ALTIN
DOLAR
EURO
BIST
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Hatay °C

BİLİYORUM, AYIRACAK BU SON MEKTUP İKİMİZİ… | Öznur Eren Kanarya

04.04.2020
1.926
A+
A-
BİLİYORUM, AYIRACAK BU SON MEKTUP İKİMİZİ… | Öznur Eren Kanarya

Ömrümde ilk defa, yabancı bir kentte kendimle yalnız kaldığım o günün akşamında karşılaşmıştık seninle… Bizimle aynı okulda okumak üzere o kente gelmiş yurt arkadaşlarımızla sözleşmiştik ertesi gün okula birlikte gitmek üzere… Sonraki üç yıl boyunca hep aynı yolda yürüdük zaten… Son sınıfa geldiğimizde, diğerleri okul dışındaki yollara saptılar, koptuk ister istemez. Ama biz hiç ayrılmadık seninle…

Yapılarımız çok farklıydı. Sen, uzun yıllar boyunca yatılı okulda okumuş olmanın avantajını taşıyordun. Bu, tek başına olmaya alışkın olduğun anlamına geliyordu. Oysa ben, yalnızlığı bilmiyordum henüz. Çok kendinden emin görünüyordun. Yaşına göre birikimli ve hep mesafeliydin insanlara. Ancak sen istediğinde kalkıyordu duvarların…Sözünü de sakınmazdın genellikle… Bütün bu saydığım seni tanımlayan özellikler, diğerleri tarafından “Soğuk, kendini beğenmiş ve hatta kibirli “ olarak değerlendirilmene neden oluyordu.  O yüzeysel bakışlarla dışlandığında, ne kadar çok üzüldüğünü hiç bilmiyorlardı oysa… Sabırsızdı pek çoğu, tıpkı şimdi olduğu gibi çözemedikleri yapılara hiç şans tanımadan dışlayıveriyorlardı o çok geniş dünya görüşleriyle çelişmelerine hiç aldırış etmeden…

Ben ilk üç yılda epey bocalamıştım. Bocalarken kendimi tanımanın yollarını keşfettiğimi anladığımda yoluna girdi her şey… O zamanlar da insanlar beni şaşırtıyordu, canımı yakabiliyorlardı kolayca. O kente gelinceye kadar bildiğim tek dünyada, kitaplarımın arasında yaşıyordum. Gerçek dünyanın içine yuvarlandım resmen… “Ama niye?! “  diye sormaya o zamanlar başladım.  Hala soruyorum, o da ayrı konu…

Birbirimizi hiç terk etmedik biz. Hiç ürkmedim çizdiğin yapıdan. İçinde gizlediğin yalnız, sevgiyi bilen ve sevilmeyi çok isteyen çocuğa baktım ve gördüm seni… Sen de seni gördüğümü gördün. Kendini anlattın gecelerce… Çok kardeşliydin… “İçimi ne çok üzüyor biliyor musun? Evde herkesin bir odası var. Yıllardır, misafir odasına yatağı serilen sadece benim…” demiştin bir gece. Annenin ve babanın da senin onları sevdiğin gibi çok sevmelerini istiyordun. Seni asıl yaralayan buydu. Bunu sen anlatmadın, ben duydum içinden geçirdiğini… Derinden duymuştum acını da…

Dost olmaya çalıştığın kişilere, “Haydi birlikte makarna pişirelim “ derdin, yadırgarlardı çoğu…Oysa, makarna en sevdiğin yemekti. Sevmek paylaşmaktır ya, işte onun için isterdin onlarla makarna yemeyi… Bunu da hiç anlamadılar…

Ben sana göre fazla yumuşaktım, yadırgadın önce ama sahici olduğumu ve yaşamı anlayarak içinde var olmaya çalıştığımı  anlayınca, benimle kaldığını biliyorum. Sonradan: “İlk yıllarda seni ezberlemiştim, hep  aynı çemberin içinde kalıyordun. Sonra bir şeyler oldu ve sen çok değiştin, koşmaya başladın. Ezberim bozuldu sana dair. İşte o zamanki seni diğer senlerden çok sevdim “ demiştin, unutmadım…

Bizim  nasıl iyi arkadaş olduğumuzu, bizi bir arada tutanın ne olduğunu da kavrayamadılar hiç… Farklılıkların insanı nasıl zenginleştirdiğini ikimiz de anlamıştık yıllar önce, onlar anlamadılar… Biz de anlatmaktan vazgeçtik bir süre sonra…

Okuldan sonra ayrıldı yolumuz. Yine farklı kentlerdeydik. Bazen aylarca görüşmezdik. Ama hep, “Nerede kalmıştık?” diye sorarak, geçenleri kısacık birbirimize özetleyerek sürdürdük dostluğumuzu… Anlattım, anlattın, birlikte sustuk bazen dakikalarca… Sustuklarımızı da duyduk, hep olduğu gibi…

Aylar geçerdi, arardın bir gün : ”Akşam uygunsan , sana kalmaya geleceğim. Özel bir yemek pişirme benim için. Geç gelirim… “ derdin.  İnsan kaç kişiyle bu karşılıklı rahatlığı yaşayabilir ki?

Sekiz, belki de on yıl olmuştur,  o yıl her hafta sonu bize gelirdin yaşadığın kentten… İki gün bir kursa katılıp sonra dönerdin yine… bir dönüşünde aradın ve “Kursa katılmak istemiyorum artık “ dedin. Bir daha da gelmedin. Arada aradım, telefonunu ya açmadın ya da her seferinde “Ben seni ararım “ dedin. Kendimi yokladım, seni kıracak ne yapmış olabileceğime dair.  Bir neden bulamadım.

