Kadın Fotoğrafçıların Objektifinden
Cindy Sherman
1954 doğumlu Amerikalı sanatçı, kendisini model olarak kullandığı ve 1950’lerin Amerika’sına göndermeler yapan fotoğraflarıyla ünlü. Kadın kimliğini geri plana attığı, hatta bazen erkek canlandırması yaptığı fotoğraflarında Sherman; kendi bedenini erkek bakışlarıyla yeniden kurguluyor. İsimsiz Film Kareleri adlı fotoğraf serisiyle feminist sanat eleştirmenleri arasında sansasyonlara sebep olan sanatçı; Hollywood’un kötü filmlerinden, Yeni Dalga ve Yeni Gerçekçilik akımlarından hiç çekilmemiş film kareleriyle erkeklerin kadınları soktukları kalıpları, klişe kadın rollerini ve toplumsal kimlik kavramını tekrar tekrar sorguluyor.
Lauren E. Simonutti
2012 yılında hayatını kaybeden sanatçı Lauren E. Simonutti, hastalığı sebebiyle son yıllarını yaşadığı evde yalnız geçiriyor. Bu yalnızlık ve soyutlanma halini ise kamerasıyla yakaladığı kareler aracılığıyla bize ulaştırıyor. Şizoaffektif bozukluk teşhisiyle beş yıldan uzun süre boyunca hem bipolar olmakla hem de şizofreni ile mücadele eden Simonutti, otoportreleri ve yaşam alanının fotoğraflarıyla geriye dürüst, etkileyici ve güçlü çalışmalar bırakıyor. 8 Oda, 7 Ayna, 6 Saat, 2 Zihin ve 199 Cam Parçası adını verdiği fotoğraf serisiyle tanınan sanatçı, akıl sağlığının tüm seviyelerini farklı tekniklerle bastığı ve karanlığın hakim olduğu karelerle arşivliyor.
Sophie Calle
Mahremiyet kavramının sınırlarında dolaşan 1953 doğumlu Fransız sanatçı Sophie Calle, mahremiyeti kamulaştıran sanatçı olarak tanınıyor. Listedeki diğer sanatçılar gibi o da kendisini işlerinin merkezinde konumlandıran bir fotoğrafçı. Ama otoportrelerinden çok kendi düşünce yapısını yansıttığı değişik ve bir o kadar da sansasyonel işleriyle meşhur olan Calle, Paul Auster’in Leviathan kitabının baş kahramanı Maria’ya da ilham kaynağı oluyor. Kitaptan sonra sanatçı da bir süre Maria gibi yaşıyor ve onun gibi haftanın her günü başka renk yiyeceklerle besleniyor. Farklı karakterini yansıttığı işleriyle, bazen tanıştığı bir adamı kılık değiştirerek Paris’ten Viyana’ya kadar takip ediyor, bazen de sokakta bulduğu bir telefon defterindeki insanları teker teker arayıp defterin sahibini anlatmalarını istiyor… Annesinden kendisini takip etmesi için bir dedektif tutmasını isteyen Calle, otel odalarına sızıp insanların eşyalarını fotoğrafladığı serisiyle de birçok hukuki sorunla karşılaşıyor. Sanatçı 2010 yılında İstanbul’da ortaya çıkardığı serisinde ise, görme yetisini sonradan kaybeden insanlara hatırladıkları son görüntüyü sormuş ve onların portrelerini Last Image adı altında bir araya toplamıştı.
Sally Mann
2001 yılında Time Magazine tarafından Amerika’nın en iyi fotoğrafçısı olarak adlandırılan Sally Mann, kendi çocuklarını fotoğrafladığı siyah-beyaz kareleriyle tanınmaya başlıyor. Çocuklarının neredeyse her anını fotoğraflayan Mann, bu seriye dahil olan çıplak fotoğraflar nedeniyle 1992 yılında ciddi eleştirilere maruz kalıyor. Karelerinde çocukların masumiyetini korumaktan çok onların olgunluğuna vurgu yaptığı için sanatçının kalıplaşmış anne rolünün dışında yer aldığı söylenebilir. Teknik açıdansa eski dönem fotoğrafçılığa ilgi duyan Mann, fotoğraflarının birçoğunu antika 8×10 makinelerle çekiyor ve tab sürecine lityum bromit ve platinyum gibi maddeleri dahil ediyor.
