ALTIN
DOLAR
EURO
BIST
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Hatay °C

Günün Hikayesi | Mengelez | Murat Tuncel

Günün Hikayesi | Mengelez  | Murat Tuncel

Bu yazı, yakında yeni baskısı yapılacak olan Mengelez adlı öykü kitabına adını veren öyküdür.

Murat Tuncel Kitapları

Alaca karanlıkta, nasırlı elleri keten saplarıyla buluşuyor, kolları mekik gibi çalışıyordu. Bir hamlede, yolduğu evleği başa çıktı. Güneş doğmadan bir evlek daha çıkmak istiyordu. Çalışma hırsıyla yürüdü, tarlanın altbaşına geldi. Yeni evleğe başladı. Kendi kendine söyleniyordu :

“Bugün keten sökümünü bitirmeliyim. Konu komşuya daha fazla rezil olamam. Herkes ikinci çapaya başladı, ben daha keten sökümünü bitiremedim.”

Açtı, midesi yanıyordu. Kasığından yukarı doğru bir sızı tırmandı. Tüm bedeni bir anda sızıyla doldu. Titredi. Serin toprağa oturdu. Bir süre sonra ağrısı hafifledi. Yeniden işe koyuldu. İşe başlarken yine konuşmaya başladı :

“Sadettin, makineyle yolduralım dedi ama, makinenin yolduğu da has olmuyor ki… Makineyle yolunan ketenin burması başka, elle yolunan ketenin burması başka. Elle yolunan ketenin burması gelin saçı gibi parıl parıl parlıyor, makinenin ki öyle mi ? Hem makinenin yolduğu ketenin beti bereketi de olmuyor.”

Murat Tuncel Kitapları

Kasığındaki ağrı yeniden şimşek hızıyla karın boşluğunu dolaştı. Hüsniye dinlenmesi gerektiğini anladı. Olduğu yerde çömeldi. Bir keten sapını aldı. Ucundaki tohumları öptü. İçinden “Keten sökümü güç ki, ne güç bir iştir. Ellerimiz kan içinde kalır, avuçlarımız nasır bağlar. Parmaklarımızın derisi soyulur. Ama yine de vazgeçmeyiz. Nasıl vazgeçeriz ki ; keten bizim dostumuz, keten toprak kokar… İnsan ekmekten nasıl vazgeçemezse, biz köylüler de toprak kokusundan vazgeçemeyiz. Köylü dediğinin elleri toprak kokmalı. Burnumuza toprak kokusu vurmadan biz köylüler yaşayabilir miyiz ki ?”diye geçirdi. Eliyle kasığını yokladı, halâ ağrısı geçmemişti.

Sancılı ağrı birden şiddetlendi. Hüsniye olduğu yerde kıvrandı. Korkuyla elini ağrıyan yerin üzerine bastırdı. “Bu ağrıdan, bugün çalışamanın tadı yok” diye söylendi. Güneşin tepeler arkasından altın başını gösterişini izleyerek, ağrısı geçinceye kadar bekledi. Yeniden işe başlarken bedenini güneş ısıtmaya başlamıştı. Güneşe doğru döndü :

“Öğlende sıcak kötü bastıracak. Sıcağa kalmadan bitirmeli. Güneşin sıcağı insanın beynini kaynatırken, çalışmak çok güç. Şu sancı bıraksa da güneş bastırıncaya kadar doyasıya çalışsam.”

Üçüncü evleğe başlarken, tarlayı çevreleyen ağaçlara, karşı yamaçta keten söken kızlara, iki yamaç arasında sessizce akıp duran dereye baktı. Çalışmanın verdiği mutlulukla gözlerinin içi gülüyordu.

“Bugün öleceğimi bilsem, yine de keten sökümünü bitireceğim. Keten sökümü bitmeden doğdura moğdura gidesi değilim.Doğdur ne yapacak ? Verecek bir iki iğne, onu da vuracak adam bulamayacağız. Hem sonra köylü kadını bu ağrılara aldıracak kadar düşkünlenmemeli. Köylü kadını denince, taştan da katı olmalı. İş bitmeden irahatlık düşünülür mü ? Zaten hasat bitmeden paramız olur mu ki, doğdura verelim.

