ALTIN
DOLAR
EURO
BIST
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Hatay °C

Basına ve Kamuoyuna | Müslüm Kabadayı

19.05.2023
163
A+
A-
Basına ve Kamuoyuna | Müslüm Kabadayı

Hatay ve diğer illerde gerçekleşen 19 Şubat Depreminin, 100 gününe istinaden…

            “Ana yurdum ağlama, yine de döner bahara kış

             Ana yurdum ağlama, geriye döner göçmen kuşun.

             Kucağımızda defne dallarıyla

             Baktığımız gibi bekle bizi

 Bıraktığımız, bıraktığımız gibi bekle bizi.”

Bugün, 6 Şubat’ta bütün ömrümüzü yerle bir eden depremin 100. gününde yitirdiğimiz canlarımızı anmak ve onları unutmadığımızı ve de unutmayacağımızı dosta düşmana duyurmak için buradayız.

Bizler, 6 Şubat’ta hayatlarımızı alt üst eden depremin enkazlarında canlarımızı yitirdik ama enkazların altında umudumuzu bırakmadık. Tam 100 gün oldu. Kimimizin annesi, kimimizin babası, eşi, yâri, çocuğu, akrabası, dostu… her birimizin yüreğine ateşler düştü.  Yüreğimizden parçalar koptu.

Tam 100 gün oldu. Acımız büyük, öfkemiz de büyük. Binlerce insanımız 3 gün 3 gece boyunca dondurucu soğuğunve yağmurun altında devam eden artçı depremler eşliğinde yaşam mücadelesi verdi. Onlar, enkazların altında, bizler yerin üstünde 3 gün 3 gece çaresiz bırakıldık. Çığlıklarımızı duydukları halde 3 gün 3 gece boyunca basın yayın organlarında Antakya’mızın adını dahi dile getirmediler. Enkazların altında canlarımızın soğuktan donarak ölmesini izlediler.

6 Şubat’ı unutmayacağız, unutturmayacağız! Sadece tarih olarak değil, 3 gün 3 gece boyunca çığlıklarımızı duymazlıktan gelenleri, bizi dondurucu soğukta diri diri ölüme terk edenleri de unutmayacağız! Sesimize ses vermeyenleri, acımızı paylaşmayanları, biz yokmuşuz gibi hayatlarına devam edenleri asla unutmayacağız, affetmeyeceğiz, onlarla helalleşmeyeceğiz!

Bizler 100 gündür sağlıklı, güvenli barınma hakkından yoksunuz.

100 gündür annelerimizin yaşam yükü katbekat arttı.

100 gündür bebekler, hamileler, engelliler, özel bakıma muhtaç yaşlılarımız sağlıksız, güvensiz bir ortamda yaşam mücadelesi veriyor.

100 gündür insanlarımız temel sağlık haklarına erişemiyor.

100 gündür temiz suya erişemiyoruz.

100 gündür molozlar yaşam alanlarımıza dökülüyor, doğamız katlediliyor.

100 gündür enkazların altından canlarımızın cansız bedenleri çıkarılıyor ama hâlâ enkazlar kaldırılmadı.

100 gündür kamyon terörü artarak devam ediyor.

Ve sayamadığımız birçok sorun, 100 gündür devam ediyor.

Buradan herkese sesleniyoruz. İnsanlığın kadim şehri Antakya’yı görmezden gelmenize, yok saymanıza rağmen terk etmeyeceğiz! Biz buradayız, hiçbir yere gitmiyoruz! Halklarımızın temel insani yaşamsal sorunlarınıçözemiyorsanız, siz gidin!

Sözümüz herkese… Yerel yönetimlerden hükümete, bizleri seçimden seçime hatırlayan bütün siyasi partilere… Biz, hiç kimsenin oy üzerinden hesap yapacağı insanlar değiliz. Yaşamsal sorunlarımızı çözemiyorsanız Harbiye, Samandağ, Armutlu, Antakya, Defne halkı olarak birlikte dayanışmayı ve mücadeleyi büyüterek çözmesini biliriz.

            Bu şehri yeniden inşa edeceğiz. “Yeniden inşa sürecinde hiç kimse yokmuşuz gibi davranmasın.

