Ömrün Altmışında | Müslüm Kabadayı
1960 restorasyonunda doğduğumda Yayladağı Kışlak’ta
Köyümüz yurtsever kafalarla koşuyormuş aydınlığa
O dönemde bırakmış babam ocak söndüren kumarı
Anam derdi, senin gözlerin verdirdi ona bu kararı
Elimde kitapla çobanlık yapardım, Keldağlıydı suyum
Bir kamyonla Amanoslar’ı aştığımda altıydı yaşım
Ve Çukurova’da çalışırken, pamuk çalısı kadardı boyum
On birimde Düldül Dağı’ndan sızan kanımdı Sabunçayı
Burhan Öğretmenim sayesinde Düziçi’nde bilgi çiçeklerim sulandı
On altımda okulca öğretmenlik hakkımız için çıktık boykota
MC’nin sürgün okuyla fırlatıldım Çanakkale Boğazı’na
O yaz Menekşe ablamla kurduk, Kışlak-Malatya köprüsünü
Çatal yürekli anamla düğünlerde tutturduk, Ah Şebeler türküsünü
Büyük kavga suları dar boğazlardan süzüldüm
On sekizimde Ankara’da DTCF’ye yazıldım
Yirmi ikimde “Mamak Üniversitesi” zindanına atıldım
Kaybettiğimizde elli yedisindeydi ayağı kesik babam
İğnenin deliğinden Hindistan’ı görürdü, şekere yenildi tamam
Elim iş, aklım güç tuttuğundan beri yüklerim hep ağırlaştı
12 Eylül zulmüyle ülkem kararırken, vicdanlar sağırlaştı
Gölbaşı’nda yirmi beşimde çalışmaya başladım, işim çizim ölçüm
Yirmi altımda “Yoğunluk Sanat Kitabı”nda yer aldı ilk öyküm
Yirmi yedi yaşımda atandım çok istediğim öğretmenliğe
Üç ay sonra gbt’yle atıldım, ilk işim teknik ressamlık mesleğime
Acılar ve zordan süzüldü balım, özümü bağladım hilesiz alın terime
Ülkemde ilk kez gbt’yi çöpe attırdım, mahkemede bir yaz tatilinde
Trabzon’da tiyatroya giderek, şeytanın bacağını kırdık öğrencilerimle
O yıl sevdalandım bir Laz kızına, kar teptim saatlerce ona kavuşmak için
Meydanlarda keskinleştirdim sınıf bilincimi, karanlıkla savaşmak için
Polatlı Tahtaköprü’de, yeni evli küçük kardeşimizi toprakladı elektrik
Gök ekinimiz biçildiğinde harlanan acımızla hepimiz şekere kesildik
Sürgün yediğimde Maçka deresine, kentli ve dağlı dostlar kazandım
Kuzeyhaber, Hamsi ve Kıyı’da kalemi yüreğime batırıp yazandım
Hayatın uzun sokaklarında yürüdüm, mücadele estetiğinden aldım haz
Otuz ikimde baba oldum, kucağıma verildiğinde çonamız İlkyaz
Esmer bakışlı gözünün ışığında, hiç sönmeyecek gibi duruyordu faz
Otuz üçümde yerleştik, Asi’nin meltemiyle nefeslenen Antakya’ya
Burada savaş açtık dostlarla, sendika başkanlığımla olağanüstü kuşatmaya
Otuz beşimde Antakya İnsancıl Dergisi Temsilciliğiyle şahlandırdık sanatı
Eski ve yeni kuşaklarla yoldaşça buluştuk, bozuldu paranın saltanatı
Akrepler, ekmek teknemde kuyruk salladılar durmadan
Yüreğim daralsa da aştım engelleri, beynimi burmadan
Hiç yüksünmedim, eskiyeni yıkıp ileri olanı kurmaktan
Otuz sekizimde Subaşılı öğrencilerin cıvıltısına karıştı sesim
Kırkımda eşimden vurdular yüreğime, sandım kesildi nefesim
Kırılsam da sardım yaralarımı, kopmadım hiç kızımdan
Ne geldiyse başıma, sınıfa sınıf savaşımındaki hızımdan
Aynı yıl gördüm emperyalizmin çöplüğünü New York’ta
Yedi candık, uygarlıklar beşiği Antakya’yı çoğaltmakta
