Dolar 34,3061
Euro 37,1912
Altın 3.018,65
BİST 8.885,00
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Hatay 23 °C
Hafif Yağmurlu

Günün Kitabı| Sur ve Sır | İbrahim Tığ  

25.10.2022
507
A+
A-
Günün Kitabı| Sur ve Sır | İbrahim Tığ   

İBRAHİM TIĞ’IN ŞİİRLERİ ÜZERİNE / GÖL, SUR VE SIR / KİTAP DEĞERLENDİRME; GÜLÇİN YAĞMUR AKBULUT

Hiçbir şair birbirine benzemez şüphesiz. Her şair içinin kendisidir. Ruh dünyası, çevre, duyumsama her insana göre farklılık gösterir. “İbrahim Tığ da kendi içinin kendisidir.” söylemi yanlış olmaz sanırım. Ancak şairleri birbirinden ayıran belirgin farklılıklar söz konusudur. İbrahim Tığ’ı diğer şairlerden farklı kılan nedir? sorusuna cevap verebilmek için onun şiirlerindeki sözcük ve cümle bazlı söz dizimleri ile anlam ve anlam bağlantılarını incelemek gerekir. Bir de her ikisinin ilinti noktalarına değinmeli.

Ses, sözcük, dize ve birim uyumu onun şiirlerinin başat ögesidir. Asonanslar, aliterasyonlar ile bu uyumun en üst düzeyde kullanıldığını söylemek mümkün. Hatta öncelikle birbirine benzer sözcükleri bağlaçlarla bir araya getirerek dizi oluşturma, onun en sık kullandığı söz dizimi olarak karşımıza çıkıyor. “yalan ve yıl’an” , “dil ve zil” , “kan ve kın” , “hüzün ve yüzün” , “su ve sulh” , “gül ve kül” , “peri ve feri” , “yaslı ve yaşlı” , “mey ve ney”, “yar ve yara” , “yokluk ve yoksunluk” , “yel ve yevle” , “unut ve uyut” , “bina ve zina” , “düş ve sus”, “saz ve söz” , “küskün ve kün” , “nar ve yar”  , “san ve zan” ,”göl ve çöl” , “an’ı ve yanı” , “yalan ve yaban” , “sun ve sur” , “göz ve söz” , “tuna ve suna” sözcük öbeklerinin bağlaçla kullanımı oldukça dikkat çekici şiirlerinde.

“ah, annem senin hangi yanını seveyim / tüm yanın benim savaş yorgunu” dizelerinde “n” ve “m” sesleriyle aliterasyonlar; “zaman sarardı ve kendini anlattı tarih / bir coğrafyanın  yaralı sokaklarında / gezdim, içim ağla” dizelerinde de “a” sesleriyle asonans yaparak uyum oluşturmaya çalıştığı görülüyor.  “Kimdi taşıyan atların üstünde kalbini İstanbul’un / gemileri yakan kimdi” , “Kim kimde ne bıraktığını nerden bilsin ki” dizeleri de bu düşüncemizi örnekler niteliktedir.

İbrahim Tığ, şiirlerinde sıfatları kullanmak için özel bir gayret sarf ediyor.  “Çürük su” , dantelli tül”, “yamalı pantolon” , “çıkmaz bir düş” , kör bir güvercin” , “gri bir ölüm” , “kefeni mavi bir çocuk” “davudi ses” , “kırık ten çıplak göz” , “deli rüzgâr” , “kırık dökük dul pencere” “vişne çürüğü dul bir mevsim” , “kör kuyu” , “çalınan ıslık” , “uçkursuz şehirler” , “fiyakalı yalnızlıklar” , “lacivert bir akşam” , “esmer bir gece” ” yarısı yarık yarısı yanık bir ömür” gibi kullanımlarını dikkatlice incelersek yaptığı bağdaştırmaların bazılarının “alışılmamış bağdaştırma” olması, şiirlerine İkinci Yeni şiirlerinin rayihasını serpiştirdiğini rahatlıkla görebiliriz.

Cümle dizimlerinde sözcükleri kasıtlı olarak ulu orta dağıtması da onu diğer şairlerden ayıran yönlerden biri. Sözcükleri özenle ve kasıtla dağıtarak aslında şiirin “söz dizimsel bir bilmece” olduğunu ifade etmeye çalışıyor. Dağıtma işinde en çok kullandığı yöntem ise isim tamlamalarında tamlayan ile tamlananın yerlerini değiştirmek ya da tamlayan ile tamlanan arasına farklı türden sözcükler sıkıştırmak.

