ALTIN
DOLAR
EURO
BIST
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Hatay °C

Dokunamadıklarım | Yaşar Üstün

23.09.2022
325
A+
A-
Dokunamadıklarım | Yaşar Üstün

Demlenmiş Şiirler | Takım Elbiseli Acılar ( X)

Avucuma kuş konmadan

aradığım yerleri hiç bilmeden

dağ bayır koşa koşa yoruldum

savurdum rüzgarla omzuma düsen yıldızları

kendimi… yasaklarla kuşatılmış  hissettiğimde

taşa çaldığım kahkahalarımla

içimdeki acıyı cebime koymadan

tek kurşunu kalbime sakladım

kurda kuşa böceğe bitmemiş türküler söyledim

yastık altlarında unuttuğum cizlavet ayakkabılarım

çize çize kanattığım dizler

bayramlarda şeker sevinçleriyle çocukluğumdan taşıp geldi

hep yorgunlukların gölgesinde büyümüş.

yürümüş ayaklarıma derman oldu

bu sis bu buğu dağıldı

üzerime çöken… gözlerime sızan

bulutlar hep çocuk gülüşü yükü olup

tek bir yağmur taneciğine dolarak

çöktü göğsüme sağnaklarcasına

bütün çeşmelere kova kova su taşıdım.

boralarda kaçacak delik ararken herkes

fırtına kuşunun kanatlarına yüklendim

yol ayrımlarında kalmasın diye

kaldırım taşlarına örülmüş anılarım

birbirine hep uzak kaldı

anlaşılmamak için anlamak uğruna

demek ki açlık dinmiş

kurşundan birer asker gibi

utancından yüzü avuçlarla kapanınca

sırca köşklerden saraylara taşıyormuş insanı

II.

Kan damlayan bağrımı sessizliğe bırakmak gibi

şiire sığan aldanmalar yük ve acı getirmiyor

“Dokunmaya ” kıyamazken sana

gölgen omuz başıma kadar uzandı

adımların oldum merdivenli basamaklarda

derine d-almalar pabuçsuz ayaklarınsa

yüzme bilmeden ellerinle gözlerinle arayarak

bulur musun beni okyanusun dibinde

sen beni hiç denemeden

yara taşıdığımız yerlerden vurdun

üzerimde marangoz ustaları vernik kalıntıları

virajları kimsenin önüne koymayacak kadar vicdanım

imge imge

denizler içinde sen dolaştıracak kadar tanımım var benim..

her şeye kendinden başlayanı kaçırmadan

heybem bilerek

oh olsun dercesine yüreğime denk gelmeyen

yaşım da başımda

o  piti piti karemela sepeti yüreğinle

gözlerinden tutuşumla öpüyorüm

kurşun kalem dolu ellerinden

makamlara sığmayan faslımız ömürde

aşkı taşıdıkça aynı papatyanın o mu bu mu diye

koparılan yapraklarıyız

yolcusu içinde

biraz yaklaşır mısınızlarla dol-muş

hiçbir durakta  durmayan

bu şiir aşk

sana aşk

güneşin sıcaklığı da…

nefesimizin buharı da

yüreğimize ateş edeni de o… …

III.

Elmanın dörde paylaşılanı yitince

kası kırlangıç yüreği bulut Berkin’imizle…

sokak lambalarını kibrit ateşiyle yak parke taşları bile yüreğin olmak

hep yola gitmek gibi

bir şey ya da sen

çamaşır leğenlerinde hayati yıkayan ellerimsin

Sükrü Erbaş  gençliği gibi bakıyor

önümdeki  bir fotoğrafta  Kuzey Genç’e

gitme… gözyaşı olur yüreğim sen bu algıda kal

hayat bizi haziranda bile üşütürken

yaz  sıcakları teninde olsun

yeter ki kendini bile göremediğin aynaları

bıçağın neresine takarsan tak

bıçağın ucundan…

bıçağın sırtına …

Ahmet Erhan benim yüreğimin yarısı

gökyüzüne bakan tarafım…

Ahmet Telli gibi

“ Suyun bile çürüdüğünü “ öngörmek ”

şairlik değilse nedir

Ah Asaf’im Ah…

bize hep kendimizi bıraktın

her birimizden geriye

bir soru imi işte

geç kalmamak… çığlığın kaç yıldır benimle

geç kalanlar sığıyor unuttuklarına

kaç  balık var ki adı kılıç olan

çağladığım ne varsa ırmaklarda yer bulduğu için

geri aldım gözlerimi çoğalmamız azalmasın diye

ellerimiz birbirini tutuyorsa biraz da maya tutsun

göl yerine aşka çalacak

hep uzaktakilerle ağırlaştı

sırada bir kahve hatırı kaldı

o da kırk yıla dayanan

dünyanın beş harfli olduğuna bakma

adımızın harflerine basılan o mühürler ki…

ömrümüzün kapısıdır

çalmadan İçeri girilen

harflerle yüreği yaralanansa ben

o acıdan üç harften

Aşk’tan daha az

1.

