Fıkralar | Kerim Özbekler
KERİM ÖZBEKLER / GAZETECİ-YAZAR-ŞAİR
ŞİŞENİN ALTINDAKİ HİSSE BENİM
Bir arkadaşı, Neyzen Tevfik’i elindeki kiloluk rakı ile Kadıköy Vapur İskelesi’nde yakalar;
-Hani söz vermiştin, içmeyecektin. Bu, ne ? diye sorar.
-”Bir arkadaşla, ortak aldık.” der Neyzen Tevfik,
-O halde çabuk kendi hisseni yere dök,
-Dökemem…
-Niçin ?
-Çünkü şişenin altındaki hisse benim.
****
MÜVEKKİL VE AVUKATI
Davayı kazanan avukata, müvekkili;
-”Doğrusu size, nasıl teşekkür edeceğimi bilemiyorum ?” demiş, avukat cevabı hemen yapıştırmış.
-”Para denen nesne icat edildiğinden bu tarafa, bu olay iyice kolaylaştı.”
****
TERBİYE
Adam oğluna sordu;
-Oğlum, otobüste. Tramvayda, metroda veya minibüste yer bulmuş otururken yaşlı birisi gelse ne yaparsın?
-Uyuyormuş gibi yaparım baba…
*****
BİR TEK KARI EKSİK
Temel için kız istemeye giderler, Temel’in babası kızı istedikten sonra kız babası sorar;
-Oğlunizin sigarası, içkisi. Kumari, hovardalığü var midur ?
Temel’in babası cevap verir;
-Hepsi de var, bir tek kari eksik. Onu da, alıp gideceğuk.
*****
SIKARKEN GİTTİ
Nasrettin Hoca bir gün yolun kenarındaki derede kedisini yıkıyormuş, yoldan geçen bir arkadaşı;
-Hocam kediyi yıkama, ölür demiş.
Hoca aldırış etmemiş ve kediyi yıkamış, arkadaşı dönüşte hocayı tekrar yolun kenarında ölü kedi ile görünce;
-Hocam, ben size kediyi yıkamayın ölür demedim mi ? deyince, Nasrettin Hoca;
-Ben kediyi yıkarken ölmedi ki, sıkarken gitti… demiş.
*****
GÜLENE HİÇ RASTLAMADIM…
Arkadaşı Temel’e merakla sordu;
-Biz doğarken dünyaya ağlıyarak geldik ya, gülerekmi gideceğiz acaba ?
-Zannettiğun gibi değil ağabey dedi, Temel;
-Ben çok ölmiş adam gördum ama gülene hiç rastlamadum, hepsinun surati bir kariş asukti…
*****
UYUYAMIYAN ADAM…
Psikoloğa giden bir adam derdini anlatıyordu;
-Geceleri uyuyamıyorum efendim, sürekli yatağın altında biri var gibi geliyor. Yatağın altına girip orada uyumayı deniyorum, bu defa da yatağın üstünde biri var gibi geliyor. Adamı dikkatle dinleyen psikoloğ;
-Bu saplantıyı hallederiz, bana haftada 2 kere geleceksiniz. 6 aylık bir tedavi sonrası, sizi iyileştireceğimi düşünüyorum.
Adam sormuş;
-Her viziteye ne kadar ödeyeceğim ?
-Her vizite 200 lira, bu hesaba göre 6 ayda 9.600 lira ödeyeceksiniz.
Adam;
-Tamam, hanım ve çocuklarla konuşup. Hesabımı da yapıp geleyim diye çıkıp gitmiş. Gidiş, o gidiş. Psikoloğ aradan 2-3 ay geçince adamı sokakta yakalamış, sormuş;
-Hastalığınız nasıl oldu ?
-10 liraya hallettim demiş hasta.
-Nasıl oldu bu iş ?
-Sizden çıktıktan sonra ilerideki bara gittim, biramı içerken barmene hastalığımı anlattım. ”Karyolanın bacaklarını kes.” dedi, kestim. Mesele, halloldu.
