Kumrular | İbrahim Uysal
Çocukken, terasımızda gelen kuşlara güzel Ninelerim yem verirlerdi. O kuşlar serçe, kumru, bülbül hatta rengârenk arı kuşları bile onlardan kaçmaz, güven içinde gelir, yer içer uçarlardı.
Uçsuz bucaksız ovalar, göl, dere, bahçeler vardı ama hiç güvercin görmemiştim. Sanırım bizim oraların doğal yaşamında yoktu.
İlk güvercini okumak için gittiğim ilçede, “bıçkın delikanlı” bir ağabeyimin, evinin bahçesinde kuytu bir kenarında beslediği kocaman kafes gibi kutuda görmüştüm.
Omzuma konuyorlar, elinden yemlerini yiyorlar, kısa bir turdan sonra da yine o kafesimsi yuvalarına geri geliyorlardı. Taklacısından, paçalısından çeşit çeşit…,
Oysa Ninelerimin her gün besledikleri kuşların hiç birisi böyle “şirinlikler” yapmıyorlardı. Onlar için her şey sıradan ve olağandı. Sabah, akşamüstü gelirler koca ovada, bahçede yiyecek kalmamış gibi, yine de Ninelerimin attıkları yemleri yer, giderlerdi.
Şimdilik yaşadığım Ankara’da, memleketim Antalya’da ve gittiğim bütün sahil kenarlarında bil miktarda “barış” güvercini olarak bildiğimiz güvercinler görürken, kutuları kuytu köşelerde sığıntı gibi görünüyorum.
Hatta Ankara’da evin penceresinden beslediğim kumrular, sık sık güvercin saldırıları ile korkup kaçarlar.
Hem doğal denge açısından, hem de nesli gittikçe güvercinler tarafından kısıtlı yaşama mahkûm edilen KUMRULAR için bir farkındalık yaratarak mı?
Hoş, seçim sürecinde, “dam başında saksağan, vur beline kazmayı” bir çağrı ama yinede kulak verip, farkındalık yaratarak mı, derim de!..
…