Günün Kitabı | Beş Şehir | Ahmet Hamdi Tanpınar
Kitap Değerlendirme Yazarı: Özgül Eren
Dergah Yayınları
Edebiyat tarihimizin önemli kalemlerinden biridir Tanpınar. Şair, yazar, çevirmen, akademisyen, siyasetçi kimlikleriyle dolu dolu 60 yıl yaşamıştır.
Türkiye Cumhuriyetinin ilk öğretmenlerindendir. Babasının kadılık görevi ve kendisinin öğretmen oluşu nedeniyle Anadolu’da çok şehirler gezmiş yazar. En çok etkilendiği, tarihimizi en çok etkileyen şehirlerle ilgili denemeleri çeşitli dergilerde yayınlanmış. Daha sonra toplanan bu yazılar, “Beş Şehir” kitabını oluşturmuş.
Yazar/şair Tanpınar bu kitabın konusunu şöyle özetlemiş, “hayatımızda kaybolan şeylerin ardından duyulan üzüntü ile yeniye karşı beslenen iştiyaktır.”
Ankara, Erzurum, Konya, Bursa ve İstanbul’u tarihi, mimari, doğası, insanları ve ruhuyla öğreniyoruz Tanpınar’dan.
Kitapta özellikle çok etkilendiğim bölümler oldu. Bunlardan biri Tanpınar’ın Atatürk’e tanışma sahnesiydi. Bir kısmını alıntılamak isterim sizler için:
“Kendisine söylenenleri son derecede rahat bir dinleyiş tarzı vardı. Bununla beraber araya garip bir mesafe koymasını da biliyordu. Bu mesafe, yalnız yaptığı işlerden veya mevkiinden gelmiyordu, Mustafa Kemal’liğinden geliyordu.
Atatürk her şart içinde kendisini empoze edenlerdendi. Bakışında, jestlerinde, ellerinin hareketinde, kımıldanışlarında ve yüzünün çizgilerinde bütün bir dinamizm vardı. Bu dinamizm etrafını bir çeşit sessiz sarsıntı ile dolduruyordu. Öyle ki birkaç dakikalık bir konuşmadan sonra bu mütevazı ve rahat adamın, bu öğreticinin anında bir uçtan öbür uca geçebileceğini, meselâ en rahat ve kahkahalı bir sohbeti keserek en çetin bir kararı verebileceğini ve deha gücü bu kararı verdikten sonra yine aynı noktaya dönebileceğini düşünebilirsiniz. En iyisi istim üzerinde bir harp gemisi gibi çevik, harekete hazır bir dinamizm diyelim.”
Hele Bursa için yaptığı benzetme enfesti. Yazarın şair letafetini açıkça okuyabileceğiniz satırlardı:
“Bu kuruluş asrından sonra Bursa, sevdiği ve büyük işlerinde o kadar yardım ettiği erkeği tarafından unutulmuş, boş sarayının odalarında tek başına dolaşıp içlenen, gümüş kaplı küçük el aynalarında saçlarına düşmeye başlayan akları seyrede ede ihtiyarlayan eski masal sultanlarına benzer. ilk önce Edirne’nin kendine ortak olmasına, sonra İstanbul’un tercih edilmesine kim bilir kadar üzülmüş ve nasıl için için ağlamıştır!”
Bu satırları okuyunca, Beş Şehir’in Türk Edebiyatının neden en güzide eserleri arasında olduğunu anlıyor insan.
Şehirleri yazardan okudukça içimden, elime bu kitabı alıp Tanpınar’ın ayak izlerinden gidip, gezdiği yerleri dolaşmak arzusu uyandı. Tabi yerlerinde bulabilirsem veya restorasyonla yazarın şimdi görse tanıyamayacağı haline gelmemişse.
İstanbul’daki veya İstanbul’a yolu düşen arkadaşlar yazarı, Aşiyan’da çok sevdiği hocası Yahya Kemal ile yan yana yatarken bulabilir. Kabrinde, o meşhur (kitapta da bir bölümün adı) Bursa’da Zaman şiirinin dizeleri ile karşılar ziyaretçilerini.
Yazımı kitaptan bir alıntı ile bitirmek istiyorum. Zira Tanpınar konuşurken bize sükût düşer.
” En büyük meselemiz budur; mazi ile nerede ve nasıl bağlanacağımız, hepimiz bir şuur ve benlik buhranının çocuklarıyız, hepimizin Hamlet’ten daha keskin bir “olmak veya olmamak” davası içinde yaşıyoruz. Onu benimsedikçe hayatımıza ve eserlerimize daha yakından sahip olacağız. Belki de sadece aramak ve bütün kapıları çalmak kafidir. Çünkü dâussılanın kendisi başlıbaşına bir alemdir. Onunla geçmiş hayatın en iyi izahını yapabiliriz; bu sessiz ney nağmesinde ölülerimiz en fazla bağlı olduğumuz yüzleriyle canlanırlar ve biraz da böyle olduğu için onun ışığında daha içli, daha kendimiz olan bir bugünü yaşamamız kabildir. “