****
NAL
Nasrettin Hoca’ya yeni ev yaptıran birisi gelip ”Hocam yeni bir ev yaptırdım, kapısına nazar değmesin diye at nalı çaktırsam faydası olur mu ?” diye sormuş, Hoca da ”O nallardan her atın ayağında dört tane var ama yine de akşama kadar kamçı yemekten kurtulamıyorlar.” diye cevap vermiş.
****
AKIL HASTAHANESİ’NDEN HASTALAR KAÇINCA
1960’lı yıllar! Elazığ Akıl hastanesinden personelin bir ihmali sonucu bütün deliler kaçar, Elazığ’ın cadde ve sokaklarına dağılırlar. Toplam 423 deli kaçmıştır. Mülki makamlar panikler, Başhekime koşup “Doktor bey ne yapalım?” diye sorarlar. O zamanın ünlü doktoru Mutemet Bey hastanenin başhekimidir. Mutemet Bey : “Bana bir düdük verin ve arkama yapışarak gelin” der. Doktor önde birkaç personeli arkasında Kara trencilik oynayarak bütün Elazığ’ı “çuf çuf” nidalarıyla dolaşırlar. Başhekimin tahmini tutmuştur, bütün deliler bu kuyruğa girer vagon olurlar. Lokomotif, yani başhekim Mutemet Bey ,yönünü hastane’ye çevirince tüm kaçan deliler hastaneye geri dönmüş olurlar. Sorun çözüldüğü için Mülki makamlar ve doktorlar, trencilik oynayıp hastaneye döndükleri için de deliler hallerinden çok memnundur. Ancak esas sorun akşam yoklama yapıldığı zaman ortaya çıkar; Hastaneye trencilik oynayarak gelenlerin sayısı 612 kişidir.
*****
TRENİ KAÇIRAN ADAM
Üç arkadaş tren istasyonuna gitmişler, içlerinden biri gişeye yaklaşıp bilet almış ve trenin kalkmasına ne kadar zaman olduğunu sormuş.
– Bir saat, on beş dakika… Arkadaşlarına dönmüş;
– Daha çok var, hadi gidip şu karşı ki kafede çay içelim… Oradan buradan derken lâf lâfı açmış… Birden tren düdüğüyle kendilerine gelmişler. Koşarak dışarı fırlamışlar ama, nafile… Tren kaçmış… Sormuşlar;
– Sonraki tren ne zaman?
– Bir buçuk saat sonra… Yine dönmüşler kafeye. Yine çay, yine lâf ve derken yine düdük sesi… Koşmuşlar ama bu defa da treni kaçırmışlar. Bir saat sonra bir tren daha varmış. Dönmüşler kafeye… Ama bu kez uyanık duruyorlar. Trenin sesini duyar duymaz kalkmışlar ve koşmaya başlamışlar. İçlerinden ikisi biri bir vagona, diğeri başka vagona zar zor yetişmiş… Üçüncü ise geride kalmış ve yetişememiş… Bir süre dövündükten sonra başlamış katıla katıla gülmeye. Durumu gören istasyon memuru dayanamayıp sormuş;
– Hem treni kaçırdın hem gülüyorsun, hayırdır?
– Nasıl gülmeyeyim!… demiş, Onlar beni uğurlamaya gelmişti…
*****
CAMCI
Kadının evinde, cam kırılmıştı. Camcıyı aradı, sipariş verdi. Yarım saat sonra, zil çaldı. Kadın megafondan seslendi:
– Kim o?
– Camcı Bea.. Kadın kapıyı açtı ve camın takılacağı yeri gösterdi, beş dakika sonra yine zil çaldı.
– Kim o?
– Camcı Bea..
– Yanlışlık var, önce bir camcı gelmişti.
– Düştük Bea…
*****
KAZANÇ
İki genç konuşuyorlardı, birisi;
-Hiç çalışmadan kazanmanın yolunu buldum, dedi…
Diğeri merak edip sordu;
-Nasıl yani, ne yapıyorsun ?…
-Basit dedi diğeri, güvercin ticareti yapıyorum. Bu gün sattığım, ertesi gün bana kaçıp geliyor.
