Okyanusya’daki ‘Mahalle’ ya da Kötülüğün İktidarı | Josef H. Kılçıksız
Bir mısır tanesinin bir kuşun bedeninden sindirilmeden geçip gitmesi gibi insanların her şeyi yuttuğu ve yuttuklarından geriye bir şeyin kalmadığı derin agoni içinde cahil ama mutlu bir toplumdan söz ediyoruz. Cehaletin olumlandığı, protagonistinin ise kahraman mertebesine yükseltildiği bir toplum. Her yerde kameralarla, polislerle sindiirlmiş, yalanla dolanla kandırılmış (daha çok kanmaya yatkın) bir toplum portresi. Böylesi toplumlarda iktidarın konsolidasyonu önce kelimesel, kavramsal, yani söylemsel düzeyde gerçekleşir. Çünkü dilleri kontrol edilmiş insanların düşünceleri de rahatlıkla kontrol altına alınabilir.
Risk analizleri, gittikçe karmaşıklaşan toplumu kontrol ederek beklentiler ve beklenebileceklere dair belirsizliği epey azalttı. Korona krizi ise bize bunun tam tersini öğretti: Beklenmedik olanın yaklaşık kesinliğini.
Bir hindi her gün beslenir ve buradan tümevarımsal şu çıkarımı yapar: “Eğer bugün yiyecek alırsam, o zaman ertesi gün de alırım.” Tabii Şükran Günü’nünde kesileceğini hesaba katmadan.
xxx
Mahallelinin her türlü algı operasyonuna olumlu cevap vermesinin nedeni aidiyet bunalımıdır, kimlik krizidir Bu çapraşık durum, siyasiler ile mahalleli arasında kurulan klientalist (müşteri) ilişki nedeniyledir. Müşteri olarak görülen ve kendisiyle alışveriş ilişkisi kurulan mahalleli, hak/hukuk ihlallerine, belgeli yolsuzluklara, ahlaki ve vicdani suçlara, yalan dolana, kayırma, “ekmek kapısı” ya da sosyal yardımlar karşılığında gözlerini kapar. Mahallelinin siyaseten sınıfsallaşamamasının nedeni işte bu girift, klientalist ilişkidir. Bu açıdan bakıldığında mahalle sınıfsızlarla aidiyetsizlerin barınağı olarak somutluk kazanır.
xxx
Türkiye’de herkes sadece kendi mahallesi ve kendi kabilesinin dertleriyle dertleniyor. Başka mahalledeki faşizan uygulamalar diğer mahalle sakinlerinin umurunda değildir.
xxx
Halkını; onların dışındaki gerçek dünyadan kopararak, kendi yalanları ve efsanelerine tutsak eden, diktatörlüğün çok ötesinde sanal ve yalanlar üzerine kurulu bir ülke yaratan büyük biraderin yönettiği bir ülkedir Okyanusya. Thomas More’nin “Ütopya”sı ve Campanella’nın “Güneş Ülkesi”ne sosyolojik bir karşı sav, bir karşı ütopya niteliğinde olan Orwell’in 1984 ‘ü (Okyanusya), kalbi, beyni ve ruhu mengene gibi sıkan, bireyin üzerine çöreklenip nefes alma olanağı bile tanımayan bir karabasandır. Bu yönüyle de Türkiye’nin siyasi gerçekliğiyle yakın benzerlikler taşır.
xxx
Şimdilerde yazarın çizdiği portrenin kalbindeki karanlık dünyaya eskisinden daha çok aşinayız. Çünkü savaş barıştır, özgürlük köleliktir, cahillikse güçtür. Çünkü Büyük Birader’i çok sevip onu kanıksadık…
xxx
Yazının tamamı için ArtıGerçek
https://artigercek.com/haberler/okyanusya-da-bir-mahalle-ya-da-kotulugun-iktidari