Günün Kitabı/ İltica Hoşbulduk İstanbul Hoşbulduk Londra / Gülsüm Öz
Gülsüm Öz’ün “İltica” isimli romanı Asylum ve Well Meet Istanbul, Well Meet London alt başlığıyla İngilizce’ye çevrilerek raflarda yerini aldı.
TANITIM YAZISINDAN
Yıl 1944
Genç kadın üzerinde şık bir pardösü, boynunda uçuşan ipek fuları yüzündeki acı ile telaş içinde küçük kız çocuğunu ölüme yollar gibi “Hadi Git” diyerek tekneye itekler. Kız çocuğu ağlamaklı bir halde annesinin eteklerine yapışır “Hayır. Sen olmadan gitmem” Genç kadın rüzgârda savrulan saçlarından zar zor seçilen yüzünde adeta kanlı gözyaşlarıyla kızını sertçe tekneye iter. Yüzünde korku ve endişe vardır. Küçük kız annesinin iteklemesiyle az daha denize düşecekken tekneden uzanan bir el ile kurtulur.
Denizin üzerinde sağa sola savrulan, bir dalga ile alabora olacak gibi görünen eski bir teknenin üzerine Cem Mişel’in annesinin sesi düşer.
Adım Rosa… Annemi bir daha göremeyeceğimi düşünürken son anda kendini tekneye nasıl kabul ettirdi halen anlamıyorum. Yanımda sadece annem ve 5 yaşındaki kız kardeşim Lizet var. İlk kez babamdan, ağabeyimden ayrı bir yolculuğa çıkıyorum… Aslında Nazi soykırımından kaçıyoruz. Umarım, Hitler gittiğimiz yerde bizi bulamaz.
Bu tekneye Romanya’dan bindik… Teknenin beklediği Köstence limanına gelene kadar iki defa araba değiştirdik. İkincisi atları çok güzel olan bir arabaydı. Bir tanesinin bembeyaz yelesi vardı… Liman öyle çok kalabalıktı ki.
Annem gibi herkes bu yolculuk kazasız belasız atlatılsın diye dualar ediyordu. Annemle genç bir adam gideceğimiz ülkenin fakir olduğunu bu nedenle savaşa katılmadığını ama Yahudilere yardımcı olduğunu konuştu.
Türkiye, gideceğimiz ülkenin adıymış. Biz İstanbul’da ineceğiz. Orada savaş olmadığı için eskisi kadar korkmuyorum.
Teknedeki en iyi arkadaşım Rita. Benimle aynı yaşta. Lizet’i de yanımıza alıp uzun sohbetler yapıyoruz. Ne güzel… Rita’nın bütün ailesi, annesi babası, dayısı, ağabeyleri hepsi yanında. Hep birlikte Filistin’e gideceklermiş. Biraz şaşırdım, üzüldüm:
“Niye? Siz başka yere gidiyorsunuz” diye sordum.
“Oraya sadece İbranice bilenleri, bir de iyi işler yapan yetenekli erkekleri olan aileleri alıyorlarmış… Hem de yaşlıları istemiyorlarmış.”
“Biz de yaşlı değiliz ki…” dedim. Rita omzunu kaldırdı, cevap vermedi.
Hem yetenekli hem de İbranice bilen ağabeyimle babam da yanımızda olsaydı belki bizde Rita’larla birlikte Filistin’e gidebilirdik diye düşündüm… Daha sonra anneme sordum:
“Filistin mi daha güzel… İstanbul mu?”
Annem: “İstanbul’a kadar müsaade aldık. İstanbul’ dan birçok Yahudi akrabamız Filistin’e gitmek için bu tekneyi bekliyor. Hem mühim olan güvende olmamız.” dedi.
Teknenin içi pis kokmaya başladı bile.
&&&
Nişantaşı’nda güzel bir apartmanda oturan Cem Mişel yakışıklı, karizmatik bir iş adamıdır. Aynı muhitten Ayşegül’e aşıktır. Ayşegül de ona.
Ayşegül’ün ailesi Cem Mişel’i kendi evlatlarından ayırmazlar. Sık sık evlerine davet eder. Araları çok iyidir.
Ancak çok iyi, hoş görülü, fedakar bir kadın olan Lizet teyze biricik yeğeni Mişel’i Yahudi bir ailenin kızı [l1] Margarita’yla evlendirmek için kolları sıvar. Margarita çok iyi eğitim almış, kültürlü hanım hanımcık bir kızdır ancak Cem Mişel’in gözü Ayşegül’den başkasını görmeyince teyze planlar yapar.
Cem Mişel ise ne sevdiğinden ne de teyzesinden vaz geçer. Ayşegül de Cem Mişel gibi teyzenin bu karşı çıkışına hiç gücenmez. Soy kırımı yaşayan bir ailenin geleneksel düşünen bir ferdi olan teyzenin soylarını devam ettirmekten başka ne derdi olabilir. Teyzesini asla üzmek istemeyen Cem Mişel onu bu evliliğe ikna edeceğini Ayşegül’e söyler.
Oysa Lizet teyze kararlıdır. Bu dünyadan göçüp gitmeden biricik yeğenini Margarita ile baş göz edecektir. Daha önce de sık sık Margarita’yı eve davet etmiş olan Lizet, bir türlü huyu huyuna, suyu suyuna denk bulduğu iki gencin arasında duygusal bağ kurmayı başaramaz.
Cem Mişel Ayşegül ile mutlu bir halde evlilik planları yaparken teyzesi son çare ona annesinin emanet ettiği anı defterini verir. Cem Mişel defteri okurken annesinin sesi kulaklarında, yüzü gözünün önündedir.
“Sanırım ölmek üzereyim evladım… Kıvırcık saçlarının gözlerine dökülen lülelerini kaldıracak mecalim bile yok bebeğim. Hastalığıma içi kan ağlayan Lizet teyzen, ikimizin etrafında neşe saçarak bize moral vermeye çalışıyor… Bu sabah yine bahçede bisikletine biniyorsun. Lizet teyzen yanında… Sen bisikletle gittikçe o da peşinden koşuyor. Sana bir şey olacak diye kendini öyle yoruyor ki. Teyzeni sakın üzme yavrum.
Yatağımın kenarındaki pencereden sana doğru bakarken, ölüm korkusundan çok, senin biraz daha büyüdüğünü göremeyecek olmanın acısıyla yanıyor içim. Gözüm arkada kalmaz belki… Lizet teyzen sana çok iyi bakar. Bir tek şeye engel olmak ister biliyorum. O şey olursa… Bu deftere yazdıklarımı teyzene okuyabilirsin yavrum. “İşte bütün hikaye bu defterle başlar. 1944 yılı karanlığına gider, günümüz karmaşasına döneriz. Elbette sorunlar farklı da olsa hep vardır. İşte şimdi Cem Mişel ile Ayşegül aşkıyla o soykırımın yaraları kanamaya başlar.
Kitap tanıtım bülteni Sola Yayınları