Köylü olmak, zorluklara göğüs germek demektir. Hele keten zor ürünüdür. Zorluklara katlanmadan keteni nasıl elde ederiz ? Ketenin zoru, ne pirinçte, ne de pamukta vardır. En uzun ömürlü üründür. Her şeyi insandan bekler, dinlenik tarla ister, ilaç ister, gübre ister. Çok da nazlıdır. Sevilmek, okşanmak ister. Hakkını korumasını da bilmez namıssız. Yabanıl otlara hiç mi karşı koyamaz. İster ki, insanlar gelip ayıklasınlar yabanıl otlar…

Kış boyunca güller, kekikler, kır çiçekleri, ağaçlar, çimenler uyurken, keten çimlerinin yeşili içimizi açar, yüreğimize esenlik doldurur. İlk yazda yoprak uyanmaya başlayınca keten maviş maviş çiçekler açar. Namıssız yerini severse keyfine diyecek olmaz. Yel vurdukça oynaşan maviş çiçekleri, bakanlara gülücükler gönderir.

Zengin takımının çocuğuna benzer, rüzgâr esmeden üşür, üzülür. Güneş kızışmasından kurur, kavrulur. Çok dayanıksız olduğu için yaz sıcağı bastırmadan keteni söküp almak gerek, toprağın ciğerinden. Sancıdan da, ağrıdan da kıvransak, toplamak gerek keteni. Bir yıl emek veririz ama, bir gün vakti geçince ele avuca gelmez, yok olup gider.”

Hüsniye’nin kolu, makine kolu gibi çalışıyordu. Kolu çalışırken de durmadan konuşuyordu. Söyledikleri de hep keten üstüneydi :

“Ne hınzırdır keten ? Tarladan sökmekle işi bitse, biz köylüler onu öper de başımıza koyarız. Söküm biter tohumunu ayırırız. O iş biter. Sapını suya koymak gerekir. Hasat bitiminde ketenin sapı ile çöpünün ayrılması başlar. Bir kış boyu uğraştırır bizi. İşi bitmez ama, yüreğimize de yer etmiştir. Ne biz onsuz, ne de o bizsiz olur.”

Güneş birkaç adam boyu yüksetmişti ki, kasığındaki ağrı bir kez daha kasığından yukarılara tırmandı. Tüm bedenini yiniden sardı ağrı. Öyle kaldı biz zaman. Uzun zaman dinlendi. Ağrısı dinince de, taze bir güçle sürdürmeye koyuldu işini. Bunca yıldır eğilerek yüzükoyun çalıştığı için sırtı hafif kamburlaşmış, genç kızlığında diri olan memeleri pörsümüş, dağarcık gibi sallanıyordu. Gençliğindeki güzel vücudunun şekli değişmiş, suratındaki çizgiler derinleşmişti. Çizgiler, onu yaşından daha yaşlı gösteriyordu. Elleri, erkek eli gibi iri ve kemikliydi. Onun bunlara aldırdığı, kadın gibi görünmeye hevesi yoktu. Ne ellerinin güzelliğini, ne de göğüslerinin diriliğini istiyordu. Onun tek tutkusu vardı, toprakla sarışmak. Çünkü tüm dünyasını onunla kurabiliyordu.

Esmeye yeni başlayan sabah yeli içine doldukça canlanıyor, gönlü sevgiyle doluyordu. Yeni bir evleğe başlarken, ta gelin olduğu günleri anımsadı. O günlerden usunda kalan bir türküyü usunda anımsadı. Türkünün sözlerini hatırlamaya çalıştı. Topraktan söküp, bıraktığı keten destelerine bakarak, ince ve tiz bir sesle türküyü söylemeye başladı :

Keten bezim tarakta

Bir yar sevdim ırakta,

Olursa ırak olsun,

Sevdası var yürekte.

Türkünün birinci kıtası bitince gelin oluşunu andı. Gülümsedi. Türküsünü sürdürdü. Karşıki yamaçta çapacı kızlar onun sesini duyunca, toplu olarak aynı türküyü söylemeye başladılar. Hüsniye’nin dudaklarında toprak kokusu kadar sıcak bir gülümseme belirdi. Kızların birlikte söyledikleri türkü, mavi göğü anlatıyordu sanki. Türkünün bitişiyle, kızlar yeni bir türküye, Hüsniye de kendi kendine söylenmeye başladı :

“Benim güzel ketenim, sana hınzır dediysem sakın üzülme ! Yaz- kış birlikteyiz. Sensiz, uzun kış geceleri bitmek bilir mi ? Senin destelerini avluya yığıp, mengelezin başına geçince çarçabuk sabah olur. Desteyi alıp, mengelezin ağzına yerleştirince eti sıkılan çocuklar gibi inlemeye başlarsın. Mengelezin ağzında kırılan çöplerin, liflerinden ayrılır. Kolunu hareket ettirince, mengelez bülbül olup şakımaya başlar. O şakıdıkça, liflerin tel tel olur, biz mutlanırız. Geceyle yarışırken, avludan avluya komşularla söyleşiriz. Kış boyunca uğraşırız seninle… Uğraşırken kışın nasıl geçtiğini anlayamayız. Yorulup uyurken, komşuların çalıştırdığı mengelezin sesi, kuşların çağırdığı türkü gibi gelir bize. Ninni olur.

