Kemal Türkler | Mazhar Özsaruhan
38 yıl önce bugün ülkenin yetiştirdiği ender yiğit insanlarının önde gelen bir şahsiyeti olan ve Devrimci İşçi Sendikaları Genel Başkanı Kemal Türkler sabah saatlerinde evinin önünde silahlı saldırıya uğrayarak katledildi. Aradan geçen süre içinde her yıl Türkiye’nin dört bir köşesinde anılıyor, adına anma programları düzenleniyor. Çocukluktan başlayarak yaşamın tüm merhalelerinde işçi sınıfının hak, özgürlük ve demokratik mücadelesinin örnek bir insanıydı. Kitle sendikacılığının ilk ve değişmez örneğiydi.
Kemal Türkler 1926 tarihinde Denizli’de yoksul bir ailenin oğlu olarak dünyaya geldi. Yoksul bir öğrenci olarak Denizli’de İlkokulu bitirdikten sonra bir gömlekçi bir terzinin yanında çırak olarak çalıştı. Usta oldu, ayakkabıcıda çırak olarak çalıştı. Kemal Türkler ergenlik çağına varmadan işçi haklarını öğrenmeye çalıştı.
1944 yılında liseden mezun olan Türkler, yedek subay olarak yaptığı askerliği 1946 yılında tamamladı. Denizli’nin Tavas ilçesinde bir yıl devlet memuru olarak görev yaptı. 1947 yılında İstanbul Hukuk Fakültesine kaydoldu. Bu dönemde hayatını Bakırköy Emayetaş fabrikasında işçilik yaparak kazandı. Sendikal yaşamı da bu iş sayesinde başladı.
1949 yılında Türkler’in ailesi babasının sağlık sorunu dolayısıyla İstanbul’a taşındı. Türkler, hukuk fakültesinden 3. sınıfta ayrılmak zorunda kaldı ve 1953 yılına kadar gömlek terzisi olarak çalıştı ve satıcılık yaptı.
Lise eğitimini bitirdikten ve askerliğini yaptıktan sonra İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne kaydını yaptırdı. Aynı yıl Bakırköy’de bir fabrikada işçi olarak çalıştı. Bir süre sonra işyeri temsilcisi olarak sendikal hayata genç yaşta başladı. Ancak ailevi sorunları ve geçim sıkıntısı nedeniyle Hukuk Fakültesi’ni 3. Sınıftayken bırakmak zorunda kaldı. 1953 yılında Türkiye Maden-İş Sendikası Bakırköy şubesi yönetim kurulu üyeliğine seçildi. 1954 yılında da sendikanın Sekreterliğine getirtildi. Aynı yıl sağlık sorunları nedeniyle sendikanın genel başkanlığı görevini yürüten Yusuf Sedal’ın görevinden ayrılmasıyla genel başkan olarak atandı.
1958 yılında Kemal Türkler eşi Sabahat Türkler ile evlendi ve bir yıl sonra Yasemin, üç yıl sonra da Nilgün adlı çocukları dünyaya geldi.
Aynı yıl içinde Türkiye Maden-İş Sendikası’nı ülke genelinde örgütlemeye başladı. 1960 yılındaki askeri yönetimin getirdiği temel hak ve özgürlükler doğrultusunda sendikal çalışmalara başladı. 1960 askeri darbesinin ardından sendikal örgütler arasında etkin mücadele veren Maden-İş Sendikası’nın Türk-İş içinde öne çıkmasını sağladı. İstanbul Saraçhane Mitingi ile 1961 yılında bugünkü grev ve toplu sözleşme haklarının önderiydi.
9 Ekim 1960 tarihinde Türkiye Maden-İş Sendikası, Uluslararası Maden İşçileri Sendikaları Federasyonu’na üye oldu. Yine geçici bir süreliğine de olsa burjuvazinin getirdiği temel hak ve özgürlükler doğrultusunda 1961 Anayasa’sı sonrasında Türkiye İşçi Partisini kuranlar arasında yer aldı. 1966 yılında içinde Maden-İş, Lastik-İş, Gıda-İş ve Basın İş’in yer aldığı Sendikalar arası Dayanışma Anlaşması’nı (SA-DA) oluşturdular. 15 Ocak 1967 tarihinde Türk-İş’ten ayrılarak Lastik-İş’ten Rıza Kuas, Maden İşçilerinden Mehmet Alpdündar, Basın-İş’ten İbrahim Güzelce, Gıda-İş’ten Kemal Nebioğlu ile birlikte kurdukları Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) yönetim kuruluna seçildiler.
Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu ilk tepkisini 274 ve 275 sayılı İş Yasasına gösterdiler. Bu yasa tamimiyle işçiler aleyhineydi. DİSK, 15-16 Haziran 1970 Türkiye İşçi hareketinin kitlesel mücadelesinde aktif rol aldı. İşçi sınıfının grevler, gösteriler ve yürüyüşlerde gösterdiği devasa direnişlerin ardından sıkıyönetim ilan edilerek, Kemal Türkler ve arkadaşları tutuklandı. Kemal Türkler bu dönemde DİSK ve Türkiye Metal Sanayicileri Sendikası (MESS) grevlerini sürdürüyordu. Çeşitli yerlerde MESS patronu TURGUT ÖZAL ile toplu sözleşme pazarlıklarında uzlaşma sağlanamadı.
İlk örgütlü genel grev siyasi iktidarın Devlet Güvenlik yasa tasarısını meclise getirmesi ile başladı. DİSK tarafından 1976 yılında ülkede genel yas ilan edildi. Genel grevin başlamasıyla Kemal Türkler tutuklandı. 26 Aralık 1977 yılındaki DİSK genel kurulunda genel başkanlığı kaybetti. 1 Mayıs 1978 kutlamalarında Taksim Meydanı’na Maden-İş Sendikası genel başkanı olarak katıldı. Bir yıl sonra Maden-İş Sendikası’nın genel kurulunda Enternasyonal Marşı okundu diye tutuklandı.
1980’in 1 Mayıs bayramı DİSK öncülüğünde İzmir’de kutlandı. Egemen sınıfların 1 Mayıs’ın kutlanmasının engellenemeyeceğini anlayınca işçi sınıfı önderlerine sistematik saldırılar düzenlemeye başladılar. Bu saldırıların içine devleti de kattılar. İşçi önderleri faşizmin ne demek olduğunu çok iyi biliyorlardı. Çünkü 1971 tarihinde bizzat yaşadılar.
Ölümünden 11 gün önce, 11 Temmuz 1980 tarihinde yaptığı konuşmada “halkımızın sorunlarının çözülmesinin tek yolunun anti-faşist, anti-emperyalist, anti-tekel, anti-şoven güçlerin cephesinden, bu cephe güçlerinin ortak iktidarından geçiyor. Gerçek kalıcı çözüm sosyalizme açılan ileri demokratik iktidarın kurulmasıdır,” diyordu. Aynı günlerde 2. Bölge Genel Kurulunda yaptığı konuşmada “faşist olayların kökü devlet aygıtından, faşist unsurlar temizlenmeden, MHP ve faşist odaklar dağıtılmadan kazanılamaz. Faşist tehlikeyi bertaraf etmenin yolu, tüm demokrasi güçlerin aktif katılmasıyla seferber edilecek bir eylem birliğinden geçmektedir,” diyordu.
Kemal Türkler, 22 Temmuz 1980 sabahında arabasına binerken evinin önünde ülkücü faşist Ünal Osmanağaoğlu tarafından katledildi. Kemal Türkler, karanlık güçlerin ülkeyi getirecekleri 12 Eylül için malzeme hazırlıyordu. Kemal Türkler, bu malzemeden biriydi. Karanlık güçleri afaki diye anlatmıyorum. NATO, ABD, CIA, MİT o tarihlerde tamamıyla karanlık güçlerdi. NATO Türkiye’de yapacağı her eylem için ÖZEL HARP DAİRESİ’ni kullanıyordu. Bu örgüt de kendisine en yakın olan MHP ve ülkücü tosuncukları kullanıyordu. 1 Mayıs 1977 katliamı, 1978 Maraş katliamı, Mayıs-Temmuz 1980 Çorum olayları, Meclisin kilitlenmesi, 24 Ocak kararları, ekonominin iflası ve diğer hazırlanan nedenlerle yeni sömürge tipi bir ülkede askeri darbe yaptırıldı. Kaybeden ezilen halklar ve işçi sınıfı oldu. Belki sosyalizme ulaşılmazdı ama faşist burjuva devleti bir hayli sarsılacaktı. Çünkü sosyalizm için işçi sınıfına önderlik edecek siyasi bir yapılanma yoktu.
