İntihar Mı? İntikal Mi? | Hatice Altunay
İçinde bulunduğumuz yıllar hepimizi tinsel olarak etkiliyor. Hayat pahalılığı, yaşamın zorlukları, çarpık kentleşme ve elbette çarpık ilişkiler…
Hangi konuya değinmek istesem elimde lime lime… Ulus olarak, çürümenin içinde yuvarlanıp gidiyoruz. Sapık ilişkileri meşru sayan bir zihniyet hortladı. Önce kurbağanın sıcak suya alışması gibi yoz ve sapık ilişkilere yolak açan diziler ekranları kapladı… Küçültme ekleriyle verilen cinayet dizilerindeki karakterleri yaşamına kopyalayan genç kızlar oluştu. Dizilerin sayesinde kabadayı, şiddet vs meşru hale getirildi. Benzerlerini çevremizde yaşar olduk.”Erkek dediğin sert olacak, biraz maço olacak. Vurdu mu masaya yumruğunu toz kaldıracak.” Genç kızlarımızın maço erkek düşlemleri, evlilik yaşamına geçtiklerinde katlanılmaz çile olmuş farkında değiliz.
Ekranda yaşamın zorluklarına inat etli, tavuklu, balıklı, karidesli yemek programları içine biraz da gelin- kaynana kazanını kaynatalım. Malum reyting artsın… Yoksul insanlar, içlerini çeksin, yemek programlarını izleyerek hayal dünyasında mutlu olsun… Var olanlar “Oh be !” deyip yeni tarifleri katlayıp koysun. Beynimiz boşalıyor canım anlamıyorsun. Olması gerekli olan beynin boşluğu zaten.
Eğitimin, aile sıcaklığını olduğu o güzel programlar günün ya geç saatlerinde ya da sabah olsun ki çoğunluk izleyememiş olsun. Farkında mısınız acaba gençler arasında intihar olayları neden arttı?
Malum, okullarda kabadayı olarak (Kasımpaşalı eli maşalı ) sustura, jilet, muşta, silah vs ile gözdağı vermelisin ki seni saysınlar, senden korksunlar, sen de topladığın güçle kasım kavur ortalığı…
Kabadayılık, maçoluk vs yeteneklerin yoksa çok duygusal biriysen yandın evladım sen! Marmara çırası gibi hem de… Senin ciğerini söker böyleleri. Eşkıyalığın devrinde adaletten, insan haklarından hele sevgiden söz etmen çok saçma biliyor musun? Susacaksın hep… Susmazsan tecavüze uğrarsın, hırpalanırsın, itlerin önüne atılırsın… Çetin ceviz değilsen senin yaşaman zor. Sussan bile sataşır böyleleri, senin ufkunu karartır. İçin kocaman sevgiyle dolu olsa da dışarıya akamazsın. İçini çürütür bunca ağrı, sızı… İçine döner dünyan… İçinden içinden çürürken tedavilerin başlar, sonu olmayan tedavilerin…
Gelinen nokta odur ki iki seçenek yanıp söner körpecik beyninde kalır intihar mı? Yaşama intikal mi? Kendinde savaşacak gücü bulamayan onuru kırılmış, zedelenmiş birey intiharı seçer. Son zamanlarda aile sorunları, akran sorunları vs olarak atlandırdığımız gençlerin intihar olaylarının artmasında sosyal adaletsizliğin, mutsuz evliliklerin, tv ekranlarının, kültürel yozlaşmanın payı yok mu? Neden sorgulamıyoruz, yoksa intihar sözcüğü sizi de mi korkutuyor işin uzmanları? Günah kavramına çöreklenip kendinizi aklıyor musunuz? Ölen cehennemlik nasıl olsa… Sizin yeriniz hazır öte tarafta intihaliniz yemyeşil vadi…
Bize gelince….
Pamuk ipliğine bağlı yaşıyoruz.
Kimi aramızda filizkıran
Arsız sözcükler damlıyor arkamızdan…
Yüreklerimiz kanıyor durmadan
Yalnızca aval aval bakıyoruz.
Malum, kuyu derin…
Malum, dinde yeri hazır
Omuzlarımızda bir katar eşek yükü…
Yaşamak ağrısı…
Malum, küfredemiyorum ağız dolusu… Yazıyorum hafiflerim, kendimce bir yol bulurum diye ya siz siz ne yapıyorsunuz aramızdan sessizce ağrılı gidişlere…