“İlk kurşunu ayrılığın,  tanrıdan önce / aristo yaşamıştı, titret bizi zeus”

“nedim’den geçtiği söylenir muştusu / civelek bir sesin ve sefası sandalın”

“genzim yanıyor geceleri kirli sesinde / gözlerim bıçak, yara iki / farklı kadında öpüşünce dudak”

“bir annenin kokusuna uyandım / şehirler yetim, sesi nar bülbülü çocukların”

İbrahim Tığ, şiirlerinde tanımlamayı çok sık kullanıyor. İmge dünyasının sırlarını okuyucuya sunabilmek için yapıyor bunu. Yani “Böyle düşünün.” diyor. Tespitimizin örneklerini şöyle sıralayabiliriz:

“yüzü, kırık bir derviş edası…”

“yolları civan bir yokuş”

“hayat, hep acı bir kahve”

“italik harflerden başka / hep kurutma kağıdıdır kalbin”

“göğün tek mevsimidir hayat”

“toprak sabırdır, dere kırık bir ses”

“beş odalı ahşap bir ev çocukluğum”

“adın babil’den kalma / rüzgârı ve aşkı tanıyan mühür”

“gülüşün kar suları”

“serçesi bol bir sokaktı sesin”

“çocuklar koynumda sakladığım kırmızı bir mendil”

“ten harami sıcağı, gülüşün tomurcuk”

“zaman acıya kurulu bir saat”

“aykırı kuşlar mevsimidir / hayat.”

“gövdem ağır bir sığınak”

“yarım kalmış bir masaldı tenin”

“yüzün nisan yağmuru, dudakların terk edilmiş bahar”

“annem / çocukluğu yıkık ve kırık kadın”

“gecelerim iki kişilik bir at”

“her sevişme yaşlanmaktır biraz”

“annem bir at nalıydı, …”

 “ten meyhane artığı iflas bir yalnızlık”

“zaman eski bir otağ, kırk pare”

Şiirimizde Garip hareketiyle yerini perçinleyen “hikaye etme” den de bazen birkaç birim düzeyinde bazen de şiirin bütününde yararlandığını görüyoruz İbrahim Tığ’ın. Bazı şairlerin özellikle kaçındığı hikaye etme, şiirin akıcılığını (selaset – fluency ) artıran önemli bir etkiye sahip. Şu dizelerde hikaye etmeden yararlanıldığını görmek mümkün:

“cemal’e gelince, şiir ağabeyim / üvey annemin oğlu, dip ağrısı aşkın / dudağımdaki hüzzam şarkı”

“bir şehrin kalbini ikiye bölüp / akarken kanadım, ateşi öptürdüler / kendimi terk ettim, alıcı kuşlar / kabuğunu soyuyordu gecenin ….”

… varamamıştı daha, bir kuşluk vakti götürdüler / sorgusuz sualsiz, yas tuttular kırk gün kırk gece / bıyıkları denize bakan kalenin / duvarına asılı kalmış.”

“uyandım! çiçekler açtı yüzümde / güzel kokular içinde uyandım”

“… kendimi terk ettim, bir atın postuna serdiler / gözlerimi darağacına üşüyen ceketimi”

“çok bekledim ama yoktu / yağmur yağıyordu, ölüydüm”

“nehirler boyu aktım ardından / içimin sokakları ağladı / tanrıyı sakladım / şehriyar!”

Allah Büyük şiirinde de bütünsel bir tahkiyeden (hikaye etme) yararlanmış.

İbrahim Tığ, anjambmanlar yoluyla da şiirin akıcılığını sağlamaya çalışıyor. Bu tespitimiz için de birkaç uygun örnek vermek yerinde bir tutum olacaktır:

“koşumsuz atların çiğnediği ölüm / haylaz çocuk ve kayıp baba / en son kasnakçının sigarasını / tutmuş eli. karın tokluğu eski / fon. kırık pikapta orhan gencebay / batsın bu dünya”

“annem çocuktur benim seyyar / bir lamba. babamın kızlığını kaçırdığı / isli odalara. bu yüzden hep o anlatırdı / düş masallarını”

“odalarda biriken ölümün / sahte bunalımlar şükelasında / herkes düşmanıyla tamamlar kendini”

“babasız değilse bir çocuk kayıp / yerleri görür ne yapsa”

“yarısı yarık yarısı yanık bir ömrün / tanrıyla en kavgalı saatlerinde / hüzün ve yüzünle düştüğünde kaç yerinden kesilir soluğumuz”

“ne kadar anlamını yitirse de acı / bir yama gibi duruyor göğsümde”

Özel bir şiir dili oluşturabilmek adına, İkinci Yeni şairlerinde görülen dilin söz dizimini bozma gayreti İbrahim Tığ’da da görülüyor. Nesne alamayan bir eyleme nesne aldırmak. “Büyümek” fiiliyle yapmış bu edimi:

“çocukluğumu büyüdüm, dökülen gecikmişlik / altı çizili bir yalnızlığın ipekten sesiyle”

“yalan ve yıl’an bir aşk düşerim”

“sesimi sesine düş ve sus”

“Eyyam-ı bahur” , “ayet-i kerime” “tebdil-i han” “gülşen-i dil” , “evin-i hal” , “ayne’l-yakin” “farzımahal” gibi Farsça ve Arapça tamlamaların kullanımı da dikkat çekici.