****
AMA DİLENCİ
Bir adam ama dilenciye sadaka verirken parayı yere düşürdü, dilenci eğilip parayı yerden alınca şaşıran adam hayretle;
-Aaa.. dedi, ben sizi ama sanıyordum?
Dilenci;
-Asıl ama arkadaşım ama bu gün biraz rahatsız olduğu için yerine ben geldim.
****
MÜSRİF KADIN
Salamon be… Benim hanım çok müsrif, para yetişmiyor. İnanamazsın, Pazar günü benden 200 frank istedi. Pazartesi 300, Salı 400. Çarşamba 500, Perşembe 800. Dün de 1000 frank!..
– Acıdım sana be Mişon, nereye harcıyor bu kadar parayı ?
– Ne bileyim ben, verdiğim yok ki.
*****
ARŞİMET
Öğretmen sınıfta anlatıyordu;
-Arşimet banyoda yıkanıyordu, birden buldum buldum diye feryat ederek sıçradı yerinden… Heyyy Ahmet, sana söylüyorum. Ne bulmuştu Arşimet?
-Banyonun içine düşürdüğü sabunu efendim.
*****
HEMŞİRE İLE HASTASI
Hemşire, doktora hastayı göstererek;
-Kalbini dinlemek için ne zaman eğilsem, kalp atışları hızlanıyor. Tansiyonu yükseliyor, düşürmekte zorlanıyorum. Ne yapsak acaba? diye sormuş, doktor;
– Önlüğünün yakasını iliklersen, tansiyonu kendiliğinden düşer. demiş.
*****
GÖZLERİNİ KAPASANA
Küçük Hilmi amcasına;
-”Amcacığım, biraz gözlerini kapasana.” dedi…
-Neden yavrum?
-Annem, amcan gözlerini kaparsa çok paramız olacak dedi de…
*****
ŞANSSIZLIK
İyi giyinmiş bir gencin, dilendiğini gören adam fena halde sinirlenmişti;
-Sapasağlamsın, dilenmeye utanmıyor musun?
-Utanıyorum efendim.
-O halde niye bir iş bulup çalışmıyorsun?
-Şanssızlık efendim, diye cevap verdi genç.
İş bulabiliyorum, ama hiç birisini beceremiyorum.
****
TARİH SINAVI
Babası eve gelince oğluna sorar;
-Oğlum, bu gün tarih sınavın vardı. Nasıl geçti ?”
Çocuk hüzünle cevap verir;
-Pek iyi değildi babacığım ama suç tamamen öğretmen de, hep ben doğmadan önce ki konuları sordu.
****
AKŞAMA KADAR SANA TATLI YOK
Annesi 4 yaşında ki Halil’e kızmıştı, ceza olarak kendisine;
-”Akşama kadar sana tatlı yok.” dedi, Halil cevabı hemen yapıştırdı;
‘-‘Size de yok zaten, çünkü hepsini yedim.”
****
OKULDAN ÇIKINCA HEMEN EVE GEL
İlkokul öğretmeni sınıfta öğrencilerine sorar;
-”Cennete gitmeyi kim istiyor ?” Herkes parmağını kaldırır, bir tek küçük Can parmak kaldırmaz. Öğretmeni merak eder, sorar;
-Can, sen gitmek istemiyor musun?
Can cevap verir:
-Öğretmenim çok isterdim ama annem okuldan çıkınca hemen eve gel dedi.”
****
İŞİMİZİ İYİ YAPMAZSAK BOKU YERİZ
Profesörün başına toplanan öğrenciler, baya bir merak ve ilgiyle kadavrayı incelemektedirler. Profesör dersine başlar.;
-”Tıpta iki şey doktorlar için çok önemlidir, ilki insan vücudu ile ilgili hiç bir şey sizin için iğrenç olmamalıdır..’ Örneğin, der ve parmağını cesedin kıçına sokar ve çıkartıp kendi ağzına götürür..