Katil Ünal Osmanağaoğlu, MHP ve ÖZEL HARP DAİRESİ tarafından önerilen bir tetikçiydi. 12 Eylül tarihine kadar tutuklanmadı. 12 Eylül ile birlikte yurt dışına kaçırıldı. Bu katilin, Susurluk olayı öncesinde Abdullah Çatlı ile buluştuğu söylenmektedir. 19 yıl sonra 1999 tarihinde kardeşinin kimliğiyle dolaşırken yakalandı ve 7 kez müebbet hapse çarptırıldı. Bu katil 1978 tarihinde 7 TİP’li gencin öldürülmesi olayından da aranıyordu.
MHP Genel Başkanı Alparslan Türkeş’in ölüm emrini bizzat verdiği iddiaları henüz gün ışığına çıkartılmadı ve çıkartılmayacak gibi…
Kemal Türkler’in ölümü ile ilgili Bakırköy 2. Ağır Ceza Mahkemesi, 2003 yılında katilin beraatına karar verdi. Yargıtay 9. Ceza Dairesi, dosyada eksik soruşturma yapıldığı gerekçesiyle kararı bozdu. Yerel mahkeme bir kez daha sanığın beraatına karar verdi. Yargıtay sanık ile ilgili olarak keşif yapması, silahla ateş etmiş olmasından dolayı bir kez daha kararı bozdu. Mahkeme 2009 da beraat kararında bir kez daha direndi. Karara yapılan itirazda Yargıtay Genel Kurulu hükmün bozulmasına karar verdi. Dosya yerel mahkemeye son gelişi olan 1 Aralık 2010 tarihinde zaman aşımı gerekçesiyle dava düştü. Türkler’in avukatı Rasim Öz, dosyayı AİHM’ye gönderdi. AİHM, 19 Eylül 2012 tarihinde dosyayı kabul etti.
26 Şubat 2013 tarihinde İstanbul 55. Asliye Ceza Mahkemesi’nde bir başka nedenden dolayı ‘DİSK Genel Başkanı Kemal Türkler Cinayeti Davası’ görüldü. Ancak yargılanan ölüm emrini verdiği iddia edilen MHP Genel Başkanı Alparslan Türkeş değildi.
Salonda cinayetin azmettiricileri olduğu iddia edilen Yılma Durak ve Celal Adan yoktu. Gözler Türkler’i çapraz ateşe alarak öldüren tetikçiler Abdülsamet Karakuş, Aydın Eryılmaz, İsmet Koçak ve Ünal Osmanağaoğlu’nu aradı ama onlar da yoktu. Mahkemede hakimin karşısında yalnız bir kişi konuşuyordu: Türkler’in kızı Nilgün Türkler Soydan.
22 Temmuz 1980 günü şahit olduğu cinayet anını şöyle anlattı: “Ben babam gözümün önünde öldürüldüğünde 18 yaşındaydım. Üç kişinin çapraz ateşe alarak babamı öldürdüğünü gözlerimle gördüm. Katilleri gördüm, tanıyorum. Hatta hangi silahın tutukluk yaptığını bile gördüm. Tam 31 yıldır ben bu sahneyi defalarca yaşadım, hâlâ yaşıyorum.”
Kemal Türkler’in kızı bu sözleri ‘tanık’ olarak değil ‘sanık’ olarak söylüyordu. Evet ‘sanık’ olarak. “Türkiye’de adalet var” diyenlere en iyi cevap, o tarihlerde bu olsa gerek. Türk adaleti Kemal Türkler cinayetini aydınlatmadığı gibi şimdi de kızını ‘sanık’ olarak karşısına oturttu. 6 yıla kadar hapis istemiyle yargılıyor. Şikayetçi ise MHP milletvekili Celal Adan.
MHP lideri Devlet Bahçeli, serbest bırakılan katile iftar yemeği verdi. Faşist katil 2014’te geçirdiği kalp ameliyatı sonrasında öldü.
“İşçilere benden selam söyle”
Türkler’in öldürüldüğü anları, eşi Sabahat Türkler “Oradaydım” belgeselinde şu sözlerle anlatmıştı:
“İşçilere benden selam söyle.”
“Gözleri yarım açık, vücudu paramparçaydı.”