Dolar 34,5055
Euro 36,4583
Altın 2.955,93
BİST 9.084,29
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Hatay 18 °C
Az Bulutlu

Günün Hikayesi | Kar Tanesi | Gülçin Yağmur Akbulut

Günün Hikayesi | Kar Tanesi | Gülçin Yağmur Akbulut

Kadının ördüğü hırkanın her ilmiği, darağacında asılı yağlı bir urgan…

Kış kapıda bekliyordu. Sevginin kalın iplikleriyle örülü kestane renkli bir hırka örmeliydi torununa. Oldum olası severdi kestane rengini Ayda. On çile ip, dört numara örgü şişi. Ah! Bir de kendini terk etmeyen şu diz ağrıları olmasa. Tuhafiyeciye gidip gelene kadar iflahı kesilmişti Emine ninenin.

Arka odadan sesi geliyordu Asya’nın. Titrek soluğuyla kalbinden kalbine akıyordu sözleri. “Kızıma iyi bak. Yalnızlık gömleğinin sırtına konmasına, elem şalının omuzlarına dokunmasına izin verme. Ak saçlı anam emanetimin üzerine sağanak yağmurların yağmasına müsaade etme.”

Emine ninenin göğsünde devinen sancılı bir ağrı. İçine yerleşip, çıkmak bilmeyen kış mevsimi… Kirpik uçlarından havalanan kırlangıç kuşları… Aklının zulasında tekerrürden ibaret ağır bir cümle… “Çalar saat bana kurmalıydı ölüm vaktini. ” Kızının döneceğini bilse tek kontörlük ömrünü bahşiş bırakırdı Azrail’e.

Uzun bir hastane koridoru… Koridorun başında asılı sus işaretli hemşire tablosu. Kefene sarılı bir evlat vermişti kucağına hasta bakıcı. Bir de evladından kalan evlat yarısı. Söyle şimdi ey sağlıkçı hangi reçete susturabilirdi ki Emine ananın kılıçtan geçirilmiş feryadını.

Büyüyordu Ayda. Dün üç, bugün on üç yaşındaydı emaneti. İçine kapanıktı. Ağlamazdı. Gülmezdi. Alaska’daki en soğuk şehrin en ücra sokağında kalakalmış gibiydi. Donuktu. Hareketsiz, heyecansızdı. Ruhsuz bir heykelden farksızdı. Ne çok üzülürdü Emine nine. Kar tanesinin bulutlu, küsmüş hallerine. Sormazdı anne babasını. Sık sık fotoğraflarına bakmasından anlardı hasretin ezberinde düşlere dayandığını.

Arkadaş edinmezdi. Yüzüne bile bakmazdı akranlarının. Komşu kızı Hediye, amca torunu Sakine… Ne çok çaba göstermişlerdi Ayda’nın gizemli dünyasına girmeye. Cenazeye üzülmez, Kimsenin kahkahalarını umursamaz. Geçmişin mahzenine mi kilitlemişti kendini, yoksa geleceğin belirsizliğine mi bilinmez. Sağlık Ocağı’na defalarca götürse de torununu Emine nine sonuç alamadı. Büyük şehre götürmek icap eder lakin ona da Emine ninenin gücü yetmez.

Tek emeli ömür panjuru kapanmadan büyütebilmekti vediasını. Ölüme inatla kafa tutuşu, avuçlarının kıyısındaki kuşun umarsızca çırpınışıydı. Kendisinden başka hisarı yoktu savunmasız sabinin. Yaşamak için bahane aramıyordu. Mazereti Ayda’ydı payidar olabilmek için.

Yavaş ilerliyor olsa da zorlanan kapıları aralayıp iki düz bir ters örgüsünü örüyordu Emine nine. Malum yaşlılık. Gözlerinin feri, kollarının kudreti ihtiyarlıkla nikâh kıymıştı bir kere. İki aya yakın bir zaman vardı yakıcı soğukların muharebesine. İlk kar tanesi yeryüzüne düşene kadar elbet takardı sırtına hırkasını krizantem çiçeğinin.

Sesleniverdi yüzü hayata dönük fesleğenine. Omuz genişliği kol boyu vs. Prova etmesi gerekiyordu gamzesi acı seyirli çayır bitkisini. Ah, benim Ayda kuzum! Çayır bitkisi kuzum! Bir karış kol, dört parmak omuz. Gölge gibi süzülüp karartı şeklinde geri dönmüştü pencere kenarındaki sandalyesine. Doyamazdı gökyüzünü seyretmeye. Günler sonra dilinden dökülen boynu bükük bir cümle: “Uçan bir balonum olsaydı keşke nine!”

