İşte Artık Yaşlandım! | Hilmi Yavuz
‘İşte artık yaşlandım!’ Gülten Akın bir şiirinde,sanırım, böyle demişti. Ondan önce de Yahya Kemal: ‘Bu defa farkIna vardım ki, ihtİyarlamışım.’
Ben, kendime birinci tekil şahsa hitap edecek kadar cesur değilim: Onun için ‘İşte artık yaşlandın’diyeceğim;- seslendiğim Hilmi Yavuz’un öteki, bir başkası olduğunu diyerek…’Ben değil, sen yaşlandın Hilmi Yavuz’, diye düşünerek……
Bu, sanki yaşlandığımı kendime bir başkası olarak ötekileştirip bakmakla, bana ait olmayan bir yaşlılığı dilegetiriyor olduğum anlamına gelebilir;- öyledir de!
Yaşlılar, genellikle [‘sen dahil, HilmiYavuz!] yaşlılıkla ihtiyarlık arasına ayırdedici bir sınır çizerler. Yaşlanmak kaçınılmazdır, Baudelaire’in dediği gibi, ’hayatı kemirir zaman…’ Ama ihtiyarlık? İhtiyarlık öyle değildir. Bir çöküştür o, bir bedenin yıkılışı! İhtiyarlık, hayatın bir enkaza dönüşmesidir. ’Hastalıklar haram eder hayatı’ demişti Behçet Necatigil,- hastalıklar hayatı en çok da ihtiyarlıkta haram eder… T.S. Eliot’un ‘J. Alfred Prufrock’un Aşk Şarkısı’ şiiri, ihtiyarlığın bedeni yavaş yavaş hayattan kopardığını tereddütlerle anlatır: ‘Şeftali yemeye cesaretim var mı?’[‘Do I dare to eat a peach?’] İhtiyarlıkta, şeftali yemek bir cesaret işi olabiliyor gerçekten: ‘Ya şekerim yükselirse?’
14 Nisan 2016 Perşembe günü 80 yaşıma bastım;- ya da bir başka ihtimalle, 80’i bitirdim! Oğullarım ,dostlarım, eski öğrencilerimle birlikte kutladık. Şenlikli bir kutlamaydı ve sevgiyle kuşatılmış olduğunu bilmenin bahtiyarlığıyla Zaman’ın altın parıltılarla devranında yaşadım. Küçük oğlum, canım Ömer’im, 80.yaş armağanı olarak benim alçıdan bir büstümü yapmış, onu getirdi. Harikulâde bir iş çıkarmıştı Ömer! Vural Bahadır Bayrıl – ki, Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’nden [Biz eski hocalar, hâlâ ‘Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’ demeye alışamadık!] sevgili öğrencim, yeni şiir kitabını ‘Elmas Sıkıntı’yı, bana ithaf etmiş: ‘A Hilmi Yavuz, İl Miglior Fabbro’. Bahadır gibi şiirinin yetkinliği ve sahihliğiyle ferade ferade öne çıkmış bir şairin, şiir kitabını bana bu elmas sözlerle ithaf etmesi, Ömer’in büstüyle birlikte bu yaş günümün en müstesna armağanları oldu… Elbette o gece benimle birlikte birlikte olmayı seçen dostlarıma, Filiz’e, Pınar’a, Selin’e, Melishan’a, Berrin’e, Hilal’e, Şeyma’ya ,Emre’ye ,Mahmut’a, Haluk’a, Yücel’e, Yılmaz’a, Çağatay’a, Aziz’e, Cem’e, Bahadır’a,Cenk’e, Aydın’a, Ercan’a,Ali Sina’ya, Ergun’a ve elbette canım oğullarım Ali Hikmet ve Ömer Emre’ye ..kalbi teşekkürlerimle… Ve doğum günümü kutlayan herkese ! O geceyi örgütleyen asistanım Sakine Korkmaz’a! Bin yaşasınlar!
Wayne Booth’un ‘The Art of Growing Older’i [Yaşlanma Sanatı], yaşlılık üzerine yazılmış şiir ve denemelerden seçilmiş bölümlerle, Booth’un kişisel katkılarından oluşan bir antoloji. Booth, Shakespeare’in 63. Sone’sini alıntılıyor: O Sone’de, yaşlanmanın bu defa sahiden öteki’ne, sevgiliye yapıp ettikleri var. Hani, o ‘Ben yaşlanıyorum, ama sen de yaşlanacaksın!’ duygusunun öc alıcılığıyla! ‘Bumburuşuk yapacak, ezecek sevgilimi/ Zamanın gaddar eli nasıl beni yıktıysa’ diyerek!
Eliot’un o şiirinde dediği gibi:’Yaşlanıyorum, yaşlanıyorum/ Pantolonumun paçalarını kıvırmanın zamanı geldi!’ Ama Allah’ıma şükürler olsun ki, hâlâ tereddüt etmeden, şeftali yiyebiliyorum!
p.s.Bir zamanlar, dört yıl önceydi, bunları yazmıştım. Şimdi, bu meş’um karantina günlerinde, eve kapanmış, yaşlı ve dirençsiz ben, bu yazımı, bu kez hüzünle, okumak istedim. Nedense?