Haftanın Kitabı | Bir Labirent Olarak Yaşam | Hülya Soyşekerci
Çağımızın usta romancılarından Lawrence Durrell, farklı kültürlerin kaynaştığı Akdeniz’i anlatan romanlarıyla tanınmıştır. Akdeniz ülkelerinin geçmişi, inanışları, düşle gerçeğin birbirine örüldüğü yaşam biçimleri ve bu coğrafyanın gizemli dünyasını yakından tanıyan Durrell, bu birikimini yazdığı romanlarda yansıtmıştır.
Yazar, Karanlık Labirent’te Akdeniz’in büyüleyici güzellikler taşıyan Girit adasını anlatıyor. 1947 Haziran’ında Girit’e gelen bir turist grubunun yöredeki labirenti dolaşırken kaybolmasını, bu olayın öncesi ve sonrasında yaşananları, ilginç ve etkileyici bir kurgu ve anlatımla dile getiriyor. Romanın kurgusal başarısı; yazarın olay örgüsünü sondan başlatmasından, bu noktada, sonuçla ilgili birkaç ipucu vererek okurun ilgi ve dikkatini sürekli canlı tutmasından kaynaklanıyor. Yazar, zamansal geriye dönüşlerle, bu turist kafilesinde yer alan bireylerin savaş sırasında ve sonrasındaki yaşantılarını, içsel çelişki ve çatışmalarını, kırılma noktalarını anlatarak, onların canlı ve etkileyici birer roman karakteri olmalarını sağlıyor.
Girit’in gizemi romandaki labirentin gizemiyle örtüştüğü kadar, roman kişilerinin iç dünyalarındaki karanlık noktalar ve gizlerle de örtüşüyor. Kitapta yer alan şu cümleler, Karanlık Labirent’in ana izleği ve kitabın temel düşüncesini de vurguluyor: “İç dünyamızdaki simgeleri dış dünyaya taşırız. Tam olarak çevremizde iç dünyamızı yansıtan bir dünya yaratırız. Herkes içinde mit üreten bir makine taşır, onun çalıştığını bile fark etmez. Demek ki merak dolu şiirsel bir mantıkla yaşadığımız söylenebilir.” Roman kişileri labirentten çıkış mücadelesi verirken; karanlığa, soğuk, rutubetli ve boğucu havaya teslim olmamaya çalışırken, ruhlarının derinlerindeki karanlık labirenti de anlama mücadelesi veriyorlar. Bu “yersiz coğrafya”da yitip gidenlerin yanı sıra kendilerini kurtarabilenler de var.
Labiret’in, yaşamdaki pek çok gerçeğe metaforik bir gönderme içerdiğini belirtebiliriz. Psikanalist Hogarth’ın çevresinde yer alan roman kişilerinden LordGraecen, medyum Fairmax ve Yüzbaşı Baird, Girit’e yola çıkan “Europa” gemisi içinde yer alıyorlar. Bu kişilerden LordGraecen amansız bir hastalık nedeniyle her an ölümü bekleyen bir şair, British Museum’da önemli görevi olan bir kişidir. O olağanüstü İngiliz soğukkanlılığı, zaman zaman “bir çürük diş” gibi kendini hatırlatan “ölüm” gerçeği nedeniyle kesintiye uğramaktadır. Müzedeki görevinden ayrılıp, ölümcül durumunu arkadaşı Hogarth’la paylaşır ama onun önemsemez tavrına üzülür. Girit’e giderek eski dostlarından arkeolog Axelos’u görmeye karar verir.
Yüzbaşı Baird ise savaşta Girit’te görevliyken, Alman tutsaklardan genç ve halim selim biri olan Böcklin’i, kafasına silah dayayıp öldürmesinin pişmanlığını yıllarca ruhundan söküp atamaz. Böcklin her gece bir karabasan olarak görünür ona. Bu rüyalardan kurtulmak için Hogarth’a gittiğinde, ondan eski görev yerine giderek orada kendini arındırması, bunun, bir katilin suç mahalline dönmesi gibi gerekli olduğu yanıtını alır ve o da Girit’e gitmeye karar verir. Hogarth’ın hava değişimi önerdiği kişilerden Fearmax ise, medyumluk yeteneğini yitirdiği düşüncesindedir ve her an kendisiyle savaşır. Kendisine misyonerlik görevi biçen huysuz bir kadın olan Bayan Dombey ile bir çekiliş sonucunda deniz yolculuğu kazanan sevimli ve rahat çift; Truman’lar, her türlü toplumsal değer yargısını umursamayan tutumuyla dikkati çeken ressam Campion da labirentin öteki yolcularındandır.
Girit’teki labirent gezisinde, rehberleri bir heyelan sonucu ölen, labirent içinde yolunu yitiren bu kişilerden kimi zorlu mücadele sonucunda kurtulmayı başarır, kimine talih yardım eder, kimi dayanamayıp intiharı seçer, kimi de bir cennet mitosu içinde yitip gider…
Karanlık labirentin romandaki metaforik anlamlarını irdelersek, Graecen’ın her an soğuk nefesini hissettiği ölüm, onun karanlık labirentidir; bilinmeyenle dolu, tekinsiz bir ülke gibidir. Hogarth’la temsil edilen insanın kendi iç dünyasını keşfetme yolculuğu bir labirenttir. Roman kahramanlarının değişim arayışları, yaşanmış o korkunç Dünya Savaşı, dış’taniç’e kaçış, savaş sığınakları, sanatçının sancılar içinde kendini keşfederek varoluşsal sorununu yaşaması birer labirenttir. Fearmax’la temsil edilen “fizikötesi” dünya da keşfedilmemiş bir labirenttir. Kehanet kavramı da kafaların içindeki gizemli bir labirentten başka ne olabilir ki?
Karanlık Labirent, kurgusal yönden labirente benziyor; bir noktasından başlayıp birçok yaşamlara açılıyoruz. Kişilerin birbiriyle ilgilerini kurarken koridorlarını dikkatle adımladığımız bir labirentte gibiyiz. Kişilerin yaşam koridorları bir labirent oluşturuyor. Romanı bitirdiğimizde başa dönüp ilk bölümü yeniden okuma gereksinimi duyuyoruz. Romanın labirentinden çıkıyor, taşların yerine oturduğunu, koridorların ışığa kavuştuğunu görüyoruz.
Lawrence Durrell, bu romanında Girit’in vahşi, sarp kayalıklarını, mağara galerilerini, dehliz ve tünelleri, karanlıkta uçuşan yarasaları, yeraltı sularını, yuvarlanan taşları, uçuşan tozları, boğucu yeraltı atmosferini, yarıklardan sızan ışık huzmesindeki zerrecikleri, göğün mavisinin masal yanılsaması gibi görünüp kaybolmasını, ilginç ve etkileyici bir dille anlatıyor. Böylece, roman gerçekliği içinde yol alırken, yaşam gerçeklerinin içsel izdüşümünü de sayfalarda görebiliyoruz.
(Lawrence Durrell, Karanlık Labirent, Çev: Dilek Şendil, Can Yayınları, 2019, 3. Baskı. )