Günün Kitabı | Yüz Yıllık Hesaplaşma | Erol Çevikçe
Kitap Değerlendirme Yazarı: İbrahim Uysal
Güz Gülleri Gibiyiz…
Sözleri ve bestesi Selim Öztaş’a ait olan bir şarkı vardır, bilirsiniz:
“Güz gülleri gibiyim/ Hiç bahar yaşamadım” der ve devam eder.
Yaşam gerçekten çok garip…
Ankara Kızılay’da bir kitap evine girdim. Arkadaşlarımla buluşana kadar, zaman öldürmek istemedim.
Yeni yayınlardan en çok satanlara, dergilere kadar basılı olan ne varsa birçoğuna dokundum. Birer birer elime alıp, okudum.
Mart ayı ortasında evin kapısını bir kargo görevlisi çaldı. Elinde bir zarf vardı. İmzalı olanı aldım.
Daha önce, sayın Erol Çevikçe’nin bir şeyler yazıp çizdiğini biliyordum. ama plastik zarfı kesip içinden “YÜZ YILLIK HESAPLAŞMA- Erol Çevikçe” yapıtını görünce çok mutlu oldum. Onun tarafından bu ayrıcalığa sahip olmaktan ayrıca gurur duydum.
Erol Çevikçe, Amasya gibi bir Şehzadeler şehrinin her zaman genç bir şehzadesi idi. Ne kalemi kurur ne düşünmeden saniyesi geçerdi.
Lütfedip, yaptığı daveti üzerine Ankara’daki evine gittim. Onu hep bilgisayarının başında bir şeyler yazar ve okurken görürüm.
Cumhuriyet, onun ağabeyi sayılırdı; kendisinden on beş yaş daha büyüktü, o kadar.
Ne yazık ki, yüzüncü yılına giren Cumhuriyet biraz yorgun ve argın idi. Ama o, her zamanki gibi -konuğunu evinin dış avlusunda karşılayacak ve uğurlayacak kadar genç, dinç ve nezaketli.
0, aynı zamanda yılmaz bir CUMHURİYET ve CHP savunucusu… Hatta birlikte siyaset yaptığı arkadaşı, dostu Deniz Baykal’ın, yaşananlardan sonra Genel Başkanlığı bırakması konusunda, dostu, arkadaşı Önder Sav ile birlikte açık bir tavır almaktan hiç çekinmemiş, bugün Genel Başkan olan Kemal Kılıçdaroğlu’nun arkasında durmuşlardı.
Kitap evine girince, onun yapıtının arka yüzüne yazdığı:
“Laik demokratik Cumhuriyetin 100. yılına girdik. Kimilerinin “karşı devrim” dediği, Dinî Cumhuriyetçilerin 20 yıllık iktidarıyla hesaplaşmaya dönüşen bir seçim sürecinin içindeyiz. Uzun yıllar partimde (CHP) ve mecliste siyaset yaptım. Ülkeme ve partime karşı sorumluluklarımı bugün de sıradan bir parti üyesi olarak sürdürüyorum. Bunca yıllık siyasi yaşamım, bana bir şey öğretti:
Halk kendinden olanı arıyor. Ve mutlaka da buluyor. Her parti gibi AKP de, seçim yitirecek. Partili Cumhurbaşkanı R.T.Erdoğan da, bir seçimde gidecek.
Halkımız, kendi sesini ve kokusunu aldığı politikacıya hep sahip çıkmıştır. Bunun yakın geçmişte ki en çarpıcı örneği; Demirel ve Ecevit’tir. Halk her ikisini de, kendinden bilip, benimsediğini göstermek istercesine birine “Çoban Sülü”, diğerine “Karaoğlan” demiştir.
2001 krizinde de, aş ve iş derdinde ki kitleler, Kasımpaşalı Erdoğan’ı kendilerinden bilmişti(!).
Halk sabırlıdır. Günü geldiğinde sesini çok iyi yükseltir.
