ALTIN
DOLAR
EURO
BIST
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Hatay °C

Bir Umut Çiçeği Açtırır Mı? | İbrahim Uysal

Bir Umut Çiçeği Açtırır Mı? | İbrahim Uysal

YAŞAMI ÖĞRETMEN DEĞİŞTİRİR

   Dünyanın hâkim olan düzeni Kapitalizm sayesinde tüketim toplumunun gereği, her şey ve herkes için “özel bir gün” icat edildi.  Ama bazı günler vardır ki kendi öykülerini, kendileri yazdılar.

1 Mayıs kökünde, zamanla yüzlerce, binlerce işçi ve emekçinin yaşamını yitirdiği, İşçi ve Emekçinin Bayramı gibi. Tıp Bayramı ve benzerleri gibi…

      Bir gün var ki sizi siz yapanların günü, sizin bayramınız olacak.

O yüzden soruyu şöyle sormam gerekir; “sizin yaşamınızı, hiç öğretmeniniz değiştirdi mi?”

Evet, ülkem gibi benim de yaşamımı Öğretmenlerim değiştirdi.

Hem de öyle görevleri gereği okuma-yazma öğreterek değil elimden tutarak, yetemediğim yerde ardımda durarak, yeri geldiğinde kulağımı çekerek… Beni bir öğrenci değil, beni bir insan görerek.

Benim yaşamımı öğretmenlerim değiştirdi.

    Evet, bir köy delikanlısı olarak öğretmenlerim yaşamımı değiştirdi.

Askerde sürgün bürokratik yaşamda, “solcu” diye damgalayarak “çirkin ördek yavrusu” yapan devletim değildi; az gelişmiş yöneticilerine karşın, devletimin ve kurumlarının çoğu yöneticileri sayesinde, hiç ihtiyacım olmamasına karşın beni devletim adam etti, yetiştirdi.

Toroslar’da hali-vakti yerinde bir ailenin oğlu idim. Köy yaşamı paylaşılarak yaşanılır.

Bir gün köyden bir kadın Annemin, Babamın adını “hala, teyze, yenge, dayı, amca” diye ünnediğinde avluda ben vardım.

Köy yerlerinde herkesin “Kör Mehmet, Topal Hasan, Üşengeç Ümmü, Pasaklı Ayşe” gibi bir lakabı vardır ve öyle ünlnenir.

O gün avluda ben vardım ve bilmiş bilmiş gelene:

Heee ne var, ne isteyon (herkesin dediği gibi kör/topal/pasaklı/ … ) Ayşe/Fatma-Ahmet/Mehmet dedikten sonra, kapıya gelenin istediği şeyi verdim.

Evdekiler benim konuşmamı duymuşlar, gelen gittikten sonra dibimde bitivermiştiler.

Bana, “sen gelen kişiye ne dedin öyle” diye sorduklarında, baya iyi bir şey yaptım sanarak sevinmiştim.

Babam kulağımı çekip, “bundan sonra, bu avludan kim gelirse gelsin bu evin konuğudur, ona göre davranacak ve gelene dayı, amca, hala, yenge diyeceksin dediğinde, bozulmuş kulağımın acısıyla da gözümden yaşlar akmıştı.

O zaman pek bir şey anlamasam da insana insan gibi değer vermenin ne kadar önemli olduğunu zamanla öğrenecektim.

    Benim için olağan olan, öğrenmem dışında ilk öğrenmem ve Öğretmen ise ailem idi.

Köyde hiç oturmadığımız bir ev vardı. Köye gelen öğretmenlerden lojmanda kalamayanlar otururdu.

Köyde öğretmen, imamı baş tacı yapılır; oturduğu evden kira alınmaz, tarladan, bahçeden toplanan sebze, meyve, evdeki yiyecek içecekler bölüşülür, tencerede pişen yemekten iki tabak paylaşılırdı.

Annem “oğlum, kızım” dediği öğretmenlerin çamaşırlarını da bizimkiler ile birlikte yıkardı.

Evde özel davetlerde yenen yemeklerde sofrada olsam da ayakta su servisi benim görevimdi. Bütün bunlar, okulda bilemediğim sorudan ya da yaptığım yaramazlıktan dolayı kulağımın çekilmesine ve iki tokat yememe engel değildi.

İlkokul, ortaokul ve lisede hep bir öğretmene teslim edilip, “eti sizin, kemiği bizim” denilen öğrenci olmuştum.

Ali İhsan Öğretmenim ile başlamıştım ilkokula; çocukları ortaokula başlayacağı için tayin isteyip gittiğinden, lojmana taşınan yeni öğretmen olarak tanımış ve öğretmenim olduğunu öğrenmiştim onun. Derslerden sonra uzun boyu ve sırtında parkası ile okul bahçesini düzenler,  binasının sağını solunu onarır, sıvar, boyardı.