Şiirlerdeki anlamsal yöne gelince:

Büyük bir merhamet ve özlemle kullandığı “Anne, baba, abla” gibi akrabalık bağı olan kişilerin yanında “Cemal amca, Kostas Usta, Şazimet abla, Kemal, Tatyana, İdris, Eleni, Cabbalak Kazım gibi kişilerin, onun düşün dünyasında bir yere sahip olduğu görülüyor.

Ayrıca Leheb, İbrahim, Yusuf, Züleyha, Hızır, Kerem(Kays), Aslı, Midas, Molla Hasan Efendi, Belkıs gibi tarihi ve dini şahsiyetler ile hikaye kahramanlarının; Cevat Şakir, Sait Faik, Attila İlhan, Küçük İskender, Sabahattin Ali, Onur Şenli, Şehriyar, Rüştü Onur, Kafka, Ömer Hayyam gibi şair ve yazarların; Orhan Gencebay, Muzaffer Akgün gibi ses sanatçılarının; Müjde Ar, Tecavüzcü Coşkun gibi sinema sanatçılarının zihin levhasında izler bıraktığını söyleyebiliriz. İsmi geçen kişilerin, onun fikri beslenmelerine etki ettiğini düşünebiliriz. Bu isimlerle yer yer geçmişe duyduğu özlemi dile getirirken yer yer de geçmişe göndermeler yapıyor. İsimlerle bağlantılı olduğunu tahmin edebileceğimiz bir söz daha var: tarih. Bu sözcüğü salt çocukluğu veya gençliği olarak değil, siyasal ve sosyal yönüyle kullandığı muhakkak. Bu yönüyle bakılırsa tarihle bir hesaplaşma içine girdiği düşünülebilir. Hatta Cumhuriyet şiiriyle tarih çizgisine ironili bir yaklaşımda bulunduğunu söyleyebiliriz. 

“cemal amcanı hatırla, kadife sesiyle intihar / eden saka kuşunu bir de”

“yan osman’ım yan diyor muzaffer akgün / kırık bir radyoda göğsümde kış”

Göndermeler yaparken isimler kullanmak yerine bazen de o kişinin eserini alıyor. Ahmet Muhip Dıranas’tan aldığı gibi:

“ben hiç görmedim ama hiç / fahriye ablamın gelin gittiği / ‘dağları karlı erzincan’ı” 

“suya değer ayakları bir kadının”

“cebimde karartma geceleri”

“çok yaşasın ölüler”

“o güzel insanlar, o güzel atlara binip gittiler”

“tarihi suyla çizilen bir coğrafyanın”

Şiirini temellendirirken halk kültürünün yapı taşlarından olan türkülerden yararlanması da az değil.

“süremedim lavantayı konsola koydum”

“lili şanguk şerili güllük perili silfanlım”

“bir yiğit hapsolmayla söner mi ocağı

Şiirlerinin içinde ayetlere de yer verdiği görülüyor İbrahim Tığ’ın.

“iki eli kurusun leheb’in, zaten kurudu da”

“ey ateş ibrahim’e karşı soğuk ve esenlik ol”

“insan gerçekten zarardadır”

İbrahim Tığ’ın, ideolojik ve fikirsel yaklaşımlı şiirlerde de kendinden emin bir sorgulama içinde kimi zaman ironik kimi zaman iddialı bir tavırla farklı bir çizgi şekillendirdiği hissediliyor:

“utan ey tanrım, yeri göğü yarattın da! / barış arşivinde can çekişiyor / kan gölü ortadoğu, kırım kıyım / toprak ve top kök salarken ateş, öl.

“anladım büyüdükçe / büyüklüğünü tanrının / karagülleler yağdıkça başına / insanlığın. nasıl mı / onu da sonra anlatırım: -Allah büyük.”

