ALTIN
DOLAR
EURO
BIST
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Hatay °C

Homo Heidelbergensis’ten sonra dünya evrimi | İbrahim Uysal 

17.01.2023
223
A+
A-
Homo Heidelbergensis’ten sonra dünya evrimi | İbrahim Uysal 

Düşünüyorum, O Halde Kahroluyorum!

 İnsan ile ilgili çok şey yazılmış, söylenmiştir, yazan da söyleyen de yine insandır.

İnsanlık tarihi yine insanlar tarafından yazılmaktadır. Bunu kanıtlamak, yine tersten bir tümce ile olsun.

“Aslanlar kendi hikâyelerini yazmadıkça, avcıların hikâyelerini dinlemek zorundayız” der bir Afrika Atasözü.

Dünyanın ve insanlığın gerçeği şudur.

Bilim insanları insanlık tarihini tanımlarken, insanı Homo sapiens olarak tanımlar ve 300.000 yıl önce Homo Heidelbergensis’ten evirilerek ortaya çıktığını, buradan (Afrika) dünyanın diğer bölgelerine göç ettiklerini belgeler ile tarihe not düşerler.

İnsanlar, insanlık tarihinde ilk başta uzun yıllar göçebe, avcı-toplayıcı olarak varlıklarını sürdürmüşlerdir. Yaklaşık 13.000 yıl önce Güneybatı Asya’da başlayan Neolitik/Tarım Devrim ile insanların yerleşik bir yaşama geçtiğini görmekteyiz.

Bugün, ikinci milenyumun ilk çeyreğinde insanlık, birçok çağı aşmış olarak kendi yarattığı uygarlığın zirvesini yaşamaktadır.

Birleşmiş Milletler Çevre Koruma Programı’nın bir çalışması sonucunda, 80 ülkeden 2 bin 700 bilim insanının katılımıyla gerçekleşen araştırmadan;

Dünyanın, yaklaşık 8 milyon 700 bin canlı türüne ev sahipliği yaptığı bilinmektedir. Tüm bu canlıların da tarihini yazan tek bir tür vardır, o da yine İNSANDIR.

Bugün ilk insanın ortaya çıktığı Afrika’nın bile tarihi batılı, Avrupa ve Amerikalılarca yazılıyor ise biz hangi Afrika’yı konuşacağız?

Her türlü maddi ve manevi kaynağını sömüren, toplulukların, milletlerin dillerini bile yok sayıp kendi dillerini empoze eden, kullandıran emperyal ülkelerin yarattığı Afrika ve Afrika tarihinden mi söz etmek gerekecek; yoksa her şeye karşın yok edilemeye, görmezlikten gelinemeye çalışılan Afrika İnsanı ve tarihinden mi söz etmek gerekecek?

Bu onların sorunu olsun da biz kendi sorunumuza gelelim.

Peki, yaşadığımız Ülke insanlarının bugünkü tarihini kim yazacak?

Özele gelecek olursak emekçilerin, solun tarihini kim görecek ve kimler yazacak?

Daha da özele gelir isek, bu ülkenin kurtarıcısı ve kurucu partisi CHP’nin bu gününün tarihini kimler yazacak?

CHP, ilk kuruluşunda tüm toplumu, milleti kucaklayan partisi iken zamanla ülke içerisinde gelişen sosyal, siyasal ve ekonomik süreçlerin sonucu olarak, kendi içinde de ayrışmaları yaşamıştır.

Atatürk dönemi ayrı bir süreç iken, İsmet İnönü dönemi birçok sürece gebe olurken, Celal Bayar ve Adnan Menderes de bu sürecin bir parçası olmuştur.

Askeri darbeler, emperyalizmin tüm dünyada olduğu gibi ülkemize de değen sıcak eli her şeyi olduğu gibi CHP’yi de yeniden şekillendirmiştir.

Merkez sağ partiler Demokrat Parti (DP), Adalet Partisi (AP), Doğru Yol Partisi (DYP) olurken; Milliyetçi partiler, Millet Partisi’nden (MP), Cumhuriyet Köylü Millet Partisi’ne (CKMP), oradan da Milliyetçi Hareket Partisi’ne (MHP), kurulmuş.

