Kızıla Çalan Çiçek | Yılmaz Pirinççi
Hiçliğin ortasında yaşaması nasıl bir duygu?
Hiç düşündün mü?
Hiç bir yere ait olmadan yaşamak.
Hiç bir yere sahip olmadan,
Ve hiç kimse olmak…
Mülteci sevdalar ülkesi gibi şimdi yüreğim.
Küçük bir çocukken beslediğim yaralı güvercinler gibi
Kanadı tutan pencereye yöneldi.
Ve ben öylece bakakaldım.
Her defasında kimsenin yarasına dokunmayacağıma dair yeminler ettim
Ve her defasında ne olur ki.
En çok gider dedim.
Ve gittiler, en çok.
Kimin saçlarında,
Kimin elleri…
Kimin dudağında anason kokusu,
Kimin sesinde bir çocuk hıçkırığı…
Hiç bilmiyorum?
Benim yalnızlığım yetiyordu bana
“Hiç mi sevilmedin demişti” biri
Ben her gece boynumu asarken saçlarına,
Hiç mi dokunan olmadı yalnızlığına_
Gecenin karasına,
Gözlerinin ışığını süren hiç olmadı mı?
Hiç olmadı.
Yalan değil.
Kelimelerin süslü yanaklarına değdi elleri.
Ben bir nefesini içmeye bir ömür sürerken,
Acıtan yalnızlıklara vurulmuş bir dirsek darbesiydi varlığım .
Kimselerin dokunamadığı yaralarda, adını bile hatırlamadıkları bir koca karı ilacı.
Yarasından utanan, ilacını unutmaz mı?
Gece, bütün yağmurlarını içimde biriktiriyor şimdi
Ve yoruldu gözlerim.
Ellerim,
Ayaklarım,
Yüreğim yoruldu.
Acıyor muyum kendime?
Aşk olsun ama…
Kanayarak büyüyen bir çiçek tarlasıdır insanoğlu.
Toprağa düştükçe hiçliğin ortasında kızıla çalan çiçek…