“açıyorum yüzümün atlasını ve / yeni ölümler buluyorum; /musul’da bir yanım, yaralı bir gül kerkük / gövdemi taşıyorum: gövdem esrik”

“müstakil acıya taşıdım kendimi / buharlaşan her şey devlete mülk”

“devlet öldürürse vardır bir bildiği / yüksek tansiyon ve kolesterol cabası” 

“kösem sultan, sağır sultan, ninemin görümcesi; / bay bülent hanım, zeki bey! kağıttan ayetler”

“yaradan tuzak kuruşuna / ben de gençliğime mahcubum”

“tanrı’ya söyleyin savaşmayı bıraktım”

“bu halkı düzenin sonu ibrişimdir / hızır’la uğraşma sakın”

Savaşa, çocuk gelinlere karşı duruşunu net bir şekilde ifade eder İbrahim Tığ. Güncel konuları da sık sık şiirleştirdiğini görürüz. Korona’yla Savaş ve Çocuk Gelin şiirleri bunun en bariz örneği.

Birkaç tane de kanca dizeden (gözde dize) örnekleyelim:

“bütün buluşmalarımızı / fesleğen kokusuyla yıkıyorum”

“evvel zamandır bu yanağımdaki iz”

“üşürüm içime bir yalnızlık saklandığında bir de gitmeler”

“herkesin cehennemi kendine / annemin kalbi oğula yanar”

“İncir balını akıtır da / çocukluğunda ölür zaman”

“seni acele yaşayıp usulca / anlattım kendime, her ölüm düştüğü yaşta kalır”

“babasız değilse bir çocuk kayıp / yerleri görür ne yapsa”

“sesimi isli bir sandığa sakladım / kiraz mevsimi hâlâ muteber şiir”

“yanacaksak bu aşkın uğruna / ne güzel, kalmayacaksak gidilir / gitmeyeceksek kalmak ne acı”

“sana bir avuç toprak getirdim / koy yastığının altına, ölümlere iyi gelir”

“sahibine ulaşmayan her mektup / ölür! küf kokulu akşama karışır”

 

Alıntılar:

Göl, Tığ İbrahim, MedaKitap Alba Yayınları, 2021, Ankara

Sur ve Sır, Tığ İbrahim, MedaKitap Alba Yayınları, 2.Baskı, 2021, Ankara İBRAHİM TIĞ’IN ŞİİRLERİ ÜZERİNE / GÖL, SUR VE SIR

 


KİTAP TANITIM BÜLTENİ | MEDAKİTAP

 

hangi dağın ardındadır at sırtında gidilen yol

 

hangi denizlere ulaşıp saklayacaktır bir ölüyü

ferman çığlıklarında sözcükleri buluşturup

tebdil-i hanlarda sabahlayan yolcular

 

masalları vardı, kanadı kırık, gri bir ölümdü

bekleşirdi anneler, ağızlarında çürüyen ağıtlar

 

babalar yas tutardı kara gölgesinde tarihin

 ve kara gömleğine sarardı acıyı yoksul

 

kaç kervan gördüm toprağın hakkı için

kaç geceyi tütünsüz geçirdim, oysa yolum

canın yongasıydı, annemdi kalbi toprağın

 

Yayın Tarihi:      01.11.2021

ISBN:     9786058180406

Dil:         TÜRKÇE

Sayfa Sayısı:      64

Cilt Tipi:              Karton Kapak

Kağıt Cinsi:         Kitap Kağıdı

Boyut:  13.5 x 21 cm

 

Gülçin Yağmur Akbulut
Elazığ doğumluyum. Fırat Üniversitesi mezunuyum. Elazığ’da Aile Ve Sosyal Politikalar Bakanlığına bağlı bir kuruluşta görev yapmaktayım. Şiire sevdalıyım. On beş yıldır şiir yazmaktayım. Bir çok edebiyat dergisinde şiirlerim yayınlandı ve hala yayınlanmaktadır. Bunlardan bazıları Yaşam Sanat, Ekin Sanat, Sarmal Çevirim, Berfin Sanat, Mahfel, Kurgan, Bozkır İlleri , Kara kedi, Gökkuşağı, Temren, Deliler Teknesi,Delikli Çınar, Tomolos, Berfin Sanat, Silgi, Serhat Kültür, Bekir Abi, Ihlamur Dergisi, Aydos Edebiyat. Sinada Dergis, Üvercinka ,Yeni Gelen, Akatalpa, Son Gemi gibi edebiyat ve sanat dergileridir. Birçok şiirime beste yapıldı. Çeşitli antoloji ve gazetelerde şiirlerim yer almaktadır. Ayrıca yayınlanan denemelerim de bulunmaktadır. Şiir adına en büyük hayalim Türk Edebiyatında bir yer edinebilmek.
BİR YORUM YAZIN
ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.