Edebiyat ve Sanat Dünyasından Kısa Duyurular
KERİM ÖZBEKLER / GAZETECİ-YAZAR-ŞAİR
****
07 Ağustos 2021 Cumartesi günü, saat.20.00-23.00 arasında;Kuşadası Kitap Fuarı-Atatürk Caddesi, Atatürk Anıtı Önü Kuşadası-Aydın adresinde, Yazar Hüseyin Hakkı Kahveci ”Kuşatma” ve Rabıta” isimli kitaplarını okuyucuları için imzalayacaktır. İlgilenenlere, önemle duyurulur.
****
Yavuz Selim Pınarbaşı
Kitap Yayın Basım Dağıtım Reklam (Kit-Yay)
Namık Kemal Mahallesi, 8. Sokak, No.125, D.1 Esenyurt-İstanbul
0-532-3669740 veya 0-549-5150333
****
Kerim Bey merhaba,
Emeğinize sağlık, sizi yakından takip ediyoruz.
Kirpi Edebiyat Ve Düşün Dergimizin 6.sayisi çıktı, size de göndermek isteriz.
Ayrıca, haber için de görüşmek isterim. (06 Ağustos 2021 Cuma-09.39)
Funda Ergenekon
Kirpi Edebiyat Dergisi
Yazı işleri müdürü
kirpiedebiyatdergisi@gmail.com
****
Cağaloğlu Yayınevi
Hobyar Mahallesi, Cemal Nadir Sokak, No.24, Büyük Milas Han, K.2/ 209 Cağaloğlu-İstanbul
0-533-5131706
info@cagalogluyayinevi.com.tr
https://lnkd.in/dymb5P4S
****
AKSARAY KÜLTÜR SANAT DERNEĞİ…
Kültür ve sanat alanında Aksaray’ın sahip olduğu değerleri tanımak-tanıtmak-yaşatmak ve gelecek kuşaklara aktarılmasını sağlamak amacı ile kurulan Aksaray Kültür Sanat Derneğimiz (AKSADER) 2.Olağan Genel Kurulunu 18 Haziran 2021’de Aksaray Öğretmenevi’nde saat 18.00’de gerçekleştirdi. Genel kurul sonunda, üyelerimizin tensipleri ile başkanlık görevi yeniden şahsıma verildi.
AKSARAY KÜLTÜR SANAT DERNEĞİ YÖNETİM KURULU ÜYELERİ;
-İshak PEKGÖZ (Ressam-Şair-Gazeteci-Yazar),
-Yaşar OFLAZ (Emekli Memur),
-Celil ACAR (Anadolu Ekspres Gazetesi Yazı İşleri Müdürü-Aksaray Gazeteciler ve Yazarlar Cemiyeti Başkanı-Küresel Gazeteciler İl Temsilcisi-İnternet Gazetecileri Federasyonu İl Temsilcisi),
-Handan ERGÜNENÇ (Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni-Saratlı Çok Programlı Anadolu Lisesi Okul Müdürü),
-Yahya ÇAL (Denizli Kültür İl Müdürlüğü Şube Müdürü),
-Prof.Dr.Ömer KÖSE (Aksaray Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi),
-Prof. Dr.Osman DOĞANAY (Aksaray Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi),
-Doç.Dr.Fatih Kürşat FIRAT (Aksaray Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi),
-Arif DELEN (Halk Ozanı),
-Erdem GÜÇLÜER (Erdem Optik Aksaray Sahibi-Vera Estetik Aksaray Sahibi-Keffçe Restoran Ankara Sahibi-Deep Beauty Güzellik Ankara Sahibi),
-Mustafa NARİN (Aksaray Kanber Demir Anadolu Lisesi Okul Müdürü),
-Dr.Murat ALTUĞ (Aksaray Üniversitesi Öğretim Üyesi),
-Erdem ZENGİN (Aksaray Fotoğraf Sanatı Derneği (AKFOD) Yönetim Kurulu Başkanı-Öğretmen ve Okul Müdürü-Fotoğraf Sanatçısı ve Eğitmeni),
-Ercan GÖKÇE (Diş Hekimi-Noradent Ağız ve Diş Sağlığı Polikliniği Kurucu Sahibi),
-Yaşar AKBAŞ (Aksaray Sarraflar ve Kuyumcular Derneği Başkanı-Şair-Yazar),
-Adem KOÇAK (Aksaray Valiliği Foto Muhabiri-Anadolu Ajansı Aksaray Muhabiri),
-Alper MUTLU (Mutlu Eczanesi Sahibi-Eczacı),
-Mustafa Fırat GÜL (Tarihç- Araştırmacı Yazar),
-Mustafa AVCU (Aksaray Haberci İnternet Gazetesi İmtiyaz Sahibi- İnternet Gazetecileri Cemiyeti Başkanı),
-Nadir ERGÜN (Grafiker)…
NOT.SİZ DE, BULUNDUĞUNUZ İL VE İLÇE DE BÖYLE 1 DERNEK KURABİLİRSİNİZ.
