Kim Bilir? | Yılmaz Pirinççi
Ellerini tarar gibi saçlarına götürdü adam.
Beyazlar çoğalıyordu gün güne.
Düzenle ve hep alttan sıkılmış diş macununa bakıp gülümsedi.
Ne kavgalar ettik senin yüzünden.
Ama öğrendim.
Evet öğrendim ama şimdi kavga edecek kimse kalmadı.
Masada nar gibi kızarmış dört dilim ekmek.
Boydan ikiye ayrılmış az pişmiş bir yumurta. Zeytin,peynir , maydanoz.
Ve illaki portakal kabuğu reçeli.
Hiç bir şey değişmemiş sanki.
Her şey dışında.
Zakkumlar rengarenk yine.
Salkım saçak japon elması.
Sabahtan sulanmış çimler.
Dağların ve denizin havada öpüşen kokuları…
Sanki biz dedi adam.
Gece ayazına yatmış yükseklerin sıcacık denize kavuşması.
Hiç bir şey değişmemiş
Her şey dışında.
Yeni bir dil öğrenmeliyim artık diye düşündü
Bu hasret rüzgarının bir adı yok bende.
Nasıl tarif etsem bir yanı eksik kalıyor bu sızının .
Belki de
Belki de gitmeliyim artık bu şehirden
Aynı saatte geldi yine balıkçı.
Göz ucuyla balkonu tarayıp bir tane mi abi ?
Bir tane dedi adam
O balıkların hiç pişmediğini nerden bilsin balıkçı.
O masanın bir daha kurulmadığını
Harama düştü artık anason kokusu.
Uğruna günah içeceği kimse kalmadı
Ne tatlı bir sarhoşluktu dudaklarımızda titreyen
Kelimeler yalpalarken bile dümdüz gidiyordu seviyorum.
Yeni bir şehre taşınmalıyım artık diye düşündü
Benim olan bir şehirde bunca yabancı kalmak koyuyor bana.
Kim bilir, belki de?
Belki de gitmeliyim artık.
Hangi şehre sığar ki bir yürek boşluğu
Hangi ses bütün mucizeleri susturup öper sesinizin alnından.
Yalnızlık nereye sığar.
Kim bilir.
Belki de
Belki de ölmeliyim artık…
Yılmaz Pirinççi
..