Dolap beygirini bilir misiniz? Yakın tarihe kadar Anadolu’da yaygındı. Kuyudan su çekmeyi sağlayan çıkrık, kuyunun etrafında dönen hayvan tarafından çevrilir. Performansı düşmesin diye de emektar beygire küçük bir hile yapılır: Gözleri bağlanır. Böylece hayvan küçücük bir çemberin etrafında dönendiğine aymaz, hayalindeki kırların ortasında, dolu dizgin ilerlediğini sanır.
Tekerleğin icadından sonra arabalara koşulan atlar için de ‘gözlük’ ihtiyacı hasıl olmuştur. Hayvanın başının iki yanına, göz hizasına gelecek şekilde, meşinden yapılmış iki kulakçık yerleştirilir.
Böylece hayvanın görüş alanı sadece yönlendirildiği istikametle sınırlanır. Dikkati dağılmaz.
Teorik olarak beygirin gözlerinin bağlanması da, atın görüş alanının daraltılması da insan evladı için mantıklıdır. Çünkü birinden sahibi için devamlı ve bol su çıkarması, diğerinden ise koşulduğu arabayı çekmesi istenir.
Bu hayvanların doğası bu iş için uygun mudur? Canlıların en kıymetlisi ve kutsalı insan için her şey mübahtır.
Bu iki çaresiz canın durumu literatüre de hizmet etmiştir. Mesela ‘dolap beygiri gibisin’ denir. Ya da ‘at gözlükleriyle bakıyorsun’ gibi cümleler kullanılır.
Mecazi anlamda aptalsın demenin şiirsel hali diyelim.
Bilirsiniz, kölelere fikir sorulmaz. Sadece boğaz tokluğuna hizmet beklenir. İnsan, köleleştirilmiş olanları da dahil, özgür bir birey gibi düşünüp yorum yapmaya başladı mı efendilerin işine gelmez. Düzenleri bozulur. Kaos başlar ki bu hiç sevilmez.
Yer yüzünde düşünce özgürlüğünün var olduğu coğrafya bulmanın zor olduğu şu günlerde kölelik bitti demek için, zekâ özürlü olmak gerekiyor.
Üstelik efendiler giderek daha acımasız, daha sinsi varlıklara dönüşüyor. Örneğin sadece dolap beygirlerine, atlara değil, insan evlatları için de üretilen gözlüklerin de doğar doğmaz takılmasını istiyorlar ve başarıyorlar.
Masum görünen sevimli gözlüklerimiz var bizim.
Örneği çok ama birini ele alalım.
Çocuk oyuncaklarının en popüler olanlarından biri barbie bebekleridir. Kız çocukları için üretiliyormuş gibi dursa da, erkek çocukları da fazlasıyla nasibini almaktadır.
An itibariyle bu oyuncağın yayılmadığı kıta yok sanıyorum. Derin yoksulluk içindeki toplumlarda bile taklitleri üretilip, ucuza satılmakta. Yani çocuk daha konuşmayı öğrenmeden barbie bebekle tanışmak zorunda bırakılıyor.
Bu oyuncak öylesine önemlidir ki; çocuğa önündeki yaşam yolculuğu hakkında hayati bilgiler verir. Amaçlarını belirlemesinde derinden yardımcı olur.
Mesela bu rengarenk sevimli bebekler şöyle şeyler söyler:
- En güzel saç rengi sarıdır.
- Beyaz ten siyah tenden daha güzeldir.
- Güzel bir yetişkin kadın olmak için sağlıklı olmak zorunda değilsin ama zayıf olmak zorundasın.
- Ne giyinsem diye düşünmene gerek yok. Vitrinde sergilenen modayı takip et, yeter.
Liste uzun ama burada kesiyorum. Barbie bebekleri kim icat etmiştir kısmını da geçiyorum. Ataları arasında Pamuk Prensesi sayabiliriz.
Pamuk prensesi uykudan uyandıran o öpücük cinsiyetçiliğin temel taşlarından biri değil, eril sistemin de simgesi sayılmaz diyebilir misiniz?
Pamuk prenses masalını okumadan, dinlemeden büyüyen çocuk var mıdır acaba?
Küçük Kara Balık gibi sıra dışı hikayelerin, masalların az sayıdaki şanslı çocukların gözlerine iliştiği de doğrudur. Bunlar çocukları uyumamaları için dürter.
Şimdi gelelim yetişkin sorularımıza:
- Bebekliğimizdeki at gözlükleri beynimize lehimlenmese akla karayı ayırmakta bu kadar zorlanır mıydık?
- O gözlükler olmasa, kaldırım kenarlarındaki iki çöp kutusundan birinin başında gencecik çocukları göre göre ekonominin iyiye gittiğine inanabilir miydik?
- Mesela, marketlerdeki zehir saçan yiyecekleri doktor olanlarımız bile tereddüt etmeden tüketiyorsa bunda o gözlüklerin payı yok mudur?
Sadede gelelim:
Uzmanlar şu konuda hem fikir: Öyküler, hikayeler, masallar, şiirler, şarkılar çocuklarımız daha bebekken beyinlerini, düşünce yapılarını, ideallerini, yaşamlarını şekillendiriyor.
Bu da şu demek. Evlatlarımızın dolayısıyla dünyanın geleceğini öncelikle anneler, babalar ve öğretmenler, yani bizler belirliyoruz.
Sistem bizi zorlasa da gelecek kuşaklara iyi ve güçlü insan bırakmak istiyor, tiran yetiştirmekten kaçınıyorsak seçimlerimizde daha özenli olmalıyız.
Bebeklikte başlayan ilk yılların kısacık süredeki kodlaması sonraki yetişkin yılların mimarı olduğunu hiç unutmamalıyız.
Cervantes, Don Kişot’u 400 yıl önce, ‘Don’ unvanına sahip soyluların esirler ve köleler sayesinde kurdukları sömürü düzenine karşı yazdı. Yayınlanır yayınlanmaz da, Donlar ve kilise tarafından aforoz edildi.
Samed Behrengi yazdığı çocuk hikayeleri yüzünden İran’daki Şah yönetimi tarafından katledildiğinde sadece 28 yaşındaydı.
Cervantes’e ve Behrengi’ye bin selam olsun. İyi ki Don Kişot’u ve Küçük Kara Balık’ı bize miras bıraktılar.
Dünya Öykü Gününüz kutlu olsun.
edebiyathaber.net