PATİK (Öykü) | Bekir Yıldız
O sene ne ekinler buğday vermişti, ne de tütünün hasadı olmuştu. Kıtlık köyü kırıp geçiriyordu. Kızım doğalı 3 gün olmuştu. Kendi açlığımızla uğraşırken bir yandan da hayvanlara kıran girdi. Ne olduğunu anlamadan bir bir ölüyordu kuzular, koyunlar. Büyükbaş desen ne gezer bizde. Elde avuçta bir şey yok ki satıp katık alalım. Kapıya bastırılacak bir şey değil bu yokluk. Allahın bin selamından birini esirger, vermem yokluğa. Mala gelene yanarken bir de yavrularımız bir bir dökülmeye başladı. Körpe vücutları ateş gibi yanıyordu, burunlarından kızıl sular geliyordu, kollarında boncuk boncuk kızıl benekler, kusmalar, ötürük tutmaları. Çokça otlar kaynatıp içirdik de şifa olamadık yavrulara. Günlük bir yavruyu gömüyorduk, adı gibi yaman topraklara. Erim, erkeğim naçar bekledi günlerce.
Fukaranın elinden ne gelir, tabip değil ağa değil. Köyün erleri karar kıldılar bir iftar vakti. Şıha gideceklerdi. O bilirdi her şeyin en hayırlısını, sebebini, çaresini. Ellerindeki son parça buğdayı, bulguru bir edip gittiler kapısına şıhın. Gitmez olaydılar. Anlattılar kıtlığı kıranı, ölen yavruları. Ellerindeki buğdayı, bulguru bırakıp geldiler şıha. O gece şıh istihare uykusuna yattı. Rüyasında görecekti bu kıranların, ölümlerin sebebini. Ertesi gün yine gittiler.
Şıh sebebini demişti bizimkilere; ‘’Bütün bu kıtlığın, kıranların, ölümlerin sebebi köyde son doğan kız çocuğudur, uğursuzluk getirmiştir, gereğini yapın.’’
O çocuk benim kızımdı, Naze’mdi. Çok dil döktüm, yalvardım erime. Kendimi parçaladım, başımı duvarlara vurdum, vazgeçiremedim. Cuma sabahı namazdan evvel kalktı erim, abdest aldı, sıcak kundağından Naze’mi besmeleyle alıp götürdü. Kuşluk vakti elinde bir kanlı çıkın, bir çift örme patik ile geri döndü.
Bekir Yıldız 11.03.2019