ALTIN
DOLAR
EURO
BIST
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Hatay °C

Deprem Mi Yoksa Başkalaşım Mı | İbrahim Uysal

29.03.2023
240
A+
A-
Deprem Mi Yoksa Başkalaşım Mı | İbrahim Uysal

Beşiktaş Teknik Direktörü Slaven Bilic;  “Türkiye’de temel problem şu: bilgili olanların yetkisi yok, yetkisi olanların da bilgisi yok..”

Cemal Süreya dizelerinde; “…. ….Dalıp dalıp gidiyorum bu ara,/ Neyi nereye koyduğumu unutuyorum./ Dargınım;/ Kırıla döküle gidiyorum bu ara,/ İnsanlar o kadar acımasız ki;/ Kimi nereye koyduysam bulamıyorum!”

Kendi kendime bu kadar da olunmaz ki olmaz, diyorum ama olmuyor.

Keşke, kendimi bir bohçaya içinde, eski bir çeyiz sandığının bir köşesine koysam; Üstüne de kat kat yorganlar, yastıklar yığsam; sandık bir daha açılmasa. Orada unutulup kalsa, güvelense, diyorum.

Bam! Bam! Başka birisi olsam…

Cebinde aç kalmayacak kadar parası, altında arabası, gidilecek ne çok yeri olan birisi olarak alıp başımı gitsem. Hatta arabanın radyosunu açsam, hele hele Cem Karaca’dan “Yarım Porsiyon Aydınlık “, denk gelse, ne hoş olur.

O(Cem), kendi kendine kahredip, “Bu yaz yine güneydeydiniz/ Bol rakı güneş ve deniz/ Her şey bir harikaydı ancak/ Yerli halkı beğenmediniz. ….” dese. Ben yoluma gitsem, vardığım ilk sahil lokantasında, balığın yanında iki yudum da zıkkımlansam.

Ya da mevsim kış…

Birkaç yıl önce bir arkadaşım ile aldığı dağcı giysilerimi giysem, kendimi vursan karlı dağlara… Kuşlara ekmek kırıntıları atsam, tilkilere yiyecek versem ve sonsuz beyazlığın içinde gölge olup kaybolsam.

Ama olmaz. Yapabilecekken, salaklığımdan yapamam.

Tıpkı, 12 Eylül öncesi rap rap gelen emir erlerinin diğçiğinden kaçmayıp, hâlâ dört dikişli yaralı kaş ile yaşadığım gibi.

Görmezlikten, bilmezlikten gelmeyip, saf ve salağa yatmayıp, “Doğrucu Davut” olmak bana kalmış. Ben de devletin, milletin malını korumaya kalkıp, bürokrasinin çirkin ördek yavrusu olarak, kendimi hırpalattığım günler gelir geliyor aklıma. Sonra da sağından solundan bütün çevrelere bakıyorum, “alemin keyfi yerinde. Yine maşallah…” Günler, gün ediliyor.

Akıl, bilgi ve vicdan bambaşka bir şey.

Adam kalkıp taaa Yugoslavya’dan gelmiş. Devletinden daha eski tarihi olan bir takıma, Beşiktaş’a teknik direktör (Slaven Bilic) olmuş ve bu sözleri söylüyor, yürekli bir insan olarak.

“Türkiye’de temel problem şu: bilgili olanların yetkisi yok, yetkisi olanların da bilgisi yok.” İnsanın nasıl içi sızlamaz.

Deprem oldu ama sanıyorum bir süre daha olacak gibi.

Daha neyi nasıl yapacağımızın bir bilgisi ve sistemi yok.

Hoş, “SİSTEMSİZLİK DE BİR SİSTEMDİR“. (!?)

Depremin ikinci günü mızrak çuvala sığmayınca, mızrağı kırılıyor.

Muhalefetin, muhalefetteki kimsiz ve kimsesizleri ise çaresiz, çıkışsız…

Oğulları, kızları yurtiçinde ve yurtdışında profesyonel şirketlerde CEO olduğu ile övünenler, ülke yönetiminde aynı duygu ve kaygıyı taşımıyor, görmezlikten geliyor.

Ülkeler profesyonelce ve yurttaşın, halkın çıkarları doğrultusunda yönetilirse her şey yolunda ve başarılı olur.

Herkes şunu iyi bilsin, yönetim bir savaştır. Çünkü iktidarda güç, para, sınırsız yetki vardır. Bunu, kimin çıkarına kullanacağı, iktidarı elinde bulunduranların insafına kalmıştır.

Yirminci yüzyılın sonu ile yirmi birinci yüzyılda, yani günümüzde devletleri, seçimlerle iş başına gelen İKTİDARLAR yönetirler.

Yönetim, güç ve olanaklar paylaşılıyor ve buna OLİGARŞİ deniliyor.

Bütün bunların farkında olmayan, “goygoyculuk “ile gününü gün eden, eline sıkıştırılanlar ile “şakşakçılık” yapan insanların çok olduğu bir dönemde, benim iyi ve güzel şeyler beklemem kadar salakça bir şeyin olmadığını öğrenmem gerek.

Ben en iyisi kışlık dağcılık giysilerimi giyip, alıp başımı gideyim Elmadağı dolaylarına Ankara’da.

Neşet Ertaş’ın dediği gibi, “Vay bana vaylar bana/ Su vermez çaylar bana” deyip duracağıma;

“Dağlar dağladı beni (seni)/ Gören ağladı beni (seni)” derken, bir soru takılır aklıma.

Deprem mi, yoksa başkalaşım mı yıkar?

 

 

ibrahim uysal
BİR YORUM YAZIN
ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.