Bizi azaltan yarışmaların yengisi seçelim

toprak delik deşik olmayın

çiçeğe de durmuyor hiç…

yüzüme kapanan kapı

sayısı kaç oldu

unuttum gitti

kalan günlerim gülümsemesi

İştahsız… sevinçsiz…

bu dünyada hep

İnat ediyorum öteki taraf için

Kim bilir

bula bula karsılaştığımız

zamanlarda

” Dokunduğunda ” hemen söyledim

içindeki şiirin ben olduğunu hissetsen de

el sallayacak hayata veda edecek

gurbet olacak yollarım

söyleyemediklerim gülüşünde güzel

saklambaçlarda söbelemeden…

çekip gidip… adını taşıyan

bu kenti

bırakacağım

ellerimi soğuk bulanlara

odun ateşiyle semaverde

pişmiş sıcak cay olsun ikramım

bardak elinizde kalmasın dileğiyle

cam kırıklarını da toplayalım

gölgem bile kendisinden büyükken…

kurtuluşun olacaksa unutmak…

hiç düşünme…

sığınaklara kapanmış

düşlere karakalem çalınmış

yüzüm yok ki benim

körebeleri…

saklambaçları oynamadan

silgim de yok silecek seni

sadece kalbime saklanıyorum…

gökyüzü az gelir taşıyıp getirdiklerimize

sevdan mı… içinde

bazı şeyler

sen gibi… adını” sessize ” almak gibi

rüzgarı bile olmayan

bir yelkenli gibi

kalpte inci olmanın kabuk yolu

her sözcük her harf bir yağmur taneciği olur belki…

hepsinden daha fazla hüznü

varken değil yokken güzeldin

V.

Yormak mı taşımak mı?

hem kendimi hem şiir bulduklarımı kaçırmamak telaşım

seni susturmak istemiyorum

yanımda yöremde yakınımda dudağımda her yerimde ol

meydan okumam hayati kötüleştirenlere kulağına bağırmadan üflediğim seslere

yağmurların değil senin arkandan gidilir

şimdi bir yağmur tanesini yakaladım da

başlamam, çoğalsam

dilimizin sevdası çocuk sevincimiz olur

sana bana sığmadıkça

bu hayat… kaç kişilikti

had bildirmiyorum ki

gizemim yok suya düşen taş gibi

ben zaten hep olduğum gibiyim yolumda en çok tutunduğum dizem sensin o da içine işlediğinde şiir olacak

nereler bizim ömrümüzün yükü

bütün ölçüm yüreğim

mutsuz bir mutluyum işte

faturası ömrümde anlamını şarap yapmış

feryat figan sözcüklerimde

VI.

Yalnız kalabalık kentli kentsiz ama hep çizgisiz

yandıkça eskimeyen yandıkça

kül bırakmayan yangınlar temmuz yangınları

sözcükleri yaksa da insan

Aşkı yakamıyor şiirleştiriyor

mevsimler dirilince

insan mevsimlerin önüne geçer mis

gecenin bütün vakitlerinde

insanı kuşatan ayazlar…

yüreğini üşütse bile…

umudunu güneşe hazırlarmış

koş bana yüzün gökyüzünde

maviliğin aşka yerleşen hayatın içinde

eksik ceplerimi yamayarak sokaklara taşındım

yazdıklarımı değil dikkate almak

mermerlere kazısalar bile

yaraya d-okunan sözüm kalır

ben kalbime yazıp giderim

hiç bakmasan bile arkasına saklandığın

ya da hep benini gördüğün

bir aynan oldu gözlerin aydın

yollarını ezberleterek

şiirleri toplayan şiiirselliğine ne söylenir ki

..

bu acılar sana emanet kalmasın

bu yorgunluk hepimiz

yasamaya koşmak gibi telaşlı

hiç görmesem de seninle yumarım gözlerimi

“Aşk” diye

biraz çay

biraz hayat

uzaktan kaval çalsak da…

gidilecek yalnızlık yerine

yolcusuna kapı açacak ömürler olsun önümüzde

ben gezdikçe gölge olurum

cerahat olan hüznümüz değil

bize yüklenen kabahatlar…

dünyanin beş harfli olduğuna da bakma o acıdan

üç harften  daha az

VII.

İmgelerimin bulutusun

el sallanmamış vedalar hep gökyüzünde

Ah…… ben bu ahı içine sığmadığımız fotoğraflardan çektim

oturduğumuz koltuklardan baktığımız

” Ayna ” hiç kırılmayacak…

başka bir şey bu can gibi güneş gibi

sevda gibi yakası açılmadık küfürler gibi

ömrüm mü?

