Günün Kitabı/ LABİRENT /Batı ve Hasımları /Amin Maalouf
Kitap Değerlendirme Yazarı: Ali İhsan Dilmen
Kitap konusu, son iki yüzyılın siyasi tarihine dair Doğu-Batı ekseninde bir değerlendirmeyi içeriyor.
Batı medeniyetinin üstünlüğüne karşı Doğu’da ortaya çıkan rekabet ve arayışın çekim güçleri veya iddia sahibi ülkelerin performansları, artıları eksileri ve niçin üstünlüğü ele geçiremediklerini değerlendiriyor.
Önce, Meiji dönemi ile büyük bir modernleşme hamlesi başlatan Japonya’yı değerlendiriyor ama ortaya koyduğu performansı Asya’nın ötesine taşıyamadığını tespit ediyor, sonra ideolojik öneriyle insanlığın huzuruna çıkan Asya ve Doğu Avrupa merkezli Rusya/SSCB’ni ele alıyor ve 2.Dünya savaşından sonra Ekim Devriminin etkisiyle tüm insanlığa yeni bir düzen önerisinde bulunmasına rağmen bu önerme Stalin döneminde yavaş yavaş hem otoriterleşiyor, hem Rus milliyetçiliğine evrilme eğilimi gösteriyor, 2.Dünya savaşı sonrası kurulan Soğuk Savaş düzeninde Amerikan karşıtlığının merkezi haline dönüşüyor.
Bir nevi Batının liberal/özgürlükçü düzenine karşı kamucu/özgürlükçü düzeni sürdüremiyor, kendi halkı ve sair Cumhuriyetlere karşı despot, yasakçı, kapalı toplumu temsil ediyor ve batıyla girdiği teknolojik ve askeri savaşı da kaybederek kendi dünyasına çekilip iddiasından kısmen vazgeçiyor.
Çin ise, kamucu gücüyle insan ve üretim gücünden faydalanarak istikrarlı bir şekilde büyümesini sürdürerek dünya ekonomisinde Amerika’dan sonra 2. Büyük güç olarak varlığını sürdürüyor, organizasyon, üretim, teknoloji ve insan gücüyle Batı medeniyetine karşı Doğu’yu temsil etme iddiasını sürdürüyor veya Batı karşıtı toplumlar tarafından gıpta ile bakılıyor.
Buna rağmen insan hakları, hukuk ve özgürlükler konusunda henüz farklılık oluşturacak ve insanlığa yeni şeyler söyleme üstünlüğüne sahip olmuş değil.
Bana göre kitap önemli bir değerlendirmeler içeriyor.
İlgilenenlerin okumalarını öneririm.
Kitaptan Alıntı
”Japonya, Rusya, Çin ve Birleşik Devletler kadar farklı ülkelerin güzergahları ele alındığında, insan neden içlerinden birinin veya diğerinin belirli anlarda “aklını yitirebildiğini” ve böylece başarmayı bildiklerini sağladığı faydayı tehlikeye attığını merak ediyor. Bu konuda evrensel yasalar aramaktan sakınacağım ve insan doğasına içkin yasayla yetineceğim: Bir üstünlük ele geçiren herkeste bir körleşme başlangıcı ve bir baş dönmesi riski oluyor.
Eski Yunanlar, tanrılar mahvolmasını istediklerini kibirli yapar, derlerdi. Duyguların alegorik tanrısal varlıklara temsil edildiği mitolojilerinde, kibre Hübris denirdi. Statü, servet, güç, yetenek, hatta kutsal özellikler bakımından benzerlerinin üstüne çıkmayı başaran bütün insanlar er veya geç bu baştan çıkarıcı eğilimle tanışır. Ve ona direnmeyi bilenlerin sayısı çok azdır. Bu, bireyler için olduğu kadar insan toplulukları ve bilhassa uluslar için de geçerlidir. Güzergahlarını ele aldığım dört ulus da kesinlikle bu kuralın dışında kalmıyor. Her birinin haksızlıkları giderme konusunda meşru bir arzusu vardı ve her biri sonunda, bazen de istemeden, daha az göze batan haksızlıklar yaptı….”
Shf.249
Yazar/Amin Maalouf
Çevirmen/Ali Berktay
Yayınevi/YKY
***Okundu***