Kum Kaleler | Ömür Balcı
ardıç
fidana
g/ebeyken tutuştu
kalbinden
yavru puhu
viranede öksüz
kaldı
kocaman açılan
gözleriyle
böldü ürkek
uykusunu
hüma yüksekleri
terk -i diyar
e y l e d i
kekliklerin
tükenen soyu
unuttu edayla
sekmeyi
göç yollarına
pusular
kurulu artık
kırlangıçlar
segâhla uyanıp
hüzzamla kanat açıyor
gırtlakları yırtan
çığlıklarla gökler
hüzün a ğ l ı y o r
gönüller ırak
l â l
kendi içinde sürgün
göller kurumuş
konaklayamıyor
çöl kâbusu görüyor
pelikan sülün
okyanus dipleri
kaygılı devinimde
plastikler
balinaların midesinde
hippokampus
şeffaf bir damlaydı
yunusun gözlerinde
zarif başını
bir midyeye çarptı
bedeni bir soru
i ş a r e t i g i b i
haykırışının şiddetinde
bir noktaydı
“deniz bitti ” diye
a ğ la d ı
heyûla,
muradını buyurdu
savrularak yürüdü
gururla baktı
beton bir kerevete
ölümcül derdine
deva kanlı
körpe umutlar yiyordu
bıyık altından
kibirle gülüyordu
açlara semirmiş
sırtını döndü
halkın umutları söndü
kocatepe ‘den
kanatlanan bir
doru masal atı
ege kıyılarına vardı
bacakları
yılkı kadar yorgun
köpük köpüktü ağzı
iç geçirdi at
kişnemesi cılız kaldı
özlemle şefkatli sü
varisini aradı
bu l a b i l s e y d i
yüzyıla şahlanacaktı
ter kan içindeydi
uzun dalgalı yelesi
titredi yaralı sağrısı
depreşti yüreğinin
savaş ağrısı
bulutlardaki
mavi gözlere
son kez baktı
gemine gönlünün
cerahati aktı
” kara bitti”
diyemeden
bir uçurumu emdi
bakışları
ne deniz atının
karada ne dizgin
lenemeyen atın
okyanusta
soluklanma
ihtimali vardı
azgın dalgalarla
şekillenen kum
kalelerde i k i a t
hareketsiz mecâl
s i z k a l d ı
kırıktı kale kapısı
eğer aklını kullan
mazsa insan ırkı
kendini surlardan
kayalıklara bırakacaktı