MEVLİT ÇALINTISI | Aziz Kemal Hızıroğlu
“Çocuklar zararlı maddelere karşı, başta devlet olmak üzere tüm büyükler tarafından korunmalıdır” (Çocuk Haklarına Dair Sözleşme, Md. 33)
“İçerde kaç çocuk var biliyor musun?” diye sordu birinci mahalleli. Yanıt tedirgin bir sesle geldi ikinci mahalleliden: “Ne bileyim, en az beş altı tane diyorlar.” Sürüyle adam… Bitirilmemiş bir inşaatta aylardır kalan bu beş altı sokak çocuğunun işlerini bitirmeye(!) gidiyorlardı. Vakit gece yarısıydı. Mahalle uyuyordu. Lambaları olmayan o sokağa saptılar. Gök bulutsuz ve yıldız doluydu.
“Hiçbir çocuk insanlık dışı yöntemlerle ya da aşağılanarak cezalandırılamaz” (Çocuk Haklarına Dair Sözleşme, Md: 37-a)
Bir hafta boyunca işi nasıl kotaracaklarını planlamışlardı. İşbölümü yapılmış, her şeyin bu gece bitirilmesine karar verilmişti. Ateşli ve kesici silah olarak bir kişide tabanca, birinde satır ve iki kişide de döner bıçağı vardı. Diğerleri ancak zincir, kemer, kalın çamaşır ipi ekmek bıçağı ve sopa bulabilmişlerdi.
İlk, gökteki yıldızlardan biri fark etti adamları ve saydı. Tam yirmi iki kişi… Hepsi terlemişti. Onlarla birlikte pis bir koku da yürüyordu. Kimine göre ağır, kimine göre ışık hızında ilerliyordu dakikalar. İnşaata yaklaşınca durdu tabancalı mahalleli. Herkesi etrafına toplayarak son buyruklarını fısıldadı.
“Bedenim bana aittir. Beni bedensel ve ruhsal yönden örseleyecek hiçbir yaklaşıma izin verilmez” (Çocuk Haklarına Dair Sözleşme, Md: 34)
Yirmi iki adamda henüz ışıkları açılmamış yirmi iki el feneri… Gecenin yüreği atışını değiştirmiş, ‘uyanın! uyanın! uyanın!’ şeklinde atmaya başlamıştı. Yanlış bir sesti bu, tinerciler ve başkaları uyanırsa mahalle kurtulamayacaktı. Her gün olay çıkaran bu tinerci pisliklerin uykudayken ya da öyle sızmışken ölü yapraklar gibi yerlerde kalması gerekiyordu. Pusu başarılı olmalıydı. İnançla ve hırsla geldiler inşaatın önüne…
“Çocuklar suçu bilmeden işlerler. Suç işleyenlerin topluma yeniden kazandırılması için özel yasalar ve özel kuruluşlar olmalıdır” (Çocuk Haklarına Dair Sözleşme, Md: 40)
İnşaatın giriş katındaki naylonla kapatılmış pencere boşluğundan sızan ışık, ısınmak için yaktıkları tahta parçası közlerinin hâlâ sönmemiş olduğunu gösteriyordu. “Bağırmalarına fırsat vermeyelim ki kimse uyanmasın,” dedi tabancalı mahalleli, “ne onlar, ne de başkaları… Ben gerekmedikçe ateş etmeyeceğim. Bıçaklar ve sopalarla işi bitirmeliyiz.”
Az sonra dünyadaki ve mahalledeki her şey kurtulacaktı. Dört beş gölge, kaçmaya çalışanları engellemek üzere pencere boşluğunun önüne geçti. Diğerleri, kapı görevi gören uzun tahtaları tekmeleyerek girdiler içeri. Bütün el fenerleri yakıldı birden. Yerkürenin çekirdeğindeki ateşler boca edilmişti sanki. Küfürler, vurma sesleri, şaşkın çığlıklar…
Pencereden atlamaya çalışan iki çocuk, başlarına vurulan iki sopayla gerisin geri püskürtül
“Çocukların yaşamını korumak herkesin ilk görevidir. Yaşamak her çocuğun en temel hakkıdır” (Çocuk Haklarına Dair Sözleşme, Md: 6)
Uzaklarda korkudan titreşen kent ışıkları… Yıldızlar birbirlerine vahşeti gösterdiler. Birkaç tanesi kaydı gitti. Onlardan başka tanık yoktu işte. Sesler birden kesildi. Adamlar yorgun, daha bir terlemiş, gömlekleri ve pantolonları kanlı, ama görevini yerine getirmiş insanların rahatlığıyla çıktılar inşaattan… Suç aletlerini dördüncü mahallelinin odunluğunda, daha önce hazırladıkları bir çukura yerleştirip üstünü kirli bir branda beziyle örttüler.
Sonra birbirlerine iyi geceler dileyerek evlerine yöneldiler.
Ellerini yüzlerini yıkadılar. Temiz pijamalarını giydiler. Üstleri açılmış
çocuklarının sırtlarını örttüler. Ve bu çocukların annelerinin yanına
uzandılar…
Gazetelerden:
“ Tinerciler arasında çıkan kavgada on üç ve on dört yaşlarında iki çocuk öldü, üçü yaralı. Yaralılardan ikisinin durumunun ağır olduğu bildirildi…”
“ Tinerci çeteler arasında çatışma: İki ölü, üç ağır yaralı. Çatışmanın bölge ve konut bölüşüm meselesinden çıktığı tahmin ediliyor.”
“ Yine tinerciler… İki ölü, üç yaralı. Polis tinerci çeteleri avına çıktı. Yetkililer kavganın kız ve para meselesi yüzünden başladığını ve sürme olasılığı olduğunu bildirdiler.”
“ Sokak çocuklarına saldırı… On üç ve on dört yaşlarındaki iki çocuk olay yerinde öldü. Üçü ağır yaralı olarak hastaneye kaldırıldı. Mahalle sakinlerinden kimsenin bir şey duymadığı bildiriliyor. Polis soruşturmayı sürdürüyor…
Aziz Kemal Hızıroğlu
(Kartal Öyküleri, Hazırlayan Nalan Çelik, Artshop Yay. Mart 2019)
(*) “Kartal Öyküleri”nde yapıtlarıyla yer alan yazarlar: Ahmet Ertan Mısırlı (şair, yazar), Ali Rıza Gelirli (şair, yazar), Arife Kalender (şair, yazar, çevirmen), Engin Günay (yazar), Fügen Kıvılcımer (yazar, ressam, tiyatrocu, kadın hakları savunucusu), Hasan Aydın (yazar, şair, ressam), Dr. İnci Aydın Çolak (yazar), İsmail Biçer (şair, yazar), Mesut Kara (sinema yazarı, fotoğrafçı, yönetmen), Nalan Çelik (şair, yazar), Nesrin Dumlupınar Arda (yazar, gazeteci, reklamcı), Ufuk Özgül (müzisyen, yazar, dramaturg, fotoğrafçı), Yelda Karataş (şair, eğitmen, reklam yazarı, yönetmen)
İLENÇ | Aziz Kemal Hızıroğlu
‘yıkımdan söz etme şair’ demek kolay
oysa şair sadece söz eder
bir yerlerde biri vurulsa
önce bir şair düşer
belki bunu bilir de vurdurturlar
kara infaz sultanları
ilenirim gece gündüz
şair olsun diye sultan çocukları
Aziz Kemal Hızıroğlu
(Saprofit, Tümzamanlar Yay, Mayıs 1996)