****
AFGANİSTAN’DA GÖREV YAPMIŞ BİR TÜRK MİMARININ PAYLAŞIMI…
Yazmayacaktım.
Ama dayanamadım.
Asya ülkelerinde, özellikle de Afganistan’da pek çok projede bulunmuş bir kişi olarak Afgan halkını çok iyi tanıyan bir kişiyim.
Bu konuda yorumlar yapan kişilerin pek çoğu malesef gerçek bilgiye sahip değil. Biraz da benden dinleyin, Afgan halkı diye bir halk yok. Orada kavimler var. Özbek, Türkmen, Tacik, Hazara, Peştun vb. gibi. Kimse kendisine “ben Afganım” demez. Her kavim kendisine özel dil ve lehçesiyle konuşur. Halk veya ulus bilinci yoktur, kavimler birbirini sevmez
Mesela bir iş yerinde farklı kavim insanlarını bir arada çalıştıramazsınız. Birbirlerinin kuyusunu kazarlar. Bu kavimler birbirlerinden kız alıp vermezler.
Maddi durumu iyi olan ve ülke yönetiminde söz sahibi olanlar Peştun’lardır. Peştunca konuşurlar. Afganistan’ın gerçek sahibi kendilerinin olduğunu savunurlar. Tüm Cumhurbaşkanları Peştun’lardan çıkmıştır.
Taiban’ın kime anlamı “talebeler” demek. 3 tip Taliban vardır. Birincisi Rus işgaline karşı ortaya çıkmış ilk oluşumdur. Bunlar gerçek anlamda kuvayı milliye misali oluşumdur. Artık kalmamışlardır. İkincisi Pakistan Medreselerinde yetişenlerdir. Bunlar sapık şeriatçı tiplerdir. Üçüncüsü ise şu ankiler, yani ABD’nin maaşa bağladığı çapulcu sürüsüdür. ABD bu Taliban ile ülkedeki kaosu bilinçli olarak sürdürmektedir
ABD 20 yıllık işgali boyunca Afganistan’a hiçbir katkı sunmamıştır. Kasaba ve şehir büyüklüğündeki korunaklı askeri kamplarından çıkmamıştır. Afganistan’ın yer altı madenlerini ve tarihi eserlerini kamplardan hava yolu ile ABD’ye taşımıştır.
Sosyal medyada dolaşan bazı fotoğraf ve videolar Afganistan’a ait değil İran’a aittir. Afganistan hiçbir dönemde lâik ve medeni bir toplum görüntüsü sergilememiştir. Dünya’daki cehâletin ve ilkelliğin merkezidir.
Afganistan’da okuma yazma oranı erkeklerde %18 civarında, kadınlarda %1 civarındadır. Din bilgileri kulaktan dolmadır. Kadının adı yoktur. Çatal bıçak kullanmayı bilmezler. Tuvalet eğitimi sıfırdır.
Kolay eğitilmezler. Eğitildiğini düşündüğünüz an çabucak aslına rücû edip vahşileşirler. Yalan milli spor gibidir. Rüşvetsiz devlet düzeni bilmezler. (Kimse Afgan düşmanlığı yaptığımı düşünmesin. Benim iyi dostlarım da var. Sadece genel bilgi veriyorum)
Her ailenin ortalama 10 ve üzeri çocuğu vardır. Bu ülke emperyal devletler tarafından bilinçli olarak câhil ve fakir bırakılmaktadır. Devleti yönetenler dış yardımları kendileri paylaşıp halka çok azını yansıtmaktadır.
Ülkemize kaçak giren Afgan göçmenler geçici ikâmet verilerek kontrol altında tutulmalıdır. Bir planlama çerçevesinde iş gücünden faydalanılmalıdır. Bu göç durumunun faturası BM ile organize edilip karşılanmalı ve Türk Halkının sırtına yüklenmemelidir.