Bizleri ilk günlerden beri yalnız bırakmayan, sesimizi sesi, çığlığımızı çığlığı, acımızı acısı, umudumuzu umudu yapan dostlarımızla, Demokratik Kitle Örgütlerimizle, yüreği insanlıktan yana atan herkesle ve de en önemlisi kendi öz gücümüzle çözeriz.

            Depremde yitirdiğimiz bütün canlarımızın önünde saygı ve özlemle eğiliyoruz. Anıları bizlere bu zor süreçte ışık olsun. Yıldızlar yoldaşları olsun.

 

                                                                                                          HARBİYE HALKI

 

Müslüm Kabadayı
Müslüm Kabadayı
Ömrün Altmışında | Müslüm Kabadayı 1960 restorasyonunda doğduğumda Hatay Kışlak’ta Köyümüz yurtsever kafalarla koşuyormuş aydınlığa O dönemde bırakmış babam ocak söndüren kumarı Anam derdi, senin gözlerin verdirdi ona bu kararı Elimde kitapla çobanlık yapardım, Keldağlıydı suyum Bir kamyonla ilk kez Amanoslar’ı aştığımda altıydı yaşım Ve Misis tarlalarında çalışırken pamuk çalısı kadardı boyum On birimde Düldül Dağı’ndan sızan kanımdı Sabunçayı Düziçi İlköğretmen Okulu’nda bilgi çiçeklerimi suladı On altımda öğretmenlik hakkım için çıktım boykota MC’nin sürgün okuyla fırlatıldım Çanakkale Boğazı’na Büyük kavga suları dar boğazlardan süzüldüm On sekizimde Ankara’da DTCF’ye yazıldım Yirmi ikimde “Mamak Üniversitesi” zindanına atıldım Kaybettiğimde elli yedisindeydi ayağı kesik babam İğnenin deliğinden Hindistan’ı görürdü, şekere yenildi tamam Elim iş, aklım güç tuttuğundan beri yüklerim hep ağırlaştı 12 Eylül zulmüyle ülkem kararırken, vicdanlar sağırlaştı Gölbaşı’nda başladım teknik işe yirmi beşimde, işim çizim ölçüm Yirmi altımda “Yoğunluk Sanat Kitabı”nda yer aldı ilk öyküm Yirmi yedi yaşımda atandım çok istediğim öğretmenliğe Üç ay sonra gbt’yle atıldım teknik ressamlık mesleğime Acılar ve zordan süzüldü balım, özümü bağladım hilesiz alın terime Ülkemde ilk kez gbt’yi çöpe attırdım, mahkemede bir yaz tatilinde Trabzon’da tiyatroya giderek, şeytanın bacağını kırdık öğrencilerimle O yıl sevdalandım bir Laz kızına, kar teptim saatlerce ona kavuşmak için Meydanlarda keskinleştirdim sınıf bilincimi, karanlıkla savaşmak için Polatlı Tahtaköprü’de, yeni evli küçük kardeşimizi toprakladı elektrik Gök ekinimiz biçildiğinde harlanan acımızla hepimiz şekere kesildik Sürgün yediğimde Maçka deresine, kentli ve dağlı dostlar kazandım Kuzeyhaber, Hamsi ve Kıyı’da kalemi yüreğime batırıp yazandım Hayatın uzun sokaklarında yürüdüm, mücadele estetiğinden aldım haz Otuz ikimde baba oldum, kucağıma verildiğinde çonamız İlkyaz Esmer bakışlı gözünün ışığında, hiç sönmeyecek gibi duruyordu faz Otuz üçümde yerleştik, Asi’nin meltemiyle nefeslenen Antakya’ya Burada savaş açtım, sendika başkanlığımla olağanüstü kuşatmaya Otuz beşimde İnsancıl dergisi temsilciliğiyle şahlandırdık sanatı Eski ve yeni kuşak yoldaşça buluştuk, bozuldu paranın saltanatı Akrepler, ekmek teknemde kuyruk salladılar durmadan Yüreğim daralsa da aştım engelleri, beynimi burmadan Hiç yüksünmedim, eskiyeni yıkıp ileri olanı kurmaktan Otuz sekizimde Subaşılı öğrenci cıvıltısına karıştı sesim Kırkımda eşimden vurdular yüreğime, sandım kesildi nefesim Kırılsam da sardım yaralarımı, kopmadım hiç kızımdan Ne geldiyse başıma, sınıfa sınıf savaşımındaki hızımdan Aynı yıl gördüm emperyalizmin çöplüğünü New York’ta Yedi candık, uygarlıklar beşiği Antakya’yı çoğaltmakta Anamızı verdiğimizde toprağa kırk birimdeydim bahar yeli esiyordu Doğa dışımızda yeşerirken, anasızlık testere olup içimizi kesiyordu Damar damar işleyip toprağımızı, dişe diş dirençle çevirdim çarkımı “Hatay Bibliyografyası”na ekledim “Amik’ten Amanos’a Alkım”ı Kardeşleştik “Karadeniz Karşılaştırmalı Sözlük Denemesi”yle salkımı Amik dergisinde dostlarla harmanladık, yerelle evrenselin biderini Düşünmedik hiçbir zaman, halkamızı çoğaltan emeğin giderini Kırk ikimde komşu halkla sınırları kaldırdım, Şam’a giderek Ortak damarları buldum her adımda, Arvad Adası buna bir örnek Palmira’da onurlandım, Zenobya kafa tutarken Roma’ya Basitburnu’nda selam durdum, kadim dost Cebel-i Akra’ya Kırk bin yıllık aşka kavuştum, Aşkdeniz’den çıktığımda Üçağızlı Mağara’ya Bir kurda zengin Arap dilinin eşiğini adımladım, Besime öğretmenle Beyrut ve Amman ışıklandırdı Adonis’i, yanımdaki çevirmenle Kırk üçümde ikinci kez sevdalandım, Divriğili bir kıza Bir ömür sığdırdık, sönük Ankara’da koşarken bir yaza Kırk altımda “Yoğunluk”ta dirilttim yirmi yıl önceki sanat kitabını Kırk yedimde “Suriye Günlüğü”nde sordum düşmanlıkların hesabını Kırk dokuzumda “Hataylı İki Aşık”ta verdim ozanların imgelerinden Sevdanın harını, ayrılık ve ölümün soğukluğunu dilin belinden Her dönemin devinimi, ivme kattı yürek ve beynime Yıllar sonra onun için döndüm öğrencilik kentime Pişmanlık hiçbir zaman uğramadı gergefli semtime Harlamayı sürdürdüm partide, sendika ve dergilerde üretkenlik ateşimi İlkyaz’ımızla Avrupa’dan döndüğümüzde, burada yitirdim ikinci eşimi En verimli ellili yaşlarımda, sevdalım oldu bir Kürt kızı Çatışmalı ve fışkırmalı diyalektik, oya’ladı bilincimdeki hızı Her taşa vurulduğumda bilendim, hayatı yeniden kurmaya Marifet yüklendik yürekten, başladı Bağlaç dergimiz filize durmaya Hata ve yanlıştan arınmak için başvururum kendimi sorgulamaya Arka arkaya Aşkar abimi, Mustafa canımı, Sabahat ablamı aldı ölüm Elli üçümde “Salkım Saçak Keldağ”la fışkırdı, sularından ilk öyküm Art arda sökün etti kitaplı öykülerim “Közlü Yürekler”, “Dirilten Duyunçlar” “Çölüngelini”nde küllerinden doğdu Zenobya, “Kaplan Ali”yi sevdi dağlılar Elli üçümde Taksim’de Gezi Kitaplığına bağışladım kitaplarımızı Haziran direnişinde embriyolanan Diren’imiz, doldurdu kucaklarımızı Evin’imiz ikiledi kardeşliği, Devrim Stadyumu’nda katıldı İlkyaz’ın mezuniyetine Kuşakların atardamarlarını, ben’lerinde imgeleştirsinler dilerim genişleyen evrene Gezdim, sezdim, eylemledim ve yazdım, mutluyum yaptıklarımdan Altmışımda kronikliğimle koronaya yakalanmadım, umutluyum yarından Sevda’yla yarattık “Avrupa’nın Yüzleri”ni, memnunum can dostlarımdan Ömür bu, çizik-yazık-keşkeyle değil, insanlar yeniden (t)üreterek paylaşsın Bir gün toprağa düştüğümüzde, ışıklı çocuklarımız meşalemizi taşısın…
YAZARA AİT TÜM YAZILAR
BİR YORUM YAZIN
ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.