Diane Arbus
Babası Rus bir göçmen, annesi ise New York’un ünlü Beşinci Caddesi’nde bulunan Russek Kürk Dükkanı’nın sahibi olan sanatçı Diane Arbus, 1923 yılında büyük bir zenginlik içinde dünyaya geliyor. 1950 ve 60’ların New York’unda hayatı boyunca gerçek dışı olarak nitelediği bir rahatlık içinde yaşıyor olsa da, tam da bu sebeple içine düştüğü bunalımı 1971 yılında intihar ederek sonlandırıyor. Ondan geriye ise en ünlü kareleri Tıpatıp İkizler, Yahudi bir Dev ve Oyuncak El Bombası Taşıyan Çocuk kalıyor. Toplum tarafından dışlanmış birçok insanı fotoğraflayan Arbus, her açıklamasında bu insanlara duyduğu hayranlığı belirtmiş olsa da o yıllarda adı “ucube fotoğrafçısı” olarak anılıyordu. Bazı kareler şok edici, bazılarıysa hayret verici olsa da herkesin özgünlüğü konusunda hemfikir olduğu sanatçının Tıpatıp İkizler eseri, ünlü Shining’in ikizlerine ilham konusu olmuştur. Nicole Kidman ve Robert Downey Junior’un başrollerini paylaştığı The Fur ise bu farklı kadının hayatını anlatan film olarak sinema tarihinde yerini alıyor.
Barbara Klemm
Son yüzyılın Alman tarihi başta olmak üzere dünya tarihinin çok önemli olaylarını fotoğraflayan belki de tek kadın Alman sanatçı Barbara Klemm. 45 yıl boyunca Frankfurter Allgemeine gazetesi için fotoğraflar çeken Klemm, birçoğumuzun bildiği Berlin Duvarı’nın o ünlü My God, Help Me to Survive This Deadly Love (Tanrım, Bu Ölümcül Aşktan Beni Kurtar) adlı grafitisindeki liderler Leonid Brezhnev ve Erich Honecker öpüştüğünde oradaydı. 1960’ların öğrenci eylemleri, duvarın yıkılışından önce Gorbachev’in Doğu Berlin’de yaptığı konuşma ve duvarın yıkılışı sırasında da oradaydı. Tüm bu olaylarda Klemm’in yakaladığı kareler Alman ve dünya tarihinin bir günlüğünü oluşturuyor ve günümüze ikonik izler olarak yansıyor. Siyah-beyaz çektiği fotoğraflarda çerçeve ve içeriği; yapı, kompozisyon ve perspektifle birleştirdiği tekniği Klemm’i o yıllarda fotomuhabirliği sanatla birleştiren az sayıda fotoğrafçıdan biri yapıyor. Klemm aynı zamanda Janis Joplin, Mick Jagger ve Andy Warhol gibi dünyaca ünlü sanatçıları fotoğrafladığı eserleriyle ünlü.
Sarah Moon
1941’de Fransa’da doğan sanatçı, ailesiyle Alman işgali altındaki Fransa’dan İngiltere’ye kaçmak zorunda kalıyor. Marielle Hadengue adıyla Londra’da modellik yaparak ün kazanan Moon, modelliğin yanı sıra ünlü markalar için çektiği moda fotoğraflarıyla birçok markanın reklam strateji ve temalarını belirliyor aynı zamanda birçok tasarımcıya da ilham kaynağı oluyor. Soft, romantik ve melankolik fotoğrafları onun özgün bakış açısını yansıtsa da daha sonraları daha hayalperest, zamanın dışında fotoğraflara yöneliyor. 1972 yılında çektiği karelerle Pirelli takvimini oluşturan ilk kadın ünvanını alan sanatçı; fotoğraflarında kullandığı olağanüstü ışıkla yoğun etki bırakıyor ve moda fotoğrafçılığını astral bir düzleme çıkarıyor.
