GÜNSULARI / Duran Aydın
Bir haftadır yağdım yağacağım diye Çukurova toprağını umsuluk eden yağmuru fırsat bilip dört gündür dükkanı kapalı tutuyoruz ya; şöyle bir Hürriyet Mahallesi’ne dalıp anı avcılığına soyunayım dedim bugün.
Hürriyet Mahallesi mi? Başkaca bir söz etmeme gerek var mı; önce Muzaffer İzgü, sonra Nihat Ziyalan, ardından İbrahim Oluklu gelir belleklere Hürriyet Mahallesi denilince.
Daha sokaklarında, bile isteye kaybolacağım Güney Adana mahallelerinde milim milim adımlayacağımın heyecanı içindeyken, Karataş Yolu’ndan Regülatör Köprü’ye döner kavşakta Kubilay Altuntaş bir arabadan ses verip el sallayıp “suçüstü” yapmasın mı?
Kubilay, bizim buraların “Heykâcı Baba”sı Turan Altuntaş’ın şimdilerde sıkı öyküler yazan oğlu.
Beni “suçüstü” yakalaması, hani şu 4 kez hacca gittiğini söyleyip daha besmele bile çekemeyen Yasin satıcısı genç vardı ya (Google’ye girin görürsünüz) , işte onların arkadaşı olduğu kesin 3 kişiyi, bu kez otomobil camlarını parlatıyormuş gibi yapmalarını gözlüyor olurkenki durumum. Gençler, “En Alttakiler”den… Bu kez ellerinde birer camsil. İstedikleri parayı alamayınca sanki arabaları çizecekler, içindekileri dövecekler gibi bir çaresizlik içindeler.
Daha aşağılarda, Kocavezir Mahallesi’nde Suriyeliler kendi ülkelerinde yaşanan dramdan oldukça uzak bir düzen içinde Adanalılaşmışlar! Gün geçmiyor ki lastik botlardan karanlık sulara gömülüp sonra sahile vuran umutların peşinde olmak yerine kentin güney varoşlarında
aslında yabancısı olmadıkları bir yoksullukta öğütülmüş gibiler.
Ne kadar da bize benziyorlar; yoksulluğun rengi dünyanın her yerinde aynı.
Bunu içim ezilerek bugün bir kez daha acıyla anladım.
7 Ocak 2015