Fosforlu Cevrı̇ye’nin Gizli Aşkı Nazım Hı̇kmet | Özkan Çelebi
İBB Şehir Tiyatroları 2022-2023 tiyatro sezonunun ana temasını “İstanbul Klasiklerle Buluşuyor” olarak belirledi.Şehir Tiyatroları yerli ve yabancı klasikleri seyirciyle buluştururken, yeni yazarlar ve oyunlarına da sahnelerinde yer veriyor. Bu sayede geleceğin klasikleşecek eserleri ilk kez seyirciyle buluşturuluyor.
1930’larda İstanbul’un Galata semtinde yaşayan sokak kızı Cevriye’nin polisten kaçan bir adama aşkını konu alır. Sade bir dille yazılmış eserde toplumun farklı sınıflarından insanlara yer verilir.
“Karakolda ayna var, kız kolunda damga var.”
Suat Derviş’in 1940’lı yıllarda yazı dizisi olarak yayınlanan ve ilk kez 1968’de roman olarak okuyucuyla buluşan Fosforlu Cevriye’sini, belki sadece bu şarkı ve Türkay Şoray ile Kadir İnanır’ın başrollerini paylaştığı filim, 1972’de Derviş tarafından senaryolaştırılıp Gülriz Sururi’ye ithaf edilen hikaye.
Cevriye bir hayat kadınıdır. Her gün bir veya birkaç adamla birlikte olarak, hayatını kazanmaktadır.
Yine böyle bir gün birlikte olduğu adam tarafından çok kötü dövülerek gecenin bir yarısında sokağa atılır.
Baygın bir vaziyette kaldırımda yatarken bir adam bunu fark eder ve yardımcı olmak için kaldırmaya çalışır. Cevriye bayılır, her yeri yara bere içinde. Adam Cevriye’yi kucağına alır evine götürür. Adamın evi tek oda ve bir mutfak ve banyolu ufak bir bekar evidir. Odanın bir köşesinde tek kişilik bir yatak, pencere kenarında küçük bir çalışma masası ve sandalye, masanın üzerinde kitaplar, kalemler bir de daktilo ve kağıtlar bulunmaktadır…
Adam kendi yatağına Cevriye’yi yatırır kendisi de masada uyuklar.
Sabah olur adam kalkar bir çorba yapar, eczaneden ilaçla merhem alır, Cevriye’yi kaldırır.Cevriye uyanıp kendine gelir tanımadığı bir adam ve bilmediği bir evde bulmuştur kendini…
Adam, “lütfen rahat olun, korkmayın” der…
“Ben sizi dün gece kaldırımda yatarken buldum, durumunuz iyi değildi. Alıp evime getirdim. Çorba pişirdim, çorbanızı için sonrada yaralarınıza merhem sürelim,” der.
Cevriye birçok erkek tanımıştır hiçbir erkek, babası ve erkek kardeşleri dahi kendisine böyle sevecen ve kibar davranmamıştı. Adamdan etkilenmeye başlar.
Birkaç gün daha o evde adamla kalmış, adam kendisine yemekler pişirmiş yaralarına merhem sürüp ilaçlar içirip iyileşmesini sağlar.
Bir gün adam dışarı çıkar ve Cevriye evde kalır. Masanın üzerindeki kitaplara bakar, daktilo ile yazılanları okur. Yazılanlar çok hoşuna gider ve bayağı etkilenir.
“Bunları o yazmış olmalı, ne kadar duygulu şeyler yazmış, ne kadar ince ruhlu birisi,” diye içgeçirir.
Bugüne kadar tanıdığı erkeklerden çok farklı, üstelikte baya yakışıklı ve çekici diye düşünür.
Cevriye içinden kendi kendine, “ne o adama aşık mı oluyorum yoksa?” der.
“Aşık olsam da oda beni sever mi ki? diye düşünür.
Birgün böyle düşünceler içinde iken akşam olulur ve adam hala gelmez. Bunun üzerine adamı merak etmeye başlar.
Kendi kendine mırıldanır. “İlk defa bir erkeği böyle merak ediyorum, aşk bu mu acaba? der.
Cevriye, bu duygular içinde iken kapı açılır, gelen o adamdır. Telaşlı bir şekilde selam verip, içeri giren adam valizini çıkarıp eşyalarını içine koymaya başlar.
Cevriye sorar, “ne o acilen bir yere mi gideceksin nedir bu telaşın?”
Adam, “evet gidiyorum bir daha görüşemeyiz belki, der.”
Cevriye, “nereye?” diye sorar.
Adam “çok uzaklara,” diye cevap verir.
Cevriye, “ya ben ne olacağım?” diye sorar.
Adam, “ben bu evin bir aylık kirasını vermiştim. İstersen bir ay burada kalabilirsin,” der…
Adam valizini toplamış, telaşlı bir şekilde kapıya doğru yönelir. Cevriye’ye, “hoşçakal küçüğüm, kendine iyi bak,” der ve kapıdan çıkıp merdivenlerden hızla inerek sokağa çıkar.
Cevriye pencereden adamın arkasından sokaktan kaybolana kadar üzgün gözlerle bakar.
O güne kadar kendini hiç bu kadar yalnız hissetmemiş, hayatında hiç bir erkek kendisini bu kadar etkilememiştir.
Böyle kederler içinde akşam yemeği bile yemeden yatağın içine ağlayarak sabahı zor eder.
Cevriye, artık iyileştiğini ait olduğu İstanbul sokaklarına geri dönmesi gerektiğini düşünerek evden çıkar. Tarlabaşı’ndan Taksim’e doğru yürüyur. Emek sinemasın yanındaki kitapçının önünden geçerken, gözü gazete stanlarına takılır. Gazetenin birinde o adamın kocaman bir resmini görür. Tam sayfada, “Vatan Haini NAZIM HİKMET Rusya’ya Firar Etti!,” yazısını okur ve olduğu yere yığılıp kalır.
Suat Derviş, 1905 yılında İstanbul’da doğmuştur. İlk şiiri 13 yaşındayken kendisinden habersiz Nazım Hikmet tarafından yayımlanan Suat Derviş, ilk romanı “Kara Kitap” basıldığında 16 yaşındaydı. Suat Derviş’e büyük bir hayranlık besleyen Nâzım Hikmet’in “Gölgesi” şiirini onun için yazdığı söylenir.
Yeni Türkü’nünn Cevriye Hanım şarkısında her an sirtaki yapmaya ve tabak kırmaya hazırlıklı olmalısınız. Çünkü şarkının enerjisi size o coşku ve neşeyi hissettirecektir. Bu şarkının orijinali ise yine Haris Alexiou‘dan “Aman, Katerina Mou” şarkısına aittir.
…
FOSFORLU CEVRİYE
Cıvıl cıvıl gelir sesi
Köşedeki lokantanın
Bir işveli ki sahibi
Ah Cevriye güzel hanım
Çoktan beri sevdalıyım
Aman Cevriye Hanım kuzum Cevriye canım
Güzel gözlerin aklımı başımdan aldı hey
Ah yok mu işvelerin şarkılı güzel sesin
Kestane gözlerin beni dertlere saldı
Her yaptığı olay olur
Peşindedir sevdalılar
Mangaldaki köfteleri
Cız etmez şu kalbim kadar
Umutsuz aşığınım ben
Aman Cevriye Hanım kuzum Cevriye canım
Güzel gözlerin aklımı başımdan aldı hey
Ah yok mu işvelerin şarkılı güzel sesin
Kestane gözlerin beni dertlere saldı
…