Ne yaptı ne ettiyse okula gitmek istememişti Ayda. Yedi zorlu tepenin ardından yedi ışıklı meşale getirmişti Emine nine. Engellerin paçasını kısaltmış, güneşten gizlenen kuyularda yediverenler açtırmıştı. Hayalinde, boynuna stetoskop asmış, elinde neşteriyle kanseri yetmiş yerinden kazıyan bir cerrah olacaktı Ayda. Asya’yı ücra bir mezara bekçi yapan marazanın başkalarının da bedenine musallat olmasına izin vermeyecekti. Nafile… Karanlık dünyasının ışımasına müsaade etmemişti Ayda.

Dörtte üçü bitmişti hırkanın. “Ha gayret Emine nine… Poyraz rüzgârları başladı esmeye. Şems karartılı doğmaya başladı sabahlara. Bir de kapüşon iliştiriver yakasına. Bakkala fırına giderken… Büyüklerimiz boşuna dememiş ya her türlü hastalık baş ve ayaktan. İkisini korudun mu sayrılık uğramaz ikametgâhına. Doğrusu bayağı da güzel göründü gözümün ferine. Modeli buğday başağı, rengi kestane… İp artarsa bir de boynuna atkı eline eldiven. O zaman değme kar tanemin keyfine.”

Günlerin ardından, nihayet bitmişti hırka. Mutluydu Emine nine. Hem kalın, hem de gösterişli. Üstelik atkıyla eldiveni de üstüne promosyonu. Ne çok yakışacaktı ay yüzlüsüne. Pas tutan kollarıyla yaz boyunca çabalamıştı kış ayazına yetiştirmeye. Zaman çabucak buharlaşmıştı. Temmuz başından kasım ortasına taşımıştı Emine nineyi şişiyle örgüsüyle.

Emine nine mi sabırsızdı, Ayda mı gittiği ahırdan dönmek bilmemişti muamma. Taze süt kaynatılınca bir başka oluyordu kahvaltı sofrasında. Ani bir refleksle yerinden doğrulan ihtiyar kadın hırkayı yüklenip sürpriz yapmak için ahır kapısında soluk soluğa kaldı. Kapıyı açar açmaz gökyüzünden üstüne devrilen simsiyah bir ağırlık… Tavanda asılı bir kız çocuğu… Dışarıda toprağa düşen ilk kar tanesi… Uzakta dönen su değirmeni şırıltısı eşliğinde yankılanan acı bir çığlık “Kızım nerede anne?” . Dizlerini döven yaşlı bir kadın…

Kadının ördüğü hırkanın her ilmiği, darağacında asılı yağlı bir urgan…

 

Gülçin Yağmur AKBULUT

Kaynak: Yitiksöz Dergisi Aralık 2022 Ocak 2023

 

Gülçin Yağmur Akbulut
Elazığ doğumluyum. Fırat Üniversitesi mezunuyum. Elazığ’da Aile Ve Sosyal Politikalar Bakanlığına bağlı bir kuruluşta görev yapmaktayım. Şiire sevdalıyım. On beş yıldır şiir yazmaktayım. Bir çok edebiyat dergisinde şiirlerim yayınlandı ve hala yayınlanmaktadır. Bunlardan bazıları Yaşam Sanat, Ekin Sanat, Sarmal Çevirim, Berfin Sanat, Mahfel, Kurgan, Bozkır İlleri , Kara kedi, Gökkuşağı, Temren, Deliler Teknesi,Delikli Çınar, Tomolos, Berfin Sanat, Silgi, Serhat Kültür, Bekir Abi, Ihlamur Dergisi, Aydos Edebiyat. Sinada Dergis, Üvercinka ,Yeni Gelen, Akatalpa, Son Gemi gibi edebiyat ve sanat dergileridir. Birçok şiirime beste yapıldı. Çeşitli antoloji ve gazetelerde şiirlerim yer almaktadır. Ayrıca yayınlanan denemelerim de bulunmaktadır. Şiir adına en büyük hayalim Türk Edebiyatında bir yer edinebilmek.
BİR YORUM YAZIN
ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.