Eğer Afganistan gelen bu düzensiz göç kontrol edilmezse ülkemizde ne gibi huzursuzluğa sebep olabileceğini kimse kestiremez. Çünkü bu insanlar 500 yıl geriden geliyor. İlkel ve vahşi. (Umarım kimseyi incitmemişimdir. Durum tespiti yapmaya çalıştım sadece)
Yaklaşık 40 yıldır dünyanın en istikrarlı göç veren ülkesi Afganistan, en istikrarlı şekilde göç alan ülkesi de Türkiye’dir. Türkiye; AKP iktidarının izlediği yanlış politikalar ve dönemin başbakanı Ahmet Davutoğlu’nun, AB ile vardığı 18 Mart 2016 Mutabakatı ile Batı’ya göçü durduran, açık göçmen kampı bir ülke olmayı taahhüt etmiş durumdadır. Bu taahhüt, özellikle deniz yoluyla Avrupa’ya geçenlerin geri kabul ve birebir formülü kapsamında Türkiye’ye gönderilmesiyle hayata geçmiş, Avrupa ile olan tüm kara sınırımıza Çin Seddi gibi, beton bloklar dikilmesi suretiyle de kampın etrafı çevrilerek hâlâ yürürlüktedir.
Resmî rakamlara göre 7 milyon sığınmacı sayısıyla, dünyanın en fazla göçmen barındıran ülkesi Türkiye’dir. Ve yine dünyanın en büyük ve açık göçmen kampı hâline getirilen Türkiye, 1,5 milyon kişi olacağı tahmin edilen yeni bir göç operasyonu ile, demografik işgalin hızlandığı tarihî günlerini yaşıyor. Hâlihazırda ülkelerin rejimlerinin ve sınırlarının değiştirildiği, hedefinde Türkiye’nin de olduğu, işleyen BOP planı çerçevesinde bilek güreşindeki ABD ve Çin, büyük nüfus hareketlerini teşvik ediyor.
Emperyalizm de Türkiye için üç aşamalı göç planlıyor. İlk basamak Suriyeliler ile tamamlandı. İkinci basamak belli bir amaç ve plan dâhilinde içinde kadın, çocuk ve yaşlı bulunmayan sadece seçilmiş erkeklerden oluştuğu anlaşılan Afgan göçü ile devam ediyor. Son aşamada da gelecek 10 yıl içerisinde, özellikle Kuzey Afrika’dan başlayacak olan ve en az 20 milyon kişinin iklim mültecisi olacağı öngörülen göç hareketiyle tamamlanacak.
Resmî rakamda 3.6, gayrıresmî rakamda 5.3 milyon Suriyeli’den sonra, tamamını belli yaş aralığındaki genç erkeklerin oluşturduğu 1,5 milyon Afgan’ın Türkiye’ye göçü hız kazandı. Türkiye’nin ise ne ekonomik ne sosyolojik olarak artık bu göç akınlarının altından kalkması mümkün değildir. Buna karşın savaş, şiddet ve terör ortamında doğmuş, büyümüş, şiddeti ve suçu özümsemiş son derece travmatik bir ruh hâline sahip Afganların sayısı Türkiye’de hızla artıyor. Bunlardan bir kişinin bile Avrupa’ya gidemeyeceği biliniyor. Zaten gelenler de Avrupa’ya gitmek istemiyor. O zaman niçin Türkiye’ye geliyor ve yönlendiriliyorlar sorusu hayati önemde izaha muhtaç, cevap bulmayı bekliyor.
Sınır güvenliğinin kalmadığı, her gün seçilmiş binlerce genç erkeğin elini kolunu sallayarak ülkemize girişini gösteren videolar da, Türk milletini dehşete düşürmeye başlamıştır. Sadece belli yaştaki erkeklerin Türkiye’ye gelmesiyle ilgili dile gelen iddialar da son derece vahim. Devletin kurumları sorgulanıyor, güvenlik zafiyetinin bazı şer odaklarının iştahını kabarttığını bilmek için de azıcık gözlem yetiyor. Hafızalarımız ve cüzdanlarımız da, 21. yüzyılın kavimler göçü sayılan Suriyeli göçünün acı etkileri ile bizi yüzleştiriyor.
