Kırgın Kalpler Diyarı | Aylin Özgür
Kırgın Kalpler Göç Edilmez.
Sen neden geldin ki? diye sordu birden.
“Hiç, yollar beni buraya getirdi,” diyemedi, sadece sustu ve baktı.
Sayılı günleri kaldığını ve bu yüzden herkesten helallik almak istediğini nasıl anlatabilirdi.
Çok kırgındı insanlara ama bu kırgın kalple göç edemezdi.
Etmeliydi, belki göç onun yarasına merhem olacaktı.
“Çok kırdınız beni, ben size bir şey yapmadım. Yardım etmek istedim sadece.”
Gonca, benim gücüm ne ki, koskocaman dolabı nasıl tutabileyim ki? Tutmaya da çalıştım, bu yüzden boynumu incittim. Ardından sizde benim kalbimi… Sadece dolabın ayağı kırıldı diye söylenmedik hakaret bırakmadınız,” diye komşusu Asya’ya bir nefeste söyledi.
Taşınırken, ona yardım etmek istemişti. Daha özür beklenecek çok kişi vardı da uçağının kalkmasına ve İsviçre’ye göç etmesine bir günden daha kısa bir süresi kalmıştı.
İnsan tıpkı kuş misali gibiydi. Bugün İstanbul’da, yarın İsviçre’de…
-Daha gidecek çok kapım var. Her birinde kalbimden kırılmış bir parça kaldı. Onları onlardan alıp kalbimi tamir etmem gerek artık.
Gonca, kendine cesaret vermek istercesine aynı cümleyi tekrarlıyordu.
Gittiği her kapıda bir nefeste kırıldığını anlattı olaylarda, kimi onu başından savmak için hemen özür diledi. Kimi “sen hala orada mısın? Ben dün ne yediğimi bilmiyorum? Sen yıllar önceki bir olayı hatırlıyorsun. Şimdi özür dilemezsem, gitmeyecek misin?” diyerek ona çıkışıyorlardı.
Ah Gonca ahh… bir bilse ne insanlar eski insanlar, ne de özür dileyecek halleri var artık.
Gonca, hızlı adımlarla mezarlığa doğru yürümeye başladı. Orada özür bekleyeceği kimse yoktu, ama onun özür dileyeceği bir yakını vardı. “Okulunu oku kızım, evlilik kaçmıyor,” diyen teyzesi vardı orada.
Her mezarlığa gidişinde, Teyzesinin söyledikleri kulaklarında çınlardı.
Gonca evlendi, bir süre sonra ayrıldı. Çünkü eşinin narsist olduğunu yeni yeni öğreniyordu. Teyzesi onunla evlenme diye direttikçe, Gonca’nın inadı dağları delmeye yetti ve artmıştı.
Gonca, bunları düşündükçe iç sesi onunla hesaplaşıyordu.
“Ah teyzem, keşke dinleseydim seni. Her konuda o kadar çok haklı çıktın ki şimdi senden tekrar özür diliyorum. Lütfen affet beni. Seni dinlemedim, ama belki tüm yaşadıklarım beni bugünkü ben yapan tecrübelerim oldu. Sen, yine de beni affet teyze. Ben uzaklara gidiyorum” deyip evinin yolunu tuttu.
Gonca, özleyeceği İstanbul’un havasını derin derin içine çekti.
“Hayat beni bir oraya bir buraya savurdu. Umarım bu son savruluşum olur,” deyip son bavulunu da kapının önüne koydu.
Kalbi tastamam sayılırdı. Artık yola çıkabilirdi. Eski eşine gitmeyi istemedi. Ona karşı hala kızgınlığı vardı. “Ondan özür bekleyeceğime hiç beklemem daha iyi” diyerek, kendini telkin etti. Sonra yollara düştü.
Kırık ve döküklerini toplamıştı. Kendince her şey tamamdı. Yeni bir yaşam macerası, onu bekliyordu.
Eski eşi onun gideceğini duymuştu. Zamanında sevmişti. Hala da içinde ona karşı bir sevgi kırıntısı vardı, ama o kırıntıyla onun kapısı çalamazdı. Her defasında kendi kendine, “O da beni seviyor ve unutamayacaktır” diyordu.
Gonca, arada aklına düşerdi. Böyle anlarda telefona uzun uzun bakardı, ama ne aramaya ne de mesaj yazmaya cesareti vardı. O, şarkı sözü yazıyordu. Ama farkında bile değildi. Dinlediği şarkılar hep ona ve ondan ilham alınarak yazılmıştı, bunu bilmesi yeterdi.
Gonca, nihayet uçağa binmişti. Uçak gökyüzünde süzülürken o, İstanbul’a veda ediyorum diye iç geçirdi.
Başka, ne diyecekti kim bilir? Kelimeler boğazına takılarak düğüm düğüm oldu. Ağlayarak, İstanbul’a vedayı başka bir an’a erteledi.
“Elveda İstanbul. Elveda sevdalar, ayrılıklar şehri…”
Saygılarımla…