çıkmaz sokaklarda

ağaçtan yere düsen bir yaprak

rüzğar estikçe savrulan

kaldırım taşlarına çarpan kırılan

adına hayat dersin

su bile içsek

içtiklerimizle hem dert hem tahammül olan

şimdi her şey yalan

kıyılarda deniz kızının gözleriyle dolaşırken bile

güneşle denizin ay ışığını içine alan

buluşmaları dışında

dalgaların su yerine

martı taşıdığı yalan…

sessiziz isyanımız şiirde sessizlik olmasın

daha yeni geldin haziran

hep üzerimizde kal

ülkemin her tarafını koklayarak yaşadım

çıktığım her merdiveni unutarak

basamakları yol acısı yaparak

yüreğimizden gelen hüzün bombalarına

bırakma bizi

VIII.

Yıldızları sönmemiş bir

gökyüzüyse…

yüzü kapanmamış çehreyse

gözleri aşka hançer olana karşı bir kılıç kalkansa

yere düşmemiş bir çocuk sevinciyse

ovalara kırlara dağlara dörtnala koşan

doru bir at kişnemesiyse

koca denizlerde kürekleri elinde yelkensiz bir sandalsa

haram yemeden aç sofralarda ekmek yerine

sevgiyi elleriyle elma payıyla bölüştürense

hayatı kurşunlayanlara bir kurşunsa

Aşk…

bana  Lorca’nin kursuna dizilirken ki yüreğini yükledi

hiçbir hoşcakal beni biriktirmedi

yağmurları sicimden öte

çocuk ve umut kılarak

beni en çok sen seversin diyecek kadar

bu şiirle yanağına gül damlatma hayali uyandırdım

içimiz dışımız patlayan bombalara inat

güneşle deniz olsun cebime doldurduklarım

bir düşe uyuyacak kadar

gecenin bu güzel saatlerinde sokaklara çıkıp

göğe bakma denize merhaba deme

gözümle görmesem de uçurumlarda kalmış

tenine ay ışığı batmış sevda dolanmış

hiç yas almamış gözlerinle

yüreği şiir dolu kadın

cehennemim bakışın olacaksa cennetinde askım

düşlerin benimleyken düşlerin sevgilisi olmak kolay mı?

Aşk Aşk olunca ayrılığı bile aşk diye yaşatırmış

IX.

Hangi yola düşsem… bir uzunluk…

kilometresi hiç olmayan

Tutunamayan tutamayan değil ki

sözcükleri değil anlamları saklamam

tağmurları davet edecek bulutlara

acılarımız da çıkmayan bir kumaş lekesi

umutsa yüzümüzde kalın bir çizgi

silecek eli hiç olmayan…

noktası bitse üç noktası kalmış hep saklanmış

günsüz hayattan geri alıyorum gözlerimi

tek bir yağmur taneciğinde eridiğim için

ben hep göğe bakarım

sevdiklerimi orada ararım

gözlerimi versem de görsen

çok kalmadı ömrümüz

insan eliyle tuttuklarını anlatıyor

diline düğümlenen sözcüklerinle.

en güzel hosçakalla kalıyor insan

kalbim yoruldu bırakıp gidebilir miyim?

X.

Gitsem de… her yerde biraz yoğum

dert olacak sözler mi?

aşkın ciğ olanı

sevgilinin ciğ olanı

ömrün çığ olanı

yutmakta zorluk ya da kolaylık çektiğim

birini bile kendime saklamadığım

büyük lokmalar

hepsi dizelerimde…

gökyüzüne vurdum isyanımı

rengine umut olsun diye…

geriye her zamanki gibi

öksüzlüğümüz…

geç kalmalarımız

yitene…

Gidene… eyvellah

aslı yüreği

kendisi olana

sendeki beni göremeyene

ta  kendisi olan

nasıl olsa ben değilim

hüznü hiç bırakmayalım

o bizim giymeyi hiç bırakmadığımız

şiirim…

en güzel Takim Elbisemiz….

bunu anlamanın keyfiyle

Aşkı öldüren Tanrı’ya

yüklüyorum aşkı

1.

Bir geceyi daha sarıp sarmalarken

sen ölme…

senden önce ben öleyim…

yalnız 94 ‘ten beri sakladığım

Tekel Altın kanyaktan…

bir yudum ölümümün yanında

içeceksin

gözlerim acıksa…

bir yudum da ben alıp gideceğim

bana mı…

bağrımda  tütecek yangınlar

bir de… ” Dokunamamalar ”  kalsın…

 

Yaşar Üstün

     Haziran-Temmuz  

               2016

    Şiir Kitabı Hazırlığından

 

 

Yaşar Üstün
BİR YORUM YAZIN
ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.