Anamızı verdiğimizde toprağa kırk birimdeydim, bahar yeli esiyordu
Doğa dışımızda yeşerirken, anasızlık testere olup içimizi kesiyordu
Damar damar işleyip toprağımızı, dişe diş dirençle çevirdim çarkımı
“Hatay Bibliyografyası”na ekledim “Amik’ten Amanos’a Alkım”ı
Kardeşleştik “Karadeniz Karşılaştırmalı Sözlük Denemesi”yle dil salkımı
Amik dergisinde dostlarla harmanladık, yerelle evrenselin biderini
Düşünmedik hiçbir zaman, halkamızı çoğaltan emeğin giderini
Kırk ikimde komşu halkla sınırları kaldırdım, Şam’a giderek
Ortak damarları buldum her adımda, Arvad Adası buna bir örnek
Palmira’da onurlandım, Zenobya kafa tutarken Roma’ya
Basitburnu’nda selam durdum, kadim dost Cebel-i Akra’ya
Kırk bin yıllık aşka kavuştum, Aşkdeniz’den çıktığımda Üçağızlı Mağara’ya
Bir kurda zengin Arap dilinin eşiğini adımladım, Üstez Besime’yle
Beyrut ve Amman ışıklandırdı Adonis’i, yanımdaki çevirmenle
Kırk üçümde ikinci kez sevdalandım, Divriğili bir kıza
Bir ömür sığdırdık, sönük Ankara’da koşarken bir yaza
Kırk altımda “Yoğunluk”ta dirilttim yirmi yıl önceki sanat kitabını
Kırk yedimde “Suriye Günlüğü”nde sordum düşmanlıkların hesabını
Kırk dokuzumda “Hataylı İki Aşık”ta verdim ozanların imgelerinden
Sevdanın harını, ayrılık ve ölümün soğukluğunu dilin belinden
Her dönemin devinimi, ivme kattı yürek ve beynime
Yıllar sonra onun için döndüm öğrencilik kentime
Pişmanlık hiçbir zaman uğramadı gergefli semtime
Harlamayı sürdürdüm partide, sendika ve dergilerde üretkenlik ateşimi
İlkyaz’ımızla Avrupa’dan döndüğümüzde, ayrılıkta buldum ikinci eşimi
En verimli elli yaşımda, Sevda’lım oldu bir Kürt kızı
Çatışmalı ve fışkırmalı diyalektik, oya’ladı bilincimdeki hızı
Her daim yanımdaydı sıcacık yürekleri ve nefesleri Muammer abimin
Ve de can dostlarım Mehmet’ler, Ramazan, amcamoğlu Mücahittin’in
Her taşa vurulduğumda bilendim, hayatı yeniden kurmaya
Marifet yüklendik yürekten, başladı Bağlaç dergimiz filize durmaya
Hata ve yanlıştan arınmak için başvururum kendimi sorgulamaya
Arka arkaya Aşkar abimi, Mustafa canımı, Sabahat ablamı aldı ölüm
Elli üçümde “Salkım Saçak Keldağ” kitabımla fışkırdı, sularından sekiz öyküm
Art arda sökün etti kitaplı öykülerim “Közlü Yürekler”, “Dirilten Duyunçlar”
“Çölüngelini”nde küllerinden doğdu Zenobya, “Kaplan Ali”yi sevdi dağlılar
Elli üçümde Taksim’de Gezi Kitaplığına bağışladım kitaplarımızı
Haziran direnişinde embriyolanan Diren’imiz, doldurdu kucaklarımızı
Evin’imiz ikiledi kardeşliği, Devrim Stadyumu’nda katıldı İlkyaz’ın mezuniyetine Kuşakların atardamarlarını, ben’lerinde imgeleştirsinler dilerim genişleyen evrene
Gezdim, sezdim, eyledim ve yazdım, mutluyum yaptıklarımdan
Altmışımda kronikliğimle koronaya yakalanmadım, umutluyum yarından
Sevda’yla yarattık “Avrupa’nın Yüzleri”ni, memnunum can dostlarımdan
Ömür bu, çizik-yazık-keşkeyle değil, insanlar yeniden (t)üreterek paylaşsın
Bir gün toprağa düştüğümüzde, ışıklı çocuklarımız meşalemizi taşısın…