-‘Hadi bakalım şimdi sizlerde aynı şeyi yapınız..!’
Öğrenciler şok içinde, hepsi duraksarlar ama bakarlar ki profesör çok ciddi, istemeye istemeye hepsi sırayla kadavranın kıçını parmaklayıp sonra da emerler. Öğrencilerin hepsi, bu işin tadına bakıp berbat bir hale gelmişken profesör konuşmasını sürdürür;
-‘Bir tıp doktoru için ikinci en önemli nokta gözlemdir’ der ve devam eder;
-‘Ben kadavranın kıçına orta parmağımı soktum ama kendi ağzıma işaret parmağımı götürdüm..’ Şimdi bir doktor için, dikkat etmenin ne kadar önemli olduğunu da öğrenmiş bulunuyorsunuz..!’ Neymiş..? Sonuç olarak, işimizi dikkatli yapmazsak boku Yeriz.”
****
EVDE ESKİ BİR KİLİM VARDI, ONU KESİP HEYBE YAPACAKTIM
Nasrettin Hoca’nın misafirliğe gittiği yerde heybesi kaybolmuş, hoca bu işe çok fena sinirlenmiş. ”Çabuk heybemi bulun, yoksa ben ne yapacağımı bilirim.” diye çıkışmış. Ev sahipleri telaşlanmış, araya araya heybeyi bulup hocaya teslim etmişler. İçlerinden birisi, merakını yenemeyip sormuş;
-”Hocam heybeyi bulamasaydık, bize ne yapacaktın?”.
Nasrettin Hoca;
-”Hiç bir şey yapmıyacaktım, evde eski bir kilim vardı. Onu kesip, heybe yapacaktım.” diye cevap vermiş.
****
22 NOLU KARAYOLU
Amerika’da 22 no’lu karayolunda, devriye görevi yapan bir otoyol polisi arabasından yolu takip ederken bir araba görmüş.
Bu aracı radarla incelemiş ve minimum 50 km. ile gidilmesi gereken yolda, bu aracın tam 22 km./saatle gittiğini fark etmiş. Bu araba yolu tıkıyormuş ve aracı durdurup sürücüyü uyarmaya karar vermiş, aracın peşinden gidip aracı durdurmuş. Birde ne görsün, aracı kullanan, çok yaşlı bir teyze. Polisi görünce, yaşlı sürücü;
”Polis bey, çok mu hızlı gidiyordum ?” diye endişe ile sormuş.
Polis demiş ki;
”Hanımefendi, hızlı değil. Aksine çok yavaş gidiyorsunuz ve bu bütün otoyol trafiğini etkiliyor, radardan gördüğüm kadarıyla 22 km. hızla gidiyorsunuz.
Yaşlı teyze;
Ama otoyolun girişinde, 22 yazıyordu ve bende bu hıza uymak istedim.
Polis;
“Teyzeciğim, o 22 otoyolun numarası. bu yolda, 50 km hızla gitmelisiniz.”
Kadın ”Tamam, bundan sonra hızlanacağım,” demiş.”
Polis tam kendi arabasına giderken, gözü yine arkada oturan iki yaşlı bayana takılmış. Hallerinden korktukları belli olan bayanların durumunu merak edip, yaşlı sürücüye;
”Teyzeciğim bir şey sorabilir miyim? Arkada oturan bayanlar çok korkmuşa benziyor, sanki dilleri tutulmuş gibi? Bunlara, ne oldu ?” diye sorunca,
Yaşlı kadın;
“Valla bende anlamadım, 250 no’lu karayolundan çıktıktan beri böyleler.”
****
İSLAMIN ŞARTI KAÇTIR?
Temel askerlik yaparken, komutanı çağırmış;
-Söyle bakayım Temel, İslam’ın şartı kaçtır?
Temel biraz düşünüp;
-Kırktır komitanum, demiş.