     Onu hafızamıza kazıyan şey ise bambaşka bir şeydi.

Büyük dayım askerde öğrendiği tamirciliği, köyde evinin altına açtığı atölyesinde amatörce sürdürüyordu.

Bir gün Halil (Lale) Öğretmenin Korkuteli’den gelen köyün jipinden, dayımın dükkanına bir şeyler indirdiğini; sonra her gün dersten sonra, dayım ile bir şeyler kesip, biçip yapmaya başladıklarını gördüm.

Daha sonra anladım ki bir kış boyu uğraşıp  Mehmet Özkaya öğretmenim ile boyadıkları şey, “Kocatepe’de ATATÜRK” kaidesi imiş!..

Önce, Annem ve Babamın okuduğu “eski okul” denilen okula, daha sonra da arsasını adımı aldığım Dedemin verdiği yere yapılan yeni okulun bahçesine konulmuştu bu Atatürk Kaidesi.

Taşımalı eğitim denilen ucube sistem ile köy okulu kapatılınca, Köyün bir başka meydanına dikilmişti öğretmenlerimin, o zamanki köy delikanlılarının ve köy halkın diktiği bu KOCATEPE’DE ATATÜRK kaidesi.

Yeni kurulan CUMHURİYET için köy, öğretmen ve yurttaş olarak insan çok önemliydi. O yüzden ilk çıkan yasalardan birisi, 7 Nisan 1924’de yürürlüğe girmiş olan 442 Sayılı “KÖY KANUNU” dur.

Halil Öğretmenim, değiştirilmiş, dönüştürülmüş olsa da; kökeni 24 Haziran 1937’de yürürlüğe giren KÖY EĞİTMENLERİ KANUNU ve 1940 yılında kabul edilen Köy Enstitüleri Kanunu ile açılan bir KÖY ENSTİTÜSÜ kökenli Öğretmen Lisesinden mezun olmuştu.

Atatürk’e hayranlığı, sevgisi; okulu evi, köyü Atayurdu sayması, bekar olmasına karşın bizleri yavruları gibi görmesinin sebebi, bu sevgilerdi.

Ve ben her öğretmenler gününde:

Savrulan Atatürk Cumhuriyeti gibi savrulan o Kocatepe’de ATATÜRK kaidesini,

Mahmut Hocam’ın (Av.M.AKINCI) okumamız için koltuğunun altında roman-öykü kitaplarını getirirdi. Dersi dinlediğimi bilir, ama evde tekrar etmediğim için sınavda kırık not almam için çırpınırdı.

Halil (Avcı) Öğretmen’imi Sonsuzluğa uğurladığımız gün, bizi sosyoloji-felsefe-mantık ile tanıştıran ve sevdiren Bahri Hocam’ı (ERGÜN), Sınıfta öğretmeni dışarıda arkadaşı Feyza Hocam’ı (GENCER AYTAN) vardı.

O zamanlar onların Üniversite yıllarında meydan okuyuşuna, Bülent Ecevit’in 1973 MV seçimlerinde MV listesine koyduğu ancak “ben akademisyen kalmak istiyorum” diyerek teklifi kabul etmemişti. İşte onların kararlılığına hayrandım. Ondan 21. yy için Planlama Grubu Lideri, DPT’nin kurucu Müsteşarı ve Ankara Üniversitesi Siyasal’ın efsane hocalarından Prof. Dr. Bilsay KURUÇ’un dahil adını sayamadığım nice öğretmenlerimi anımsarım. İçim burkulur,  bu öğretmenlerin özverilerini hak ettik mi onlara karşı olan borcumuzu ödedik mi diye düşünürüm.

Ceyhun Atıf Kansu’nun, Köy Öğretmeni Şefik SINIĞ’a ithaf ettiği dizeler gelir aklıma ve ağlarım. Bilemem ki bu güzel Ülkemin  yurtsever insanları, Öğretmenlerim, Öğretmenler için gözyaşlarım, bir umut çiçeği açtırır mı?

“Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum/ Bütün çiçekleri getirin buraya,/ Öğrencilerimi getirin, getirin buraya,/ Kaya diplerinde açmış çiğdemlere benzer/ BÜTÜN KÖY ÇOCUKLARINI getirin buraya,/ Son bir ders vereceğim onlara,/ Son şarkımı söyleyeceğim,/ Getirin getirin…ve sonra öleceğim.”

Kaya diplerinde biten Çiğdemler gibi Bütün Köy Çocukları adına o mübarek ellerinizden, ellerinizden öpüyorum ÖĞRETMENLERİM!..

 

….

 

ibrahim uysal
BİR YORUM YAZIN
ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.