Ve bu halk her zaman olduğu gibi yarınlarda yine milyonlara varan AŞ-İŞ peşindeki oğluna kızına sahip çıkacak, bir yeni “KENDİNDEN” bulma sağduyusunu gösterecektir.” dediği sözleri aklıma geldi ve bir arkadaşıma armağan etmek için bu yeni yapıtı aldım ve arkadaşıma sürpriz yaptım.
İyi de yapmışım, hiç olmazsa masada konuşulacak bambaşka bir konu oluşmuştu.
Bürokrasinin, siyasetin ve halkın içinde olan ve yaşamış birinin deneyimleri ve söyleyecekleri çok önemliydi. DPT gibi devletin işleyişinin temel taşı sayılacak bir kurumda bürokrat olarak başlamak, daha sonra Bülent Ecevit’in isteği üzerine ve Orhan Eyüboğlu’nun daveti ile CHP Milletvekili, Bakanı, Genel Sekreter Yardımcısı ve Genel Başkan Yardımcılığı yapan ve halkın içinden kopmayan, hiç “kırmızı-mavi yanan çakarlar” kullanmayan;
Bürokrasi içinde “60 İhtilalını”, “12 Mart ve 12 Eylül Askeri Darbelerini” yaşamış, hala demokrasiden yana söyleyecek çok sözü olan bir üstattan öğrenilecek çok şey olmalıydı.
Masada oturan bizler de, bu yaşananların bazılarını çocukken, bazılarını yeni yetme genç olarak üniversite öğrencisi olarak yaşamıştık.
Bürokrasi geçmişimi ile de, Ankara’da ortak bir paydamız olmuştu.
Seçim süreci, diploma, oy kaydırılır, çalınır mı, kimler mv adayı olur, kimler ne iş yapar diyerek son kaç ayımızı havanda su döverek harcamıştık.
İyi değerli büyüğüm Erol Çevikçe sayesinde, hem Cumhuriyetin, demokrasimizin, CHP’nin ve süreç içinde devlet ve siyaset içinde ve yönetiminde ki çoğu olayı ve kişiyi yeniden anmış, hem de bazı olayları birinci elden öğrenmiş olduk.
Hele sabah sabah CHP önceki Milletvekillerinden Fahri Özçeliğin damadı, Makine Mühendisleri Odası Başkanı ve İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığı GENEL SEKRETERİ Ersu Hızır’ın bir partinin gönderdiği MV listesini görünce, son sözleri yine Çevikçe’den bitireceğim ama ondan önce, o şarkıyı da mırıldanayım yine.
“İnan ki ağlamadım/ Hüzünlüyüm sadece/ Gözlerimdeki yaşlar çığ gibi/ Yağar böyle her gece/ …. Güz gülleri gibiyim/ Hiç bahar yaşamadım/ Ya sevmeyi bilmedim yıllarca/ Ya sevince geç kaldım..”
Dizlerini siyasete yorarak, biz doğruyu ve güzeli bildik, öğrendik ve yaptık da, meğer siyaset:
Erol Çevikçe’den:
“Eyüboğlu’nun gücü, Ecevit-İnönü kavgasında, Ecevit’i tutmasından gelmektedir ve geçicidir. Çünkü kendisi de geçmişte İnönü’nün güçlü Genel Sekreteri olan Ecevit’in, çevresinde ne kudretli bir Genel Sekretere ne de kudretli bir başka kişiye tahammülü vardır.”
Öğrenmenin yaşı yokmuş.
Namede de muhtaç değiliz de sahip olduğumu bürokratik ve yönetsel bilgi ve deyimlere yanarız. O kadar.
Boşverin şimdi. O şarkı ne diyordu?
“Antalya’ya koş…”
Öteki şarkı ,”Yarım Porsiyon Aydınlık”ta…
”Cem Karaca sitem ediyordu, ama biz masumuz.
Biz, yine de bu yaz da güneydeydiniz!..
Balık ve müştemilatı ile!..
…