Sonra, ortak dostlarımız beni arayıp seni sormaya başladılar. Onlara da açmıyormuşsun telefonunu…

Anlayamadım ne olduğunu… Belki de tahmin ettiğim bir nedenle, hepimizi kendinden uzak tutmak istiyorsundur diye düşündüm. Bir süre sonra bu düşünceden de vazgeçtim. Çünkü geçmişte çok daha sağlam nedenlerin olabilirdi bu sakınma, esirgeme durumu için. O zamanlar yapmamıştın, şimdi hiç yapmazdın…

Çok üzüldüğümü gören kadim dostumuz. “Bırak artık üzülmeyi “ dedi.” Vardır bir nedeni kendince. O bir gün döner bize…”

İkimizi de tanıyan insanlarımızın bazıları; ”Ortaya çıktığında önce seni bu kadar üzdüğü için kızacağız ona . İkinizin dostluğundan bahsediyoruz burada. Sana bunu yaşatmaya ne hakkı var, önce onu bir anlatsın hele…” dediler.

Oysa konu sadece nedensizce ortadan kayboluşun ya da benden vazgeçmen değildi. Büyük bir derdin olabilirdi ve ben yanında değildim, elimden hiçbir şey gelmiyordu. İçime dokunan buydu…

Doğum günlerinde düzenli olarak aradım yine de her yıl… Ya açmadın ya da yine “Ben sana dönerim “ dedin ve cümle kurmama izin vermedin. Ben de geçtiğimiz yıl bıraktım artık seni aramayı…

Sonra birkaç ay önce, İstanbul’da yaşayan kardeşinle  karşılaştım hiç beklemediğim bir yerde ve zamanda… Mucize gibiydi, çünkü aklımdan geçiriyordum ümitsizce hep bu karşılaşmayı… Ona sordum seni : “Bizimle de arası pek yok. Sanırım iletişimsizliği seçtiği uzun bir dönemden geçiyor” dedi ve ekledi : ”Sen üzerine alınma. Sana özel olduğunu hiç sanmıyorum bu tutumunun…”

Ertesi hafta, annenizin de olduğu bir ortamda sana, benimle karşılaştığını, seni merak ettiğimi iletmiş. Annen çok kızmış ve demiş ki : ”Nasıl yaparsın bunu ona? O senin en iyi dostun değil mi?” Sen : ” Sorun yok. Ben onu ararım…” demişsin. Kardeşin: “Sorun yok yani, sana demiştim ben…” cümlesiyle bitirdi anlattıklarını…

Aramayacağını biliyordum oysa … Arayıp şaşırtmanı çok isterdim ama ne yalan söyleyeyim… Dinlerdim anlatacaklarını, gerekçeni… Demezdim bir şey, küslük çekişmezdim. Ne çok kızdığımı, ne çok  kırıldığımı,  ne çok özlediğimi de söylemeden sadece dinlerdim. Özür dileyip dilememen de umurumda olmazdı. Seni yeniden bulmanın sevinci yeterdi…

Aramadın … Benim endişem de, merakım da kayboldu. Yokladım kendimi  bir gün. İçimde sana dair, özlemine eşlikçi ne kaldığını düşündüm. Bulduğum, çok derin bir kırgınlıktı… Çok derin, sızı gibi bir şey…

Önceden de sezdiğim ama gerçek olamayacağını düşündüğüm bir neden ön plana çıktı sonra… İnsan bazen, bulunduğu yaşamı ve eşlikçilerini geride bırakmak isteyebilir. Hatta sevdiklerini de…  Öylece gider, açıklama  yapmadan nedensizce, yürür gider… Sen de öyle yaptın belki de. Hepimizi arkanda bıraktın. Belki de ben, geride bıraktıklarından olmak istemedim, bu düşünceye direndim. Belki de dostluğumun vazgeçilmez olduğuna inanmak istedim bencilce… Hep nedenlerin, nasılların peşinde koştum çocuk gibi… Bu gerçeği görebilirdim daha önce ama görmek istemedim…

İçinde büyük ve kendince çözümsüz bir dert taşıyan, bunu  bana anlatan arkadaşlarıma derim ki : “Yazın… Yazmak rahatlatır insanı. İyi gelir… Göremedikleriniz görünür olur belki de size…”

Ben bu mektubu yazmadan önce biliyordum, kendime ve sana  ne yazacağımı ve ne anlatacağımı…

Seni, dostluğumuza dair artık özgür bırakıyorum güzel insanım… Dönmeyeceğini biliyorum. Bir yerlerde bilmediğim, hiç bilemeyeceğim bir yaşamı sürdürüyorsun… İyi olan, yaşadığını bilmek…Gerisi sana kalsın…

Bana gelince; Seni düşününce hala içimde bir yer çok sızlıyor. Yazarken ağlıyorum şu anda …Bunu içine dert olsun diye söylemiyorum. Dedim ya içimdeki özlemini de özgür bırakıyorum artık. O nedenle olacak o kadarcık gözyaşı…

Gözyaşlarımın asıl nedeni; bir çocuğun çok sevdiği birine gecenin bir vaktinde sahibine hiç ulaşmayacak bir mektubu yazarak veda etmeyi öğrenmesi …

Hoşçakal eski dostum, hoşça kal…

Öznur Eren Kanarya

Öznur Eren Kanarya
Öznur Eren Kanarya
Öznur Eren Kanarya
YAZARA AİT TÜM YAZILAR
BİR YORUM YAZIN
ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.