Suriye, sınır komşumuzken Afganistan ile aramızda binlerce kilometre, oldukça da engebeli dağlar var. Komşumuz İran üzerinden elleri kolları dolu şekilde günlerce yürüyerek geldikleri iddia ediliyor. İran üzerinden yüz binlerce kişinin hiçbir engelle karşılaşmadan soluğu Türkiye’de alabilmesi de oldukça düşündürücü. Hâliyle İran’ın bu göçü neden engellemediği, Türkiye tarafından da İran’a bu göç hareketini neden engellemek için hiçbir çaba harcamadığının sorulmadığı ilginç günler yaşıyoruz.
Stratejik göç mühendisliği yönetimi ile Türkiye, içeriden sessizce dizayn edilip işgale hazır hâle getiriliyor. Türkiye halkını oluşturan Türk milletinin, birbiriyle etle tırnak gibi olan ve aslâ bir iç savaşa mahâl vermeyen yapısı, göç hareketleri ile ayrıştırılmak isteniyor. Etnisite ve mezhep çatışmalarının bünyesini zehirlemesine acı örneklerine rağmen hiçbir zaman izin vermeyen Türk milleti, hızla kimliksizleştiriliyor. Ulusumuzu simgeleyen Türk milleti yerine, çok milletli ve çok dilli ulus yapısı göç hareketi ile sistemleştiriliyor.
Osmanlı’nın son yılları ve Cumhuriyet tarihinde Türkiye’nin göç politikası ulus kimliğini gözeterek, Türk milletinin millet olma vasfına en ufak zarar vermeyecek şekilde planlanıp uygulanmıştır. 1990’lı yıllara kadar Türkiye, büyük topluluklar hâlinde kendisine doğru olan göç hareketlerinde Türk kültüründen, Türk ve akraba soylu kişiler olmasına son derece önem vermiştir. Mübadeleler, Ahıska Türkleri, Balkanlar ve Bulgaristan’dan gelen göç hareketi bunun için Türk toplumunun yapısını, ekonomisini ve kültürünü bozmamıştır.
Bunun en önemli sebebi, Asya’nın Çin’e kadar olan kısımında, emperyalizme karşı bağımsızlık mücâdelesi veren ve bağımsızlığını kazanarak kendi devletini kuran tek halk olmasıdır. Türk milletinin, millet yapısını, Türk milleti olma vasfını bozacak emperyal müdahalelere izin vermemektir. Uygulanmasından vazgeçilen bu politika, vazgeçilene kadar Türkiye’yi emperyalizmin gadrinden korumuştur.
Son 10 yılda göç hareketleriyle, Türkiye’de yaşayan nüfusun %10’unu (sadece Suriyeliler şu an ülke nüfusunun %5’ini oluşturuyor) kimliksiz, aidiyetsiz, kaçak, çok dilli, çok milletten oluşan bir yapı hâline getirdiler.
Devletin yönetim sistemi ve rejimi değiştirildi. Yapılan bu değişikliklerle âdeta yönetilemez hâle gelen bir Türkiye var. Ekonomisi iflas etmiş, parasının değeri kalmamış, tarımı, sanayisi ithalata endekslenmiş, yüksek işsizliğin ve güvenlik zafiyetinin hâd safhaya ulaştığı, askerinin Libya’dan Afganistan’a kadar yollandığı bir Türkiye var edildi. İyi yetişmiş nitelikli gençlerini beyin göçü olarak Batı’ya kaptırırken gözünü şiddete, teröre ve savaşa açan milyonlar Türkiye’de Türk milletine rağmen iskân ediliyor. Türk kimliğine açılan savaş ve büyük göç hareketleri ile Türkiye, adım adım Türksüzleştiriliyor.
Tüm bu politikalarla ve hatalarla birleşen emperyalizmin bu büyük göç hareketi, Türkiye’yi, bir vatan kaybettiğimiz Balkan Savaşları ortamına adım adım götürüyor. Asya Hunlarının imparatorluklar yıktıran göçünün bir benzeri, Türk milletinin merhameti istismar edilerek içimizdeki işbirlikçileri eliyle Türkiye’yi yıkmak için icra ediliyor.
Vakit, bu yıkıma dur deme vaktidir. (Alıntıdır)
*****
KANADA HÜKÜMETİ ARTAN İŞ GÜCÜ NEDENİ İLE YIL SONUNA KADAR 401.000 GÖÇMEN ALACAĞINI DUYURDU.