Bunca zorun var, zor ürünüsün, biz de senin işçileriniz ama, hiç de yabana atılacak ürün değilsin:  Çöpün para, lifin para, tohumun para, özün para, kökün bile para… Çok zorlu ürünsün ama, bize sen öğretirsin toprakla zorlu didişmeyi, cebelleşmeyi, kavgayı, durulmayı, onun ötesinde düşünmeyi, sabırlı olmayı. Hepsini sen öğretirsin.

Kuşluk zamanı oğlu Erhan’ın getirdiği yiyeceklerle karnını doyurdu. Toprak testiden kana kana su içti. Keten saplarından bir taç yapıp kafasına yerleştirdi. Tazelenmiş güçle, yeniden toprağın ciğerine elini uzatmaya, ketenleri söküp almaya başladı.

Evlekler bir bir biterken, sıcak yine bastırmıştı. Ortalığı yakıp kavuruyordu. Birden Hüsniye’nin kasığındaki ağrı şimşekledi. Ağrı sancıya dönüştü ve gittikçe arttı. Tüm bedenini bir titreme sardı önce, sonra serilip kaldı toprağın üstüne öylecene…

Oğlu Erhan, kapandı anasının üzerine, sarstı. Bir şey yapamayacağını anlayınca ağlayarak koştu köye. Haber verdi babasına. Babası onyedili traktörle, tarlaya geldi. Alıp götürdü Hüsniye’yi  kasabaya. Doktor, patlayan apandisitini temizlerken, son kopardığı keten sapları sıkılı avucunun içindeydi Hüsniye’nin.

Murat Tuncel  Kitapları

—–

 

Administrator
Administrator
Editörden Yazı Atölyesi, Çağdaş Türk ve Dünya Edebiyatı’nı merkezine alan bir Websitesidir. Yazı Atölyesi’ni kurarken, okurlarımızı günümüzün nitelikli edebi eserleriyle tanıtmayı ve tanıştırmayı hedefledik. Yazarlarımız, Yazı Atölyesi’nde, edebiyat, sanat, tarih, resim, müzik vb. pek çok farklı alandan bizlere değer katacağını düşünüyoruz. Bu amaçla, sizlerden gelen, öykü, hikaye, şiir, makale, kitap değerlendirmeleri, tanıtımı ve film tanıtım yazıları, anı ve edebiyata ilişkin eleştiri yazılarla, eserlerinize yer veriyoruz. Böylelikle kitaplarınızla eserlerinizin yer aldığı Yazı Atölyesi’nde, dünya çağdaş edebiyatı ile sanatın pek çok farklı alanında değer katacağına inanıyoruz. Yazı Atölyesi kültür sanatın, hayatın pek çok alanını kapsayan nitelikli edebiyat içerikli haber sunar. Bu nedenle başka kaynaklardan alınan, toplanan, bir araya getirilen bilgileri ve içerikleri kaynak belirtilmeksizin yayına sunmaz. Türkçenin saygınlığını korumak amacıyla ayrıca Türk Dil Kurumu Sözlüğünde önerilen yazım kuralları doğrultusunda, yayınladığı yazılarda özellikle yazım ve imla kurallarına önem verilmektedir. Yazı Atölyesi, üyeleri ve kullanıcılarıyla birlikte interaktif bir ortamda haticepekoz@hotmail.com + yaziatolyesi2015@gmail.com mail üzerinden iletişim içinde olan, bu amaç doğrultusunda belirli yayın ilkesini benimsemiş, sosyal, bağımsız, edebiyat ağırlıklı bir dijital içerik platformudur. Katkılarınızdan dolayı teşekkür ederiz. http://yaziatolyesi.com/ Editör: Hatice Elveren Peköz Katkılarınızdan dolayı teşekkür ederiz. http://yaziatolyesi.com/ Editör: Hatice Elveren Peköz Email: yaziatolyesi2016@gmail.com haticepekoz@hotmail.com GSM: 0535 311 3782 -------*****-------
YAZARA AİT TÜM YAZILAR
BİR YORUM YAZIN
ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.