Gözlerin | Yılmaz Pirinççi
Masmavi gözlerinde denizler yüzüyordu ilk zamanlar.
Sapsarı saçlarını geriye doğru tarar hep çok güzel ütülenmiş elbiseler giyerdi.
Dudağının kenarında hep masum bir gülümseme .
Ve hep saygılı ,kırılgan bir sesle konuşurdu.
Arada
bir dalıp dalıp giderdi kendi gözlerinin mavisinde.
Arada bir kimsenin görmediği derin bir iç çekiş içersinde çocukluğunu özlerdi.
Arada bir ağlardı bir başına olduğu zamanlar.
Sonra hiç bir şey olmamış gibi elini yüzünü yıkar en fiyakalı haliyle çıkardı
dayısının çay ocağına.
Lise
den sonra bir de araba almıştı babası ona.
Cebinden harçlığı eksik olmaz,en kaliteli sigarayı içerdi
Yürüdüğü
her yerde hep vitrinlere bakardı .
Şimdiki gibi utanmazdı kendinden. Duvar dibine sinmez,kimselerden kaçmazdı .
Uzun zaman olmuştu eve gitmeyeli. Babası her zaman ne yapar eder onu bulur
mutlaka eve götürürdü.
Oysa babası da aramamıştı bu sefer.
Elindeki
poşeti bir kez daha götürdü burnuna,derin derin çekti içine
Gözleri kan çanağı gibiydi .
Dünya dönüyordu yeniden
Geniş
meydanın etrafında otobüsler uçuyordu.
İnsanlar havada yürür gibiydiler.
Ağaçları kim sökmüştü böyle köklerinden.
Neyse ki banklar çok uzak değildi. Havada tuttu birini üzerine uzandı.
Çocukluğu
geri gelmişti işte.
Kısa pantolonu,kırmızı bisikleti. Odasındaki tertemiz yatağı,pahallı
oyuncaklar. Birde papağanı
Uyudu. Uyudu. Uyudu
Yılmaz Pirinççi