Komutan basmış Temel’e dayağı, Temel dışarı çıkmış ve olanı biteni Dursun’a anlatmış. Dursun;
-Ula sen manyak misun, gir içeriye komutanın elini öp. İslamın şartı, beştur de.
Temel gülmüş;
-Ula adam kırkı kabul etmeyi, beş dersem sabaha kadar dayak yerum.
****
BİZİM TEMEL
Milyonlarca gurbetçi gibi, Temel de iş bulup çalışmak için İtalya’ya gider. Fiat fabrikasında iş bulup, çalışmaya başlar.
Dönemin Sovyet lideri Krusçev resmi bir ziyaret için İtalya’ya gelir, programında Fiat fabrikasını ziyaret de vardır.
Fabrikanın tezgâhları arasında dolaşırken Temel’e rastlamış, herkesin gözü önünde;
─ Vay Temel, diye sarılıp kucaklaşmış. Orada, ayaküstü sohbet etmişler.
Tüm protokol, bu dostluktan şaşkın… Konuk gittikten sonra patron Temel’i çağırıp, Krusçev’i nereden tanıdığını sormuş.
Temel;
─Hiç, demiş. ‘Ben eskiden, komünisttim. 1 Mayıs kutlamaları için parti beni Moskova’ya göndermişti, orada tanışmıştım.
Olay unutulmuş.
Üç beş ay sonra, bu kez Amerika başkanı Nixon gelmiş İtalya’ya. Yine, aynı program ve fabrika ziyareti. Tezgâhların arasında “Vay Temel”, “Vay Nixon” muhabbeti…
İyice meraklanan patron, ziyaretten sonra Temel’i yine çağırtmış.
Soru da, cevap da aynı;
─Bir ara, Amerika’ya göç etmeye kalkıştım. New York’ta, başım polisle belaya girdi. Bu Nixon, o zaman çiçeği burnunda bir avukattı. Beni, o savunmuştu…
Olay, bu kadarla kalsa iyi… İki ay sonra, Fransa başkanı De Gaulle ziyaretinde de aynı manzara yaşanınca Patron Agnelli derin bunalımlara girmiş. Kendisini, tanıyan yok. Yanında çalışan Temel’in, uluslararası çevresi var. Yine, sormuş Temel’e;
─De Gaulle’ü nereden tanıyorsun?
─Nazilere karşı Paris’te yeraltı savaşı yapıyorduk, özel kuryesiydim.
─Pekiyi, sen herkesi tanır mısın?
─Evet, hemen hemen…
Patron, iyice hırslanmış.
─Neredeyse, Papa da arkadaşım diyeceksin.
Temel gülmüş;
─Tabii. Yakın arkadaşımdır.
Çıldırma noktasına gelen Agnelli, haykırmış;
─İspatla… İspatlayamazsan işten kovarım.
Temel;
─Tamam, bu pazar ayininde Vatikan meydanında olun. Papa balkondan halkı takdis ederken, ben yanında olacağım.
Patron, pazarı iple çekmiş. Vatikan’da, Papayı bekleyen kalabalığın arasına karışıp beklemeye başlamış. Bir süre sonra, Papa balkona çıkmış. Yanında Temel.
Temel kalabalığa bakıp, patronunu bulmaya çalışıyor. O sırada bir kargaşa olmuş. Biri, bayılmış.
Temel bayılanın kendi patronu olduğunu görünce Papaya, ”Bana müsaade’ deyip meydana koşmuş. Agnelli, yerde yatıyor. Bir iki kişi de, ayıltmaya çalışıyor.
Temel, çevresindekilere;
─Bu benim patronumdur, ne oldu? diye sorunca, biri cevap vermiş.
─Siz, Papa ile balkona çıktığınızda bunun önünde iki Japon turist vardı. Japonlardan biri, senin patronuna dönüp “Şu sağdaki bizim Temel ama yanındaki kim ?” diye sorunca. Seninki, düşüp bayıldı.
*****