Fesleğen Denizi | Bülent Güldal
Ağzı karanfil kokulu bir bahar akşamında
gülüşü keder dağıtan masum yüzünden
huzurun indiğini hem dağ gördü hem deniz ,
bir tutam hüzündü nisan, şen şakrak gülistan ya da
Kavgaları dertop edip zamanın rafına koydum
yuvasını arayan kuşlara döndüm yüzümü
gökyüzünü mesken tutan özgürlüğe baktıkça
gurbeti sıla sanan şarabi yıllarım gülümsüyordu
Masalların içinden çıkıp gelen
güleryüzlü bir peri, yaz eyliyor ansızın
için için yanan ömrümün güz sokağını,
kavgaların şalından sıyrılıyor yorgun dünyam
Dağın kum halini bildiğimden olacak
suskunun aleviyle sınıyorum küskün kalbimi,
birden bire bir ay ırmağı iniyor kuytulara
ipek fısıltılarla sesleniyor fesleğen denizi
Eğip ince bedenini sevda sokağını soruyordu
ömrümün atlasından şiir yolunu gösterdim
ateşi giyindi zaman yüzü yüzüme değince,
böyle fırtına görmemiştim, soluğu gül kokuyordu
Uslanmaz bir simyacıyla dolaşıp durdum dağlarda
düşlerimin salıncağı, kır perileriyle düşüp kalktım
uçurumlardan savrulup da halicini bulmuş gibi
sular şenleniyor şimdi öksüz ırmaklarımda
Gökyüzünün terasından döne döne savrulan
türküleri iniyor aramıza Sabahattin Ali’nin,
hüzün hırkalarını giyiniyor üşüyen kelimeler
izi kalıyor yollarda sevdalarla gezinenin
Utanıyor mapusane, taş duvarlar, tel örgüler, sınırlar
her dem taze dallarına ateşten kuşların yuvalandığı
ömrümün sonsuz karelerinde aşk kalıyor geriye
bir tutam hüzün, şen şakrak gülistan ya da
Bülent GÜLDAL
*(Şehir Edebiyat Dergisi, sy.104, Mayıs 2017)