumdan atanlara liseyi bitirmeden asla varmam bu adama. ” Zaten dışarıdan okuyorsun, sen git orada oku hatta üniversiteyi de okutacakmış sana.”
Yüklüce bir para verdi beni zor taşıyan aileme. İmam nikahıyla aldı beni, ayrı ev açtı, karısının hala haberi yok benden. Şimdi son sınıftayım, bu acılara ses çıkarmayışlarım okulum bitene kadar.
Akşamdan akşama gelir buraya, “pislik, anan da pislikti zaten” der. Üstümde tepindikten sonra evine rahatlayarak gider. İki çocuğu var hafta sonları da kendi evinde kalır. Onun için rahatça hem toz alır hem ders çalışırım.”
“Ah yavrumm neler çekmişsin sen öyle! Ana kuzusu” deyip sanki yıllar önce kaybettiği kızı gibi sarıldı Bedia.
İki çeşme açılmıştı çift gözlerden, Bedia Nihal’in elini, yüzünü, gözlerini öpüyordu. Meğer sessiz komşusu ne ağıtlar yakıyormuş, yanı başında. Nasıl da kör, nasıl da sağırmış olanlara. Sanki görmüyor muydu Nihalin yırtık dudağını, morarmış kollarını her ne kadar saklasa da.
Nihal ona baktı yorgun gözlerle, ellerini ellerinin içine aldı. “Suçlama kendini abla, ben alıştım sessizliğe, hem imam nikahlıyım hem de gidemem polise. Benim gidecek kapım mı var buradan başka. Annem gibi olmamak için katlandım bunca sene, eli kayışlı yüreği körleşmiş adama.”
Islak yüzünü, akan sümüğünü baş örtüsüne silen Bedia, “ee hangi okulu bitiriyorsun?” Dedi heyecanla. “Hukuk ablam, hukuk” derken gözleri parlamıştı.
Bedia ışıltılı gözlerle baktı yeni kuzusuna, “sana yapabileceğim tek iyilik var kuzum, bir tanıdık psikiyatra götürmek, ve kurtarmak seni sonsuza kadar bu pislikleri temizlemek huyundan.Sen pis de değilsin piç de değilsin” dedi yüzündeki şefkati saklamayarak.
“Ah çocuğum önce kanatlarımızı kırarlar, sonra uçmamızı beklerler.” Diye düşündü, sırtını sıvazlarken Nihal’in. Avuçlarına yeni çıkan kanatlar değdiğin de, yüzleri gülüyordu bu sefer iki kadının.
Zeynep Mete UÇAK