İslamcı partileri Necmettin Erbakan özelinde ele alırsak, Millî Nizam Partisi (MNP), Millî Selamet Partisi (MSP) Refah Partisi (RP) Fazilet Partisi (FP) Saadet Partisi (SP) süreçlerini görürüz.

Sol, Sosyal Demokrat Partiler içinde CHP’yi ele alacak olursak, İsmet İnönü’nün özellikle 1960 sonrası başlayan süreçte partiyi (CHP) “ORTANIN SOLU” ile tanımlaması bir zorunluluk olmuştur. Bunu Bülent Ecevit devam ettirmiş ve 12 Eylül 1980 darbesi ile de her şey alt üst olmuştur.

CHP, 12 Eylül’de kapatılmış, siyasi yasakların kalkmasından sonra da Bülent Ecevit, kendisini yepyeni bir kulvarda tanımlamıştır.

CHP, 9 Eylül 1992 günü açılmış ve ülke siyasetindeki yerini Deniz Baykal’ın siyasi hakimiyetinde yerini yeniden almıştır.

Deniz Baykal’ın 10 Mayıs 2010 günü istifasından sonra parti içi dengeler dağılmış, partinin siyasi kişiliği, ilkeleri ve ideolojisi de kişiler ve uygulamalar nezdinde tartışılır olmuştur.

Özellikle Kemal Derviş’in yönettiği süreç ile halka acı reçeteler içirilerek atlatılan 1998-99 ekonomik krizinden sonra, 2002’de iktidarı ele geçiren AKP ile ülkede ve siyasette yepyeni bir süreç başlamıştır.

Burada söz etmek istediğim olay, CHP Genel Başkanı ve Genel Merkezi değildir. Burada sözü edeceğim, dikkat çekeceğim olay, bu ülkenin en aydın seçmen tabanı olan CHP SEÇMEN TABANIDIR.

Ülke açısında 2023 yılı çok önemlidir.

ATATÜRK Cumhuriyeti’nin 100’üncü yılı olması, yirmi yıllık AKP iktidarının 2023’ü, kendi ideolojik sürecine uygun olarak yönetmek ve şekillendirmek istemesi, CHP ve CHP seçmeni açısından çok önemli olmalıdır.

Çok üzgünüm ki 1989 yerel seçimleri ile başlayan ve bir Belediye Başkanının, Genel Başkan yapılması ile yaşanılan süreç, 1994 genel seçimlerinde hayal kırıklıklarının yaşanmasına sebep olmuştur.

Dikkat çekmek isterim ki 2019 yılında yapılan yerel seçimler CHP ve muhalefet açısından çok başarılı geçmiştir. Seçmen nezdinde genel olarak belediyelerin çalışmaları, oldukça iyi yankılar uyandırmaktadır.

Siyasette unutulmaması gereken şeylerin en başında, yapılarının ne olduğu kadar, bunun ne ve nasıl olduğunun seçmene, halka anlatılmasıdır. Bu ise inanmış ve tek vücut olmuş yönetim kadroları aracılığı ile olur.

Unutmayın, insan için en önemli olan şey GÜVENLİK ve GÜVENCEDİR. Siyasette de güvenlik ve güvence, siyasi birlikten, inançtan ve güvenden geçer.

Sadece iktidara gelindiğinde hazır bulunan kadrolar ile yönetim süreçlerini belirlemek mümkün değildir.

Unutmayın, yönetim ve yönetmek, bir savaştır. Savaş da güvenli ordu ve askerler ile yapılır.

Yoksa “El, elin eşeğini türkü söyleyerek arar!”

Yoksa yine, “ATI ALAN BİR KERE DAHA ÜSKÜDAR’I GEÇER”.

Köyün delisi olarak ben diyeyim de akıllıların kulağına küpe olsun.

 

ibrahim uysal
BİR YORUM YAZIN
ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.