Çok geç diye bir zaman yoktur! | Hikmet Öztürk
…. *ROSE* …..
Okulun ilk günü, ilk derste profesörümüz, önce kendini tanıttı, sonra “Bu yıl, *yepyeni bir öğrencimiz var.* Çok ilginç biri bakalım bulabilecek misiniz” dedi…
Ayağa kalkıp etrafa bakmaya başlamıştım ki, yumuşak bir el omzuma dokundu… Döndüm… Yüzü iyice kırışmış bir yaşlı hanımefendi, bana gülümseyerek bakıyordu… “Ben *Rose*” dedi.. “Benim adım Rose, yakışıklı… *87 yaşındayım.* Madem tanıştık seni kucaklayabilir miyim?..”
Güldüm… “Tabii” dedim… “Hadi sarıl bana…” Öyle sımsıkı sarıldı ki… “Bu kadar genç ve masum yaşta üniversiteye niye geldin” diye şaka yaptım..
Minik bir kahkaha ile yanıtladı:
“Buraya *zengin bir koca bulmaya geldim.* Evlenip birkaç çocuk doğuracağım. Sonra emekli olup dünya turuna çıkacağım…”
Dersten sonra kantine gidip, birer sütlü çikolata içtik. Hemen arkadaş olmuştuk. Ertesi gün ve ertesi üç ay, sınıftan hep birlikte çıktık ve hep kantinde lafladık… Öyle akıllı ve öyle deneyimliydi ki, onu dinlemekle, derslerden daha çok şey öğrendiğimi hissediyordum.
Sömestr boyunca *Rose kampüsün ilahesi* oldu. Nereye gitse etrafı çevriliyor, çok çabuk arkadaş ediniyordu. İyi giyinmeyi seviyor, diğer öğrencilerin ilgisini çekmeye bayılıyordu. *Rose hayatını yaşıyordu.* Hepimizden daha canlı, daha dolu yaşıyordu…
Sömestr sonunda, Futbol Balosuna davet ettik *Rose*’u… Konuşma yapması için… Orada bize *verdiği dersi unutmama imkan yok*…
Konuşmasını önceden hazırlamış ve bir yığın karta kocaman kocaman yazmıştı. Elinde bu deste ile kürsüye yürürken, kartları elinden düşürdü. _Konuşma darmadağın olmuştu._ Şaşkın, biraz da utanmış mikrofona doğru eğildi…
“Ne kadar beceriksizim, değil mi?… Özür dilerim… Buraya gelmeden önce heyecanım yatışsın diye bir duble viski attırdım. Sonucu görüyorsunuz… Şimdi bu kartları toplasam bile onları yeniden sıraya koymam mümkün değil… *Onun için en iyisi ben size aklımda kalanları söyleyeyim*, olur mu?…”
Biz kahkahalarla gülerken, o bardaktan bir yudum su aldı ve konuşmasına başladı:
“Yaşlandığımız için eğlenmekten, oynamaktan, yaşamaktan vazgeçmeyiz… *Eğlenmek, oynamak ve yaşamaktan vazgeçtiğimiz için yaşlanırız.* Genç kalmanın, mutlu olmanın ve başarıya ulaşmanın *sadece dört sırrı* vardır…
• Hergün gülmek ve yaşama katacak mizah bulmak…
• Bir rüyanız olmalı mutlak…
• Rüyalarınızı kaybettiniz mi, ölürsünüz.
• Etrafımızda dolaşan *pek çok kişi aslında ölü* ve bundan *kendilerinin bile haberi yok*…
*Yaşlanmakla, büyümek arasında* çok büyük _bir fark vardır…_ Eğer 19 yaşındaysanız ve bir yıl hiçbirşey yapmadan, hiçbirşey üretmeden bir yıl sırtüstü yatarsanız, *sadece bir yaş yaşlanır,* 20 olursunuz… Ben 87 yaşındayım ve ben de bir yıl hiçbirşey yapmadan, hiçbirşey üretmeden sırtüstü yatarsam, 88 yaşımda olurum. Herkes bir yılda bir yaş yaşlanır. *Bunun için özel bir yetenek ya da bilgiye ihtiyaç yoktur.* Oysa *bir yaş daha büyümek için*, _mutlak birşeyler yapmak, üretmek, kendini geliştirecek fırsatları bulmak ve kullanmak gerekir._
*Asla pişman olmayın…* Biz yaşlılar, genelde yaptıklarımızdan değil, *yapmadıklarımızdan pişman oluruz* çünkü… *Ölümden korkan insanlar, pişman olanlardır…* Pişman olmaktan korktukları için _hiçbirşey yapmayanlardır…”_
Ders yılı sonunda *Rose*, yıllarca önce başlayıp, _yaşam mücadelesi içinde ara vermek zorunda kaldığı_ *üniversiteyi derece ile bitirdi…*
Mezuniyet töreninden _bir hafta sonra,_ *uykusunda, huzur içinde öldü.* Cenaze törenine 2 binden fazla üniversite öğrencisi katıldı.
“Yapabileceğimiz herşeyi yapmak için asla geç olmayacağını”* hepimize hem de nasıl öğreten *bu muhteşem kadının anısına* layık bir törendi bu…
*Rose’un öğretisi* aslında dünyanın _bütün üniversitelerinde zorunlu ders_ olmalıydı:
*Çok geç diye bir zaman yoktur…*
*Her zaman*
BİR RÜYANIZ ve GERÇEKLEŞTİREBİLECEK *cesaretiniz olması dileğiyle*