Barbara Kruger
Amerikalı pop-art ve kavramsal sanatçı Barbara Kruger, feminist sanat denildiğinde akla gelen ilk isimlerden biri. 1960’ların başında kariyerine bir grafik tasarımcı ve fotoğraf editörü olarak başlayan Kruger, eserlerinde fotoğraf ile yazıyı birleştiriyor ve daha sonraları bu iddialı stil onun imzasına dönüşüyor. Estetiği politikayla birleştirdiği ve feminist mücadelenin yanı sıra tüketim ve iktidar kavramlarına gönderme yaptığı ikonografik çalışmaları birçok feminist yürüyüş ve gösteride pankart olarak kullanılmakla beraber uluslararası çapta birçok bienal ve galeride sergileniyor. Aynı zamanda kamuya açık alanlarda da enstalasyon çalışmaları yapan Kruger, izleyiciye genellikle sen, siz, ben veya biz zamirlerini kullanarak sesleniyor. En ünlü çalışmalarından biri ise 1989 yılında Washington Kadın Yürüyüşü için hazırladığı ve kürtaj hakkının yasallaşmasına destek veren Your Body is a Battleground (Bedeniniz Bir Savaş Alanı) adlı eseri. Fakat bu eserin billboardlarda yer almasından 12 saat sonra kürtaj karşıtı bir grup eseri sekiz haftalık bir fetüs fotoğrafı ile değiştiriyor.
Annie Leibovitz
1949 doğumlu Annie Leibovitz, yıllarca Rolling Stone dergisi için çektiği ünlü portreleriyle dikkatleri üzerine çekiyor ve Amerika’nın en iyi portre fotoğrafçılarından biri olarak anılmaya başlıyor. Ama çalışmalarının içinde en vurucu olanı hiç kuşkusuz John Lennon’ın çekildikten yalnızca birkaç saat sonra evinin önünde vurularak öldürüldüğü, eşi Yoko Ono’yla olan son fotoğrafı. Rolling Stone’un kapağında yer alan bu fotoğraf sanatçıyı dünyaca ünlü yapsa da, Leibovitz’in en bilinen kareleri arasında Demi Moore’un hamileyken çekilen çıplak fotoğrafı, Kraliçe Elizabeth’in Amerika ziyareti, Sting’in çölde çamur kaplı fotoğrafı sayılabilir. Leibovitz ile yazar Susan Sontag, 15 yıl süren ve Sontag’ın ölümüyle son bulan ilişkilerinde birbirlerinin dairelerini gören evlerde yaşamışlardı. Sanatçının Sontag’ın hastalığı ve son günlerini fotoğrafladığı serisi önemli eserleri arasında gösteriliyor.
Letizia Battaglia
Sicilya’daki hayat ve özellikle İtalyan mafyası üzerine yaptığı çalışmalarla sanat dünyasında büyük yankı uyandıran Letizia Battaglia, L’Ora gazetesi için uzun yıllardır foto muhabirlik yapıyor. Partneri Franco Zecchin ile dönemin ikonik fotoğraflarına imza atan sanatçı, çoğu insanın girmeye cesaret edemediği mekânlarda çekimler yaparak Palermo ve mafya hayatını tüm dünyaya tanıtan kareleri yakalıyor. Tüm bu fotoğraflar mafya aleyhinde delil olarak arşivlere girerken, Battaglia aynı zamanda Palermo’nun tarihi güzelliğini de bu karelerle